BÜTÜN DİKENLERİ BAĞIŞLAYAN
OZAN: CEYHUN ATUF KANSU

Şiire yeni başlarken önünde bulduğu ozanları, kişi, hep bir başka göz le görüyor. Yıllar, bu "bir başka görme"yi hemen hiç değiştiremiyor. Aradaki yol, olduğu gibi duruyor. Onlarla tanışıp dost olsanız, günlük yaşamın akışı içinde sık sık görüşseniz, iş ilişkileri içinde kavgalar etseniz bile... Ustanız o sizin, şiiriyle dünyanıza yeni tatlar katmış biri. Hâlâ dizeleri gelmez mi dilinizin ucuna? İple çektiğiniz ay başlarında dergilerle çıkıp gelen şiirler arasında, onun, onların şiirleri nasıl da mutlu ederdi sizi, nasıll da yeni bir dünya taşırlardı size! Kitabı çıkmışsa gün ne, ay ne, yıl boyunca nasıl da sevgiliniz olurdu o kitap! Bir gün kendinizin de kitabınızın böyle, ünlü bir yayınevince çıkarılması, kitabınızı kitapçılarda görebilmeniz düşleriyle dolu olarak, döne döne okurdunuz o kitabı, değil mi?

İşte Yanık Hava, benim için böyle bir kitap olmuştur.

Ceyhun Atuf Kansu'yu ilkin Varlık'tan tanımıştım, ozanım olmuştu. Uzun dizeci bir ozandı, şiirlerini de uzun tutardı hep. Daha birkaç şiirini görmüştüm, ama sesine vurulmuştum:

Seç gönlünce bir otağ deyip,
Anadolu haritasını önüne serseler,
Neresi söyle, neresi deseler.
Sakarya ile Porsuk arasında,
Boztepeler denizi ortasında,
Bir höyük tepe vardır, orası,
Orasıdır derim, dineğim, durağım orası,
Bir eteği Sivrihisar, bir eteği Polatlı ovası.

Bu ses, kendine özgü bir sesti. Kıraç topraklardan kır çiçekleri kokusu, Etilerden bu yana toprakla uğraşan insan çekisi; taşıyla toprağıyla, akarsula rıyla, üşüyen yıldızları, nisan güneşiyle; tekeri kırık kağnısıyla ve "Ah, halk dediğimiz mübarek toprak” dediği insanıyla bütün Türkiye onun sesin deydi.

1950'lerin uzak Anadolu kasabalarında yaşayanlar, onun "Kızamık Ağıdı” şiiriyle ta yüreklerinden sarsılmışlardır. Kış güneşi der ki o şiirde, "ta uzakta bir köy gördüm, siz göremezsiniz, karlar altında kalmıştır, yal nızlıkta üşür, çocukları kızamık döküyor”:

Habersiz hepsi kızamıktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.

Ve bir günde yirmi üç küçük ölünün gömüldüğünü gören kış güneşi, aydınlardan hesap sorar "Kızamık Ağıdı”nda, Bu da bir başka sestir.

Daha sonra, "Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiiri: Ezberlediğimiz dizeler. Ceyhun Atuf Kansu'nun, Anadolu halk ozanları geleneğine büyük katkı ları: Onlar gibi, olaylardan yola çıkıp, yüreğe işleyen şiirler vermek, Ceyhun Atuf Kansu'nun en önemli özelliği bence. "Dünyanın Bütün Çiçekleri”ni okuduğum günlerde onun bu özelliğinin ayrımında değildim elbette. Şiirine olaylardan, güncelden çok şeyler ağdığını, çok sonraları düşünebildim; onun bu özelliğini kendisiyle de konuştuğum olmuştur. Doğrulamıştır beni.

Onun yine o yıllardaki (1950'lerdeki) unutulmaz şiirlerinden biri olan "Yaralar”ı okurken geçenlerde, bir şeyin ayrımına vardım: O şiirin çıktığı Varlık'taki şiirlerden çoğu artık eski tatlarında değiller, ama "Yaralar” hâlâ diri. Bunu O'na, ilk karşılışmamızda söylemeyi kurdum, karşılaştığımızda dilimin ucuna da geldi söyleyeceklerim. Ama söyleyemedim. Çünkü, onu hâlâ "bir başka gözle” gördüğümü anladım: Çırağın ustaya övgüsü, şiir geleneğinde yoktur diye, sustum. Onu son kez gördüğümü nerden bileydim. "Yaralar” bende bir yara olarak kalacaktır artık:

İlk yaram diken yarası,
Çakır dikeni yeşildir aldanılır,
Kavgalarda, gezintilerde, çocuk keşiflerinde
Ah, yaralandım diyebilirsiniz
Bütün dikenleri bağışlıyorum.

İlk üç şiir kitabını Bir Çocuk Bahçesi'yle Bağbozumu Sofrası'nı, Çocuklar Gemisi"ni alıştırmalar olarak görmek, sanırım yanlış olmaz. Yanık Hava onun ustalık döneminin ilk yapıtıdır. Haziran Defleri ile artık Kansu şiirini iyice ortaya koyar. Doğa ve yurt güzellemeleri vardır onlarda, havanın yanıklığı biraz iç burkuculuktan uzaklaşmıştır, türkü olmuştur. Ama yine de insan gözden uzak tutulmamıştır. Ve şiirimizin 1955-60 serüveninde, onun şiiri kendi yolunda akıp gitmiştir. 1960'dan sonraki şiirimizde yeri, özellikle Bağımsızlık Gülü'yle önemli olmuştur. Sakarya Meydan Savaşı bir destandır, ayrı ayrı şiirlerden oluşmakla bir likte. Anadolu insanı, dağı taşı, ırmağı konuşur onda ve onurlu bir savaşı dile getirir.

Ceyhun Atuf Kansu'nun Kuvayı Milliyeci şiiri, Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü'yle yeryüzüne açılır. Özellikle dünyanın "mazlum” ulusları onun şiirine iyice girmiştir artık. İlk gözağrım Yanık Hava'nın yanına koyarım Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü'nü ben. "Türkçenin ıssız bozkırında yol alır şiir" onda, ama dünyayı kuşatarak ve uyandırarak ulusları:

Uyu kara bebek, Kenyalı kuş
Gizli ormanlarında kamış evinde
Uyu bebek, ok atmayı öğren
Avlanmayı, yürümeyi, yüzmeyi ninni!
Ninnilerle öğren savaşmayı
Kayaların ardında silah atmayı
Direnmeyi dayanmayı
Bir beşikte büyürken Afrika
Uyu, ninni... şimdi ninni... öğren yarın uyanmayı.

Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü, usta işi bir yapıttır. Ceyhun Atuf Kansu' nun omdan sonraki şiirleri dergilerde, gazetelerin yazın sayfalarında kalmıştır. Toplansa birkaç kitap tutar. Hem de iyiden iyiye olgunluk döneminin şiirleridir onlar.

Yazınsal türlerin birçoğunda yapıtlar vermiştir Ceyhun Atuf Kansu. Ama bizim için o, her zaman ozan olmuştur. Şiire inanan bir ozan hem de:

"Şiir yazılan bir ülkede gelecekten umut kesmemeli, yaşam şiire yansıyor demektir. Yaşam dilde dolandıkça da korku yok, sessizlik yenilmiştir, ölüm erişemez geleceğe, yaşam gidecektir dizelerle,”

Böyle demiştir. Ve yine şunu da demiştir Ceyhun Artuf Kansu:

Sonra sonra açılan boşluklardan,
Sevdiğiniz, dost olduğunuz, bel bağladığınız
Birinin kayıp gittiğini hatırlarsanız
Sessizce... Ah, yaralandım diyebilirsiniz.

Öyle diyoruz Usta, Ve seni kır çiçekleri veren toprağa bırakırken, gül ler veren toprağa bırakırken, geleceğe ölümün erişemeyeceğini, yaşamın dizelerinde sürüp gideceğini biliyoruz.

ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Nisan 1978, C: XXXVII, S: 319, s. 296-298

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI