YILDIZLARIN NEREDE AMSTERDAM?

Bir kente, bir insana nasıl başlanır, takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye, taraçalarda -gaz tenekelerine yerleştirilmiş- mor karanfillere, taş basamaklara... Yeşil bir su akıyor gecenin içinden. Asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin yaralı. Saat kaç olursa olsun. Umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü. Bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz, kıyasıya mutluluklar dileyelim birbirimize. Ama sonra herkes, döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya. Çünkü hayatı temizleyeceğiz. Anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor; Hiçbiriniz kaçamazsınız söyleyeceklerimden, ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar, Işıldatın yeryüzünü. Rüzgârları yıkayalım. Hızla akıyor yaşamım güneşe doğru. Avrupa’nın en ünlü katedrallerinin önünden geçiyorum. Duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri. Çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler. Bir bakışta tanırsınız onları; Toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi, cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar; Ama bir bıçak kadar keskindir gözleri. Bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. Ve karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin. Rüzgârlara ve acıya hükümlüsün. Ama biliyorsun. Acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok. Saat kaç olursa olsun. Umut vardır. Dikkat! Hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün. Hazin de olsa bu aşk, karanlıkta da olsa umut, inan bana, kesindir! Hayatı yıkayacağız. Kanal boyunca yürüyorum Amsterdam’da. Dudaklarımda lacivert bir tango. Akşam mı oluyor? Ben mi yüzüyorum hüzünler denizinde? Gece ılık. Ve kalbim kanıyor galiba. Küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler. Kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana. Bulutları kesen bir terziyim ben. – Peki ama, yıldızların nerede Amsterdam? Bir ton yıldızla geleceğim sana gene, takacağım yıldızları bir bir saçlarına. Unutma! Sarı tramvayların, lalelerin kenti Amsterdam, – Sevgilim oldun! Tanıdık bir yüz elimi sıkıyor; Kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum Van Gogh. Günaydın! Tablolarını rüzgâr ve ateşle boyayan adam, tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı. Ah! Lâcivert bir yağmur yağıyor Paris’e. Ve lâcivert bir tango dudaklarımda. Sein nehri, hüzünlü kızım benim. Tül bir perde sermişler toprağa. Paris olmuş. Mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime. Mavi bir şiir... Tarçın koksun her kelimesi. İmbat rüzgârları uçursun a’ları; a’sız bir şiir olsun. Ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın – Bir kadeh de rakım.

Özkan Mert
( 1944 - )

Ben Savaşçı Değil Gül Yetiştiricisiyim, S. 272-274




ŞİİR PARKI