Öykü: Anlatmaktır.
Bir öykü yazmanın, yazabilmenin bütün özelliği anlatabilmektir. İster
somut bir olay olsun, isterse ruhsal bir durum... Gerçeği yansıtmaktır öykü.
Ama nedir gerçek?.. Gerçek belli bir tanımın sınırları içine girer mi?.. Çünkü,
"olay”ın kendisi kadar, "olay”ın yorumlanması da bir gerçektir.
Özellikle
izlemişimdir, savaşla ilgili şiirler, romanlar, öyküler anlattıkları savaşta başka
başka gerçeklere varmışlardır. Ortak noktaları; savaşın tarihi ve yeri gibi
yalın şeylerdir. Ondan ötesi mi, ondan ötesi "anlatan”a göre değişmiştir
hep.
Öykünün, şiirin, romanın yapım özelliklerinden söz etmek işime gel
miyor doğrusu. Kim bilir, belki de işin içinden sıyrılıp çıkamamaktan kor
kuyorumdur. Yazın öğretmeni olmaktan oldum olası korktuğum gibi...
Şudur öykünün kuralları dersem, şiirin, romanın kuralları şunlardır,
şunlardır dersem, doğru bir şey demiş olur muyum ?.. Kimi zaman, kendi yazdığım şiirler, öyküler, gezi noktaları, vazgeçilmez sandığım kurallara baş
kaldırmışlardır. Çünkü, her öykünün, giderek her tümcenin kendi yasası
vardır. Bir tek şeyi açıklıkla söyleyebilirim. İster öykü olsun, ister şiir, ister
roman, tümünün de görevi gerçeği anlatmaktır. Her yazı türü kendi varoluş
nedenlerini, yöntemini kendisi yaratır. Yazın "yaşam"ın kendisi olduğundan
böyle olmak zorundadır. Her insanın ölüm karşısında attığı çığlık ayrıdır.
Genelleme yaparsak, bütün dünyada yazılmış olan öykülerin ortak bir
yanları vardır, anlatmak gibi... Bütün insanların ortak yanlarının yaşamak
olması gibi... Hiç bir öykü, şiir, roman bir ötekine benzemez. Bütün insanların birbirlerine benzememesi gibi...
NEVZAT ÜSTÜN
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Temmuz 1975, C: XXXII, S: 286, s. 154

ŞİİRLERİ