ÖLMEYECEK KADAR YARALI

Öfkeliyim! Ama yüreğimde taptaze, bilmediğim bir rahatlama sanki neşter “tak” diye iniyor ve boşalıyor yara gömleğim sırsıklam irinden, bayıltıcı bir koku sanki birdenbire durması gibi bir diş ağrısının acıdan kıvranarak uyanmalardan sonra, ya da bir yangın, bir firtına sonrası sokaklarda somyalar, kırık aynalar, masalar, albümlerden dağılmış resimler dört bir yana: çocukluk, okul ve nişanlılık resimleri yani resimlere tutuklanmış mutluluklar yani bütün bunlar: sessizliğin amansız yasası, yüreğimde taptaze, bilmediğim bir rahatlama. Her çeşit mecazdan uzak, yaygın bir akşam ranzaların yarısı dolu: çocuk yüzlü delikanlılar, koğuşta mayalanmış ter, keskin erkek kokusu, sırt üstü yatmışım şür okuyorum ranzamda kuş kanadı, kara kehribar şiirler gecenin alnında telörgüler, nöbetçiler düdük sesleri, motor uğultusu ve bir uzak sayıklama şiir okuyorum ve oğlum aklımda: uyuyor oğlum milyonlarca çocuğu gibi yurdumun uyuyor oğlum şimdi geçilmez geceyi (Ama gece de geçilir çünkü bütün geceler geçilir!) Öfkeliyim! Diyorum ki: “Bu bir dirilmedir”, kendime: hatırlanması unutulmuş bir sevdanın, simgesi zeybek gibi diz vurup ayağa kalkmanın diyorum ki: “Ey kendini yüreklendiren acı, sonbahar tortusu!” bir umut geçiyor yüreğimin iğnesinden - eşsiz bir yalım - güvercinler havalanıyor yüreğimin bir köşesinden güvercinler havalanıyor ilkyaz güvercinleri konmak için başka yüreklere havalanıyor güvercinler hatırlatarak kuşandığımız acıyı hatırlatarak yüzümüze, ellerimize sıvanan acıyı yaylaları, ceviz ağaçlarını, kitapları, ozanları hatırlatarak dört duvar arasına kapatılmışlığımızı hatırlatarak adsız ölüleri, yalımlanan yüreği güvercinler havalanıyor, sonsuz güvercinler! Öfkeliyim! kendime, uğultusuna dünyanın öfkeliyim! kendime, sağır duvarlara öfkeliyim kendime “müebbed” tüketsem de ben bu sabrımla... Sabrım genç ve yalansız gerçeğin sabrı sılasız, katı kaynayan su, sabrım, uçsuz bucaksız buğday tarlası. Yatmışım sırt üstü, gözüm tavanda, beklenen bir mektup gibi tıpkı açıyorum geceyi usulca... Yatmışım sırt üstü, yüreğimi dinliyorum sanki bir dağ başı yüreğim, binlerce yaz, binlerce gökyüzü; bir serinlik içindeyim, bir sürekli rahatlamada camların direnen pırıltısı gibi bir sağnak sonrasında Yüreğim gene de ezik örselenmiş bir yaprak güvendiğim yüreğim ezik bir yaprak da olsa biliyorum ki kendi küllerinden yeniden doğar Anka! Dayan ey benim yüreğim sulu sepken karlara dayan ey benim ayaklarım bu yamaçlara, bu sarp doruklara dayan ki uzaklar yakın olsun dayan ki yokuşlar düz olsun dayan ki karalar ak, gülpembe olsun şenlensin dağların üstü şenlensin örenler, yangın yerleri, yıkıntılar dayan ki öğrensin dayanmayı yüreğim unutmasın kayaların toprağın ırmağın anısını unutmasın benim nakışlı sabrımı unutmasın yüreğim! Öfkeliyim! Ve birden yüreğimde taptaze, bilmediğim bir rahatlama. 1971 (Karşı Yazgı)

Özdemir İnce
( 1936 -      )

Büyük Türk Şiiri Antolojisi 2, S. 249-251





ŞİİR PARKI