SUSAN ANADOLU

İnsanlar (1943), Hürriyet (1945), Dağda Ateş Yakanlar (1955) 'dan sonra değerli Ozan Ömer Faruk Toprak, bu kez şiirlerini Susan Anadolu'yle şiir sevenlere sunmuş bulunuyor. Kitap İki bölüm: "Perulu güneşim" ve "Gözlerimi yaktılar."

Ömer Faruk Toprak toplumcu, gerçekçi bir ozandır. Anadolu insanının alınyazısını bütün yapıtlarında ustaca dile getirmesini bilmiş, bu acılığa renk ve şiir katarak düzyası söy lemekten kendini korumuştur. Ben bu uyarıcı, direnici yola Tevfik Fikret'in yolu diyorum. Kalkınması sözde kalan Anadolu'nun gerçekten kalkınması, silkinmesi, geceyi kovması için bu yoldan yürümeliyiz. Topluma bu açıdan bakmalıyız.

Ömer Faruk Toprak'ın Susan Anadolu'sunu dikkatle okuyanlar, onun yüreğinin, onun gerçek ulusçu yüreğinin nasıl kanadığını içleri burkularak okuyacaklardır. Ama ne çare ki gerçek budur. Ömer Faruk Toprak masa başında oturup ”Orda bir köy var uzakta” diye düşlere dalmamış, acı gerçeklerle yüz yüze gelmiştir. Susan Anadolu'da bu gerçekleri buluyoruz.

Ozanın, insana olan geniş, uçsuz bucaksız sevgisini buna eklersek, kitabın değeri daha bir aydınlığa çıkar. Ömer Faruk Toprak'ın her düzenlemesi bir öyküyü bir biçim içinde veriyor. Kişisel deyişleri var. Bu niteliği onu öteki ozanlardan ayırıyor. Her ozanın söylediği gibi söylemiyor, kişiliğim olsun, değişik bir yanım olsun istiyor. Kolay yollar yerine güç yollara sapıyor ama bu ona çok şeyler kazandırıyor. Sevi bütün dünya edebiyatının birleştiği hem çok kolay, hem de çok zor bir konudur. Ömer Faruk Toprak bakın bu temaya ne ustaca değiniyor ”Kuru Ot”ta:

Bir akar su gelirdi bana
Kenar mahallede kalan yüzünü
Tuttum kendimi yoksa düşecektim
Dokundum elimle saçlarına
Gene öyle ağaçların arasında bahar
Dudaklarında gözlerinde duran bahar

Nasıldı senden bana esen rüzgâr
Bir alev gibi yakardı yüzümü
Daha fazla kalırdı inadına
Ellerimin üzerinde duran elin

Baktım gökyüzüne akşama yakın
Parçalanmış bir avuç bulut
Ağır ağır dalların arasına girecek
Duracağım bir sokak köşesinde
Sen uzaklaşacaksın Apollinaire yaklaşacak
Penceremize vuracak çiçekli bir dal

Biraz ekmek bir avuç umut
Dalıp gitti fakir gözlerim
Bütün yoksulların gözyaşları bende
Tütün kokan parmaklanm sarı
Uzatıyorum işte bak
Oysa akıyor nehirler durmadan
Çarpıyor kahraman yürekler sessizce
Bizse tenhada yaprak yaprak
Karanlık bir su gibi düşünüyoruz.

Bu apaçık, yalın bir öyküdür. Ama ozan bu kenar mahalle öyküsüne seviyi ustaca yer leştirmesini bilmiş. Son dize 'Karanlık bir su gibi düşünüyoruz” düşünüsüyle bitiyor. Kötü düşünüyoruz, kara düşünüyoruz demiyor Toprak. Bu onun iyi ozan yönü. "Çayırlarda Sırtüstü" adlı şiirinin bir dizesinde "Orada bir mangal dolusu ateş konuştuklarımız" diyor. İşte Ömer Faruk Toprak bu. Hece sayısı, uyak sanatçı için önemli değil. Kişi ozansa düzyazının içine de şiiri koymasını becerir. Ses bağırmayan bir akış olmalıdır dizede.

Kapalı, çok anlamlı değil bu şiirler. Güzelliğinin bir yönü de buradan geliyor. Yorulmadan, türlü açıklamalara sapmadan anlıyorsunuz dediklerini. Bu tutumuyle ozanın büyük şiire, tek büyük şiire yöneleceğini umuyorum. Kimbilir belki "egemenlik savaşımızı” tek bir şiir içinde vermenin mutluluğuna erecektir Ömer Faruk Toprak. Bu, onun tutumundan beklene bilir. Dağda Ateş Yakanlar'ın havalı şiirini Susan Anadolu'da daha büyümüş buldum.

HALİM YAĞCIOĞLU
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Ocak 1967, S: 184, s. 315-316

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI