MEHMED EMİN YURDAKUL

Millî kelimesi, millî hudut, Millî Mücadele, millî mahsûl, millî sanayi, hattâ Millî Takımdan evvel onun için kullanıldı: Millî Şair!

Kim verdi bu rütbeyi ona?. Bilmiyorum. Belki İttihat ve Terakki... Ama yayan bir kişidir: Gençliğimizin altın çağını heyecanlarla dolduran Hamdullah Suphi Tanrıöver.

Orta boylu, kalın yapılı, gövdesi bacaklarından uzun, tertemiz bir adamdı. Fil dişi beyazı yüzünde açık kumral, güzel bir sakalı vardı. Sevgi dolu gözlerle bakar, titreyen seslerle konuşurdu. Kalbi çok merhametliydi, eli çok merhametsiz. Kalemi yoksullar için siyah yaşlarla bol bol ağlar, ama açılan avuçlara yelek cebinden bir metelik damlamazdı!

Mehmet Emin Yurdakul, bahtiyar insandır: Büyük şair olduğuna inanarak yaşadı, Millî Şair olduğuna inanarak öldü.

Beşiktaşta, Serencebey Yokuşundaki konak yavrusuna ara sıra giderdim. Boğaz’a bakan, gök ve deniz dolu yazı odasında edebiyat üstüne konuşurduk: Biribirimizi hiç anlamadan! Bu muhterem insan için büyük şiir, büyük kelimeydi: Dev, fil, arslan... Bu sözler mısralara girdi mi, olurdunuz büyük şair:

Biz, devlerin, fillerin,
Diz çöktüğü milletiz!

Okurken öyle göğsü kabanrdı ki, edebiyat tarihimize sığmıyacak sanırdım.

Mizah edebiyatımızın eski ustası Fazıl Ahmet’in, onun dilinden ne güzel bir manzumesi vardır:

Yazıyordum, çıkıyordu her sabah.
Okuyordum, ağlıyordu Hamdullah!

Ama, bütün Birinci Dünya Savaşçılarının dilinden ve gönlünden onun iki mısraı hiç eksik olmamıştır:

Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur,
Sinem, özüm, ateş ile doludur!

Buna ben, bir üçüncü mısra da katayım:

Ey çobanlar anın beni coşkun sular başında!

Balkanlarda yıkılışımızdan sonra, Millî Şairin bir çığlığını duyduk:

Ey Türk, uyan!..

Bu, kırmızı kaplı küçük bir şiir kitabı idi. Şiirle hiç ilişiği olmayan bir şiir kitabı. Ama, herkes aldı, herkes okudu, herkes ağladı... Emin Bey, sahiden Millî Şair olmuştu o günlerde!

Hiç unutmam, Süleyman Nazif, bir toplantıda eseri eline almış, bir kaç parça okumuş, sonra bu hantal mısralardan tiksinerek gürlemişti: .

— Ey Türk, utan!.

Millî şairimiz, şiirlerini, ancak sigara kâğıdı büyüklüğünde kâğıtlara, dörder satır yazar, üstlerine numaralar koyar, masasına dizerdi. Okurdu, düşünürdü, yerlerini değiştirirdi. Zaten birbirine bağlı değildi ki... Başka dörtlükler katsanız da olurdu, çıkartsanız da!

Kurtuluş Kavgasından sonra, Mehmet Emin Yurdakul, mebus oldu. Millî Şairin yeri Millet Meclisi idi elbet.

Gazi’nin başkanlık ettiği bir günde kürsüye çıkan Millî Şairimiz, millî bir heyecanla mensur bir şiire başlamış. Bu fikirsiz edebiyata beş dakika dayanabilen Mustafa Kemal:

— Beyefendi, sadede geliniz! deyince, Emin Bey, büyük bir saffetle cevap vermiş:

— Sadede arkadaşlar gelecekler efendim!

Yahya Kemal, bu hazin olaydan bahsederken:

— Ah bu Emin Bey, derdi. Şiirde de böyle, bir türlü sadede gelmemiştir!

Şapka inkılâbından bir kaç ay sonraydı. Beraber öğle yemeği yemiştik: Birinci katta, soldaki odada. Üstüne sarımsaklı yoğurt çırpılmış nefîs bir Tatar böreğiyle ikimiz de silme doluyduk. O, arkasında siyah astragan yakalı kalantor bir palto, başında melon şapka, elinde baston ve ağzında uzun bir sigarla karşımda gülümseyerek durdu:

— Nasıl, tam Avrupalıyım, değil mi?..

İçi Tatar böreğiyle dolu Millî Şairimiz, dış yapısıyla sahiden Avrupalıydı. Ama, Galata’daki Tring mağazasının camekânında palto ve şapka giydirilmiş bastonlu manken kadar Avrupalı!

Atatürk, serbest fırkayı kurdurmağa karar verince Millî Şairimizi de düşünmüştü. Emri alan ak sakallı, nur yüzlü çocuk adam sevindi: Onun girmesiyle, muhalefet partisi «Millî Muhalefet Partisi» olacaktı.

Ama, kısa bir zamanda dağıtılmasına karar verilince, Millî Şair kimsenin akima gelmedi.

Yalnız, çok geçmeden Atatürk’ün vefalı elini tekrar uzanmış gördük: Yine Meclisteydi Emin Bey.

Bu hakkıydı onun. Edebiyatta yeri olmasa bile edebiyat tarihinde yeri vardı:

"Ben bir Türküm!" diyen adamdı o...

Yalnız bu kadar da değil. Mustafa Kemal’in adını da ilk defa onun Çanakkale Destanında duymuştuk. Anafartalar’ı anan güzel bir mısradır bu:

"Ey Mustafa Kemal’lerin aziz yeri!"

Mustafa Kemal, o zaman Atatürk değil, Gazi değil, paşa bile değildi. Miralay Mustafa Kemal Beydi!

Mehmet Emin Yurdakul’u edebiyat unutacaktır. Unuttu bile... Ama:

"Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur!" diyen insanı edebiyat tarihi unutamaz.

YUSUF ZİYA ORTAÇ
Portreler, S. 115 - 118

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI