BIÇAKÇI SÜLEYMAN

Sağdaki dutların altından Yokuşu tırmanır Aşıboyalı evin kapısı önünden Diş etleri sızlatan çeşmeyi geride bırakarak, Bıçakçı'nın dükkânına rastlardık. Ne iyi adamdı Süleyman Çok konuşmayı sevmezdi o! Kocaman ellerinin hünerine inanır, Lâfsız ve türküsüz çalışırdı. Çeliğe en iyi su veren Sustaların otomatiğini yapan Marifetine bağlanmış bir insandı Süleyman. Akşamları dükkânının Kol demirlerini yerleştirir (Kim bilir kaç yıllık) İbriği ile ellerini yıkayarak, İyi günlerin saadetini vâdetmişler gibi Şükreder Tanrısına. Mendilinde iki okka ekmek Düşerdi evinin çamurlu yollarına. Elini alnına siper ederek, Güneşe bakmış kadar, Yorgun göründüğü halde. Bahtiyarlığını bölüştüğü insanlara Gözlerinin donukluğunu göstermezdi. Köşede göründüğü zaman, İki sarışın çocuk, Uzak günlerin saadetinden haberdarlarmış gibi Koşarlardı ona doğru. Bağrından kopardığı iki yavru Asılırdı kollarına, Soluna Mecit, sağına İhsan. Salim Hoca'nın en küçük kızıdır Fahriye, Dokuz yaşında çarşafa soktular onu. Annesi çoktan ölmüştü o zaman. Ablası Hacıların Mehmet Ali'ye varmış; Ağabeysi Hüseyin altı aylık asker (Sonraları Hüseyin'in askerden kolsuz döndüğünü söylerler.) Evde babası ile yalnız kalınca Fahriye, Sıvamış kolları. Geçmiş aradan yıllar Fahriye büyüdü; Gözleri yaş görmüş, kulakları acı söz... Bıçakçı Süleyman dediler bir gün Veriverdiler ona on sekiz yaşında. Şimdi şakaklarında aklar var. Parmaklarında karıncalanmalar. Yaşanmış senelerin kırışıklıkları alnında. Neler seyretmiş bu gözler diye Sormazlar artık ona. Yalnız bir Süleyman'ı görmüş Hatırasız geçen günlerin kapı eşiklerinde. Hep o varmış Geniş omuzlarıyla hafızasının yokuşunda. Biraz sonra Yanında Mecit ve İhsan ile girecek Sokak kapısından Sen Hoca kızısın Bilirsin neden namaz kıldıklarını Niçin haram mala el sürdüklerini. Gülmüş ve ağlamış insanoğlu, Vakterişince koyarlarmış dört arşın beze onu Sen bunları çok iyi bilirsin Fahriye!

Ömer Faruk Toprak
( 1920 - 1979 )

Ömer Faruk Toprak'ın Kaleminden Portreler, S. 209 - 212





ŞİİR PARKI