ÖNSÖZ
Bir şairi şiir hakkında yazmaya iten sebeplerden gereklilik veya zorunluluktan
kaynaklananları göz ardı etmemeliyiz. Genç bir şair kendisini şairler ve şiirler
üzerine yazılar yazarken bulabilir; çünkü genç bir şair, eğer gazetecilikten
de anlamıyorsa, diğer şairlerin şiirleri hakkında yazarak kendininkileri satmakla
kazanacağından daha fazla kazanabilir. Eğer ileriki yıllarda başarının onu bu oyalanmadan kurtaracağını umuyorsa nafile bekler. Başarılı olursa sadece bir sıkıntı gidecek diğeri gelecektir.
Ortada bir ziyafet vardır: kadehini ya şiire ya da bazı seçkin yabancı misafirlerin sağlığına kaldıracaktır. Hatırası anılacak bir yüzyıl, ortaya çıkarılacak bir tablet ve bazı saygın şairlerin onurlandırılacak doğum günleri var: Bir Orta Çağ şairinin tütsülerle kutsanması veya ün kazanması gerekir. Desteklenmesi gereken genç, tanınmamış ve gelecek vaat eden bir şair var:
Eğer saygın, kıdemli bir sanatkâr onun takdimini yaparsa şairin kitap satışları artacak veya en azından eleştirmenler kendisine daha özenli davranacaklardır. Dünya konferansları ve kongreleri, Avrupalı veya yerel konferans ve kongreler sonsuz bir silsilede birbirini takip eder: Halkın şiir için veya şairlerin yazdığı herhangi bir şey için duyduğu susuzluk, şiirin kendisine duyulan susuzluğun aksine, doyumsuz görünür. Kısacası bir şairin şiir hakkında yazmasına ve konuşmasına sebep olan tahrik ve talepler ömrünün erken yaşlarında başlayıp sonuna kadar sürer.
Paul Valéry’nin hayatı da bu kurala bir istisna oluşturmaz. Aksine Valéry,
itibarının getirdiği bir muafiyeti olmaksızın sözlerimin en açık kanıtını sağlar.
Bir yerde, bir baskı veya dürtünün etkisi altında olmadan asla nesir yazmadığını
söylemişti. Bu tabi ki bir mübalağa; ancak hiçbir şair kötü talihin bundan daha
fazla kurbanı olmamıştır, aslında biz onun en önemli nesirlerinden bazılarını bu
talihe borçluyuz ve böyle olmasaydı tuhaf bir şekilde büyüleyici olan bu zihin
hakkında bildiklerimizin çoğundan mahrum olurduk.
Onun hayatta, üzerindeki
ihtiyaç baskısından tamamen kurtulmadan şöhretin ısrarına yenik düşmüş gibi bir hâli vardı. Sonraki yıllarında, College de France’da profesör olarak maddi sıkıntı çekme ihtimalinden kurtuldu. Şöhretinin somut temelini oluşturan şiirlerinin yazılmasından
çok sonra, orada halka Art of Poetry üzerine dersler vererek geçimini
sağladı.
Açılış dersi - hiç şüphem yok ki - geniş ve zarif bir seyirci kitlesini kendisine
çekti; fakat konunun inceliği ve ifade tarzının belirsizliği sebebiyle seyirciler
dersi takip etmekte zorlanabiliyorlardı. Valéry’ninki gibi bir hayatın ironisi ancak
geriye bakıldığında tam olarak anlaşılır.
Ancak Valéry’nin çoğu kritik yazısının ve poétique’sının bazı özelliklerinin
baştan savma bir anlam taşıdığı düşünülmemelidir. Açıkçası o şiir üzerine yazmaktan
hoşlanır, hatta daha çok şiirin yazılma süreci hakkında yazar, bunların
da çoğu kendi şiirlerini yazma sürecidir. Eğer onun şiirlerinin en iyisi şaheserler
arasındaysa eleştirel yazılarının en iyisi de Fransız edebiyatının en dikkate değer
numuneleri arasındadır.
Eleştiri yazıları çoğunlukla özel durumlara cevap olan yazar, bu yazılar toplanıp
beraber basıldığında bir yanlış anlamaya maruz kalır. Bu yanlış anlamaya
karşı müstakbel okuyucu önceden uyarılmalıdır. Derleme yazıların bir cildini
okurken, özellikle de onlara ilk kez ulaştığımızda, hepimizde böyle eserlerde pek bulunmayan bir bütünlük bekleme eğilimi olur. Mevcut baskıdaki yazıların bazılarının arasına yıllar girmiştir ve Fransızca metinler konularına göre değil kronolojik olarak derlemelerde neşredilmişlerdir.
Valéry poétique’sının tilmizi başlangıçta
tam bir tutarlılık beklentisi içinde olabilir, fakat onu bulamadığı zaman
bundan şikâyet etmeye ve ezberden okumalarla alay etmeye meyledebilir. Şöyle veya böyle, Valéry’nin yazdıkları arasında, herhangi bir mazeret veya açıklama olmaksızın neredeyse kelimesi kelimesine tekrarlanmış pasajlara rastlayacaksınız.
Kendi hesabıma buna itiraz etmem, ben eleştirel yazıları daha sonraki bir
tarihte yapay bir bütünlük içinde yeniden şekillendirilmiş hâlleriyle değil, orijinal
şekilleriyle okumayı yeğlerim. Aslında ben bir insanın yazılarındaki tekrar ve
tezatları onun düşüncesinin gelişimine dair değerli ipuçları olarak görüyorum.
Bizzat kendim geçmişte farklı çevrelerde ele aldığım bazı konularda yazmak durumunda kaldığımda, bugünkü düşüncelerimi kâğıda dökene kadar yirmi otuz yıl önceki düşüncelerimi aklımdan çıkarırım. Sonra hafızamı tazelemek isterim.
Çünkü eğer bir tezat varsa bu fikirlerim değişmiş demektir, eğer bir tekrar varsa
bu da hâlâ aynı fikirde olduğuma bir kanıt oluşturur. Bilinçsiz yapılan tekrar kişinin
en kesin yargılarını veya en sabit görüşlerini açığa vurabilir.
Valéry’ye ait yazıların genel özellikleri üzerinde durmaktan hoşlanıyorum.
Fakat konuyu daima durumun belirlediğini veya sonuçların, konu dayatmayla
seçilse bile, önemsiz olduğunu iddia etmek istemiyorum. Esasen konuların onun
kendi seçimi olduğu gayet belliydi; durum, sadece bir düşünce silsilesini harekete
geçirmek için gerekli uyarıcıydı. Konu vasat olduğu veya durum hoş olmadığı
zaman bile Valéry onu kendi hesabına kullanmak ve hâkim düşünce konularından birine yönlendirmek için yeteri kadar becerikliydi.
Valéry’nin poetik düşüncesinin yönünü şüphesiz Edgar Poe’nun bir makalesi
tayin etmiştir, ama Poe için sadece birçokları arasından, mesela yetenek gösterisi olabilir, bir edebî çalışmanın konusu olan şey, Valéry için neredeyse saplantı derecesinde bir zihin meşguliyeti olmuştur.
Valéry’nin art poétique’i Horace’tan
günümüze kadar olan bilimsel çalışma, makale veya diğer şairlerin -tek istisnası
Poe- dağınık özdeyişlerinden farklı amaçlar güttü ve farklı sonlara yöneldi.
Tecrübenin meyvesi olan pratik kurallar dışında, şairlerin şiir hakkındaki en
iyi yazılarının çoğu yeni tarzları veya şiirin malzemesine yönelik yeni tutumları
savunmak için yazılmıştır. Dryden’in makaleleri, Wordsworth’un ve (kısmen) Coleridge’nin Biographia Literadria’sının ön sözleri böyle yazılar arasındadır.
Hitabetle ilgili ve tartışmalı eleştirinin yanı sıra adli olan da vardır: Samuel Johnson,
Lives of the Poet adlı eserinde mahkemesinde yargılayacağı kişileri kendisi
seçmeyen bir yargıç rolünde görünür. Diğer şairler mevcut fikirlerin veya geleneksel yargının gözden geçirilmesinde eleştiri yazmak, haksız şekilde göz ardı edilmiş bazı şairleri gün ışığına çıkarmak ve itibarı zedelenen bazı şairleri eski şöhretlerine kavuşturmak için harekete geçirilir.
Genellikle bir şairin eleştirmen
olarak en etkili olduğu zaman, kendi şiiri üzerinde tesiri olan veya kendisine karşı
bir yakınlık hissettiği şairler hakkında yazdığı zamandır. Diğer taraftan, bir şair,
eserleri kendi yazdığından veya yazmak istediğinden tamamen farklı olduğu için
hayranlık duyduğu ve sevdiği bazı şairlere sıra dışı bir anlayışla bakabilir.
Zamanımızda Ezra Pound şairin bu fonksiyonlarından birkaçını eleştirmen olarak bir araya getirdi: Genç yazarların eğitimi; geçmişte birkaç dilde yazmış olan unutulmuş, önemsenmemiş veya tanınmamış şairleri göz önüne alarak kamu zevkinin eğitimi ve eserleri kamu zevkinin onayıyla karşılanan çağdaş ve daha genç yazarların reklamı.
Valéry’nin poétique’sı yukarıdaki sınıflandırmaların hiçbirine uymaz. Onun
erken dönem şiiri üzerine değerlendirmeleri -örneğin bu baskıdaki etkileyici “Concerning Adonis”- gerçekten çok azdır. Ara sıra yazdığı önsözlerde yaşayan şairlerle ilgili yaptığı değerlendirmeler konudan ayrıldığı zaman çok ilginçtir. O didaktik değildir ve bu nedenle Horace, Boileau veya Pound ile çok az ortak yönü vardır.
Bu yazılarda şairler için değerli tavsiyeler vardır, ama onun öncelikli amacı gençlere rehberlik etmek, yeni bir şiir ekolü iddialarını güçlendirmek veya
eski şiiri yorumlayıp değerini yükseltmek değildir. Okurlara da değerli tavsiyeleri
vardır ama Valéry aslında okurlarına herhangi bir şey öğretmekle ilgilenmez. O
sürekli çözülmez bir bulmacayı çözmekle uğraşır. Bu bulmaca şiirin nasıl yazıldığıyla
ilgilidir ve üzerinde çalıştığı malzeme kendi şiiridir.
Sonunda sorulan soru basittir: La Jeune Parque (veya Le Cimetiere marin)’yi nasıl yazdım? Onun uğraştığı sorular, daha önceki bir nesilden hiçbir şairin ortaya atmadığı, şu anki bilinçli yüzyılımıza ait sorulardır. Bu Valéry’nin düşüncelerini belgesel olarak tek olması sebebiyle değerli kılar. Şüphesiz genç bir şair için dikkate alabileceği küçük yorumlar, okur için de şiirin doğasını anlamasına yardımcı olabilecek yorumlar var. Eğer yanılmıyorsam, genç şair için tehlikeli, okurlar için de kafa karıştırıcı fikirler de var. Valéry’nin merkezdeki ilgisini tanımlamaya girişmeden önce iki türün küçük yorumlarının birkaç örneğini vermek uygun olacaktır.
Valéry’nin poetikasında, bir şiirin yazılmasında, kendisinin le reve dediği şeyin -genellikle ilham olarak bilinir- etkilediği küçük bölüm üzerindeki ve onun
arkasından gelen kasıtlı, bilinçli ve zorlu emeğin süreci üzerindeki ısrar; genç bir
şair için en faydalı hatırlatıcıdır. Bu, ilham kelimesini kullanırken şairin bir şiiri
oluşturmada üstlendiği rolü, bilinçli veya bilinçsizce, sorumsuz ve medyumca
gösterme eğiliminde olan romantik tavrı doğrular.
Ne zaman orijinal bir değere
sahip görünen, ancak bitmemiş bir hâlde ortaya çıkarılmış veya belki de güzel bir
şiirin malzemesini oluşturabilecek bir şeyin sadece bir tür işareti olan bir şiirle
karşılaşsak (Bu, yazma eserleri okurken bende sık sık olur.) şairin “ilham”ına
aşırı bir güvenle bağlı olduğundan şüphe duyarız. Başka bir deyişle kullanılması
gereken cevheri eritip işlemekten kaçındığını düşünürüz. Diğer taraftan, olduğu gibi alınıp mantıksızca uygulanan herhangi bir tavsiye yıkıcı sonuçlara yol açabilir.
Bu yüzden, şairin şiirini yeteneklerine yakın bir mükemmeliyette yazabilmesi
için hiçbir işini çok zahmetli ve harcadığı zamanı da çok uzun olarak görmemesi
ve nerede duracağıyla ilgili yeterli özeleştiri yeteneğine sahip olması gerektiğini belirtmek daha iyi olur.
Balzac’ın Le Chef-d’ceuvre inconnu’sundaki tabloda olduğu
gibi, belli bir noktanın ötesinde yazarın yaptığı her değişiklik daha kötüsünü
ortaya çıkaracaktır. Kısa bir şiir veya uzun bir şiirin bir parçası ilk seferde son
şekliyle ortaya çıkabilir ya da bir düzine taslağın baştanbaşa değiştirilmesi gerekebilir.
Tecrübelerimden edindiğime göre, sonuç başarılı olduğunda, şair hariç
hiç kimse herhangi bir değişiklik geçirmemiş bölümleri ve tekrar tekrar yazılan bölümleri birbirinden ayırt edemiyor. Sanırım Valéry’nin, bir şiir asla sona ermez derken neyi kastettiğini anlıyorum; en azından onun bu yöndeki sözlerinin benim için bir anlamı var.
Bana göre bir şiirin bitmiş olması veya ona bir daha dokunmayacak
olmam, tüm birikimimi kullandığım ve o şiirin artık yapabileceğimin
en iyisi olduğu anlamına gelir. Kötü bir şiir olabilir ama yapabileceğim hiçbir
değişiklik onu daha iyi bir şiir yapmayacaktır. Ancak güzel bir şiir olsa bile, eğer
iyi bir şair olsaydım onu daha iyi bir şiir -aynı şiir fakat daha iyisi- yazabilirdim
diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Valéry’nin temel “zekâ işi” (Dante Rossetti’nin deyimi değil midir?) üzerine
yaptığı vurgunun neticesi belki de onun zor ve karmaşık kafiyeli kıta şekilleri
alıştırmalarının şair için ne kadar değerli olduğu konusundaki ısrarıdır. Daha
önce hiçbir şair şekiller üzerinde çalışmanın faydasının, kişinin kendisine sınırlamalar getirerek sağladığı avantajın bu kadar farkında değildi. Böyle alıştırmalar tabii ki söyleyecek bir şeyi olmayan insanlara bir fayda sağlamaz ama onlara bu
şekilleri iyi kullanan şairlerin eserlerini anlamada yardımcı olabilir, gerçek bir
şaire ise ancak şekil ve içeriği uzlaştıracak yolu öğretebilir.
Sadece sone, sestina veya villanelle alıştırması yaparak bu şekillerin her birinde ne tür içeriklerin ifade
edilemeyeceğini görürüz. Bu uygunluk hissini yaratacak ve “serbest nazım”a teşebbüs edecek niteliğe sahip tek kişi şairdir. Hiç kimse serbest nazmın kendisine diğer nazımlardan daha fazla serbestlik sağlamadığını keşfedene kadar “serbest nazım” yazmamalıdır, en azından yayına teklif etmemelidir.
Valéry’nin, şiir eğitimine bir başka önemli katkısı, yapı üzerindeki vurgusudur.
Bir şiir uygun mısraların sıralanmasından oluşabilmesine rağmen yine de
inşa edilmelidir. Diğerleri gibi, bu kural da fazla katı uygulanabilir ve bizi on
sekizinci yüzyılın bazı eleştirmenlerininki kadar dramatik bir saçmalığa götürür.
Fitz Gerald’ın Rubáiyát’ı sadece birkaç dörtlüğün izlenimlerinin özetini değil,
tam bir intibaı meydana getirdiği için bütün faziletlerden yoksun sayılmamalıdır. Fakat sanırım The Deserted Village’ın Ellegy Written in a Country Churchyard’da
kaçırdığımız bir mükemmelliğe yaklaşması konusunda bizi doğrular.
Yapı konusunda Valéry’nin mukayesesi mimarlıktır. Başka bir yerde, bugün
hâlâ görebileceğimiz gibi, şiiri dansa benzetir. Bir sembolist görüş olan şiirin müziğe benzerliğini hep savunmuştur. Walter Pater’in ünlü sözü bizi yanlış yönlendirmedikçe bu benzerlikler arasında tezat yoktur. Zira müziğin kendisi ulaşılmaz bir zamansızlığa karşı mücadele olarak tasavvur edildiğinden, diğer sanatların süre özlemi çektiği düşünülüyorsa, müziğin de resim ve heykelcilikteki durgunluğun
özlemini çektiği düşünülebilir.
Müzikte hiçbir teknik eğitime sahip olmayan biri olarak konuşuyorum ama iyi bildiğim bir müzik parçasından daha çok
zevk aldığımı ve onu daha iyi anladığımı keşfettim, çünkü performans boyunca
herhangi bir anda önceki kısımları aklımda tutuyor ve gelecek kısımları biliyorum.
Büyük bir senfoninin tamamını aynı anda zihnimde tutabilmek beni mutlu
eder.
Aynı şey kesinlikle büyük bir trajedi için de geçerli, ne kadar iyi bilirsek,
performans sırasında önceyi ve sonrayı o kadar eksiksiz bir şekilde zihnimizde
tutarız ve deneyimimiz daha etkileyici olur. Sadece polisiye bir gerilim filminde
veya bir tür komedi ve farsta “beklenmedik olan” eğlencemize bir katkı sağlar, hatta onun gerekli ögesi olur.
Valéry’nin zor eser, ölçülü ve birimli form ile yapı üzerindeki ısrarını düşünüyorum.
Ancak Valéry’nin teori ve pratiği onu bana tehlikeli gibi görünen bir yönde yanıltıyor. Bu yön onun şiir ve nesir arasındaki keskin ayrımıyla gösteriliyor hatta dayatılıyor. Bu ayrımı oldukça düz ve ikna edici bir benzetmeyle destekliyor:
Şiir: Nesir: Dans: Yürüme (veya Koşma)
Valéry nesrin araç olduğunu iddia eder. Onun amacı bir anlamı aktarmak, bilgi
vermek, bir gerçeğe inandırmak, harekete yöneltmektir. Mesaj alınır alınmaz
iletişimde kullanılan araçları bir kenara bırakırız. Bu yüzden yürümek ve koşmakta
olduğu gibi amacımız bir yere varmaktır. Hareketimizin tek kıymeti kendi
kendimize koyduğumuz bazı hedeflere ulaşmış olmaktır. Ancak dansın gayesi
bizzat danstır. Aynı şiirinki gibi, şiir kendisi içindir. Bir şiirden danstan hoşlandığımız şekilde hoşlanırız.
Kelimelere gelince, onları konuşmak için yaptığımız gibi incelemek yerine seyrederiz. Bu az önce ifade ettiğim gibi ikna edicidir, daha doğrusu boş bir çakmağın karanlıktaki kıvılcımı gibi ortalığı aydınlatır. Eğer çakmakta
gaz yoksa anlık ışık geride öncekinden daha derin bir karanlık hissi bırakır.
Dansın bazen bir amaca yönelik olduğunu söylemek kelime oyunu gibi gelebilir.
(Savaş dansının amacı sanırım dansçıların uyuyan kavgacılık duygularını uyandırmaktır.) Dans her zaman ritmik hareketlerdeki saf bir eğlence olsa bile, bu
benzetme yanıltıcı olabilir. Sanırım Valéry’nin nesre atfettiği araç değerine sahip olan pek çok şiir olacak ve pek çok nesir bize Valéry’nin yalnızca şiirin bölgesinde tuttuğu türden bir zevki yaşatacaktır. Ve o türden bir zevk veren nesrin şiir olduğu iddia edilirse, o zaman şiir ve nesir arasındaki ayrımın tamamen yok edildiğini söyleyebilirim, çünkü okurun arzusuna göre şiir nesir, nesir de şiir olarak okunabilecektir.
Ben henüz şiirle nesir arasındaki farkın kapsamlı, nihai ve tatmin edici bir
izahına rastlamadım. Nesirle nazım ve nazımla şiir arasında ayrım yapabiliriz.
Fakat ara terim olan “nazım” yok edildiğinde nesirle şiir arasında herhangi bir ayrım olacağına inanmıyorum.
Ancak bana tehlikeli gelen şey şiir ve düzyazı arasındaki bazı önemli farkları
bulma girişimi değildir, şiir ve düzyazıda kullanılan kelime ve deyimlerin farklılığını
onaylama eğilimidir ki bu eğilim daha çok şiirin ve düzyazının tarifinde tercih edilir. Valéry tarafından düzyazının kısıtlamalarından kurtarılan kelimeler
ayrı bir dil oluşturmaya meyilli olurlar. Ama şiirin deyimleri, kelimeleri ve
sözdizimi düzyazınınkinden ne kadar uzaklaşırsa, o kadar daha yapay bir şiir
dili oluşacaktır. Konuşma dili -kaba halk konuşması- değişikliklere maruz kalırken,
yazı dili sabit kalırsa sonunda güncel konuşma dilinden oluşturulan yeni
bir yazı diliyle değiştirilmelidir.
Şu an nesrin dili genel manada konuşmanınkine şiir dilinden daha yakındır. Bu sebeple, eğer şiir düzyazınınkinden farklı olan deyimleri,
kelimeleri ve sözdizimini kendine mal ediyorsa, sonunda yaşayan hisleri
ve düşünceleri aktaramayacak kadar yapay olabilir. En az eğitimlininkinden en
kültürlününkine her seviyedeki dil nesilden nesle değişir ve bir şairin dil normu,
çağdaş konuşma usulüdür.
Bana öyle geliyor ki, Valéry şiiri müziğe benzetmede konuşma diliyle ilişkisi üzerine ısrarında başarısız olmuştur. Şair konuştuğu ve dinlediği dili geliştirebilir, aslında geliştirmeye çalışmak onun görevidir de. Bir oyundaki karakterler gerçek hayattaki orijinallerinden çok daha ileri bir dil ustalığına sahip olabilirler, olmalılar. Fakat eğer istediğimiz kadar iyi konuşuyorsak, ne şiir ne de tiyatro bizi konuşmamız gereken dilin bu olduğuna ikna etmesi gerektiğini yok sayabilir. Belki Valéry’nin Mallarme’nin başarısına bu kadar önem atfederken, hiçbir yerde (bildiğim kadarıyla) Laforgue and Corbiere’nın keşiflerine herhangi bir minnet duymaması da önemlidir.
Şairlerin dikkate alması gereken Valéry’nin bu yorumları, okurların şiiri doğrudan anlamasına olmasa da, şairin ne tür bir hazırlık sürecine ihtiyaç duyduğunu
ve onun üstlendiği işin doğasını anlamasına yardım edeceği için onlar tarafından da kâr olarak düşünülebilir.
Özellikle bir şiir okuru –ve şiir eleştirmeni- için vurgulanması gereken husus onun şu fikirdeki ısrarıdır: Eğer şiirin bir görevi olacaksa bu her şeyden önce zevk vermek olmalıdır. Şiir olarak zevk vermeli ve başka hiçbir sebep için var olmamalıdır. Yazılan, söylenen ve öğretilenin ekserisi felsefe, tarih, biyografi, sosyoloji ve psikolojidir. Valéry şairin mahremiyetini anonimlik derecesinde savunur ve şair tarafından yazılıp bir kenara bırakıldığında
da şiirin hürriyetini savunur. Bu aşamada şairin şiirini yorumu gerekmez. Mesele
şiirin anlamıdır, mademki şiir yazıldı şairin hangi anlamı kastettiği ve yazılan
şeylerin ne anlama geldiği soruları artık gereksizdir.
Bununla birlikte, daha Valéry’nin art poétique’ini diğerlerinden ayıran karakteristik özellikleri ihtiva eden asıl probleme gelmedim. Onun amacı şiir yazmayı öğretmek veya onu anlamayı geliştirmek değildir. Onun amacı öncelikle bizzat kendi şiirini anlamayı kolaylaştırmak da değildir. Gerçi onun şiirde gösterdiği şeyin çoğunun yalnızca kendi şiirine uygulanabilir olduğu anlayış sahibi bir okurun çok kısa bir süre sonra dikkatini çeker. Sanırım (bahsi geçen probleme) en iyi yaklaşım bu baskıda yer alan “On Literary Technique” adını taşıyan çok erken dönemden kalma küçük bir makaleyle olacaktır.
Tarih 1889’dur ama bu erken dönem
inancı sonraki gelişiminin ipucunu verir. Onun anlattığı şey, şiir için olduğu
kadar şair için de yeni bir tarzdan azı değildir. Satanistler, züppeler ve poete maudit gözden düştü. On dokuzuncu yüzyılın sonlanmasından on bir yıl önce Valéry kendisini yirminci yüzyılın temsilcisi yapacak olan rolü inşa eder:
“… tam olarak yeni ve modern bir şair anlayışı… Artık o bütün bir şiiri hummalı
bir gecede yazan pejmürde çılgın değil, hoş bir hayalperestin hizmetindeki
iyi bir bilim adamı, âdeta bir hesap uzmanıdır. Onun en uzun şiirleri en fazla yüz mısradan oluşur… Talihli anlarında Serbest Çağrışım ilhamının ona fısıldadığı
her şeyi kâğıdına dökmemeye dikkat edecektir. Aksine onun hayal ettiği, hissettiği, düşlediği ve planladığı her şey, forma uydurulmak için bir elekten geçirilecek, tartılacak, biçilecek ve uzunlukta kaybettiği gücü elde etmek için mümkün olduğu kadar yoğunlaştırılacak: Mesela bir sone on dört dizeye düşürülerek, besleyici, konsantre edilmiş ve damıtılmış meyve suyu gibi gerçek bir öze sahip olacak ve nihai ve baskın etkiyle oluşturulacak.”
Valéry’nin bu ateşli sözleri yazdığında çok genç olduğunu unutmamamız
gerekir. Ancak bunu hesaba kattığımızda, esasen bunun hayatı boyunca önemli
ölçüde bağlı kaldığı bakış açısı olduğu gerçeğiyle daha da çarpılıyoruz. Örneğin
“hayalperestlik” ve “hesapçılık”ın ortaklığı baki kalmıştır. Poe’ye sadakati (en
fazla yüz mısra) sonuna kadar sürdü. Fakat benim alıntı yaptığım parçadaki en
etkileyici şey, Valéry’nin Şiir Düşüncesi’nin arkasındaki bir başka fikri, belki de
onu yöneten fikri, Şair Düşüncesi’ni açığa çıkarmasıdır.
Onun ileri sürdüğü şiir fikri şair fikrinden gelir ve farklı bir yol değildir. İşte bu şair fikri sadece yetişkin Valéry’nin değil, gelecek çağın ideallerinin ve idollerinin bir kehaneti gibiydi. Bu taraftan bakıldığında, “iyi bilim adamı” pejmürde çılgına bir antitez olmaktan ziyade bir alternatiftir. Aynı aktör için farklı bir maske. Şüphesiz, Poe iki rolü birleştirmiştir; matematikçi filozof ve büyük yazar, fakat Valéry onu sadece iyi bir bilim adamı gibi görmüştür. Evet, Valéry bu düşüncesini Des Esseintes ve Dorian Gray döneminde yazmıştır.
Yetişkin Valéry 1889’un aynı manifestosunda yaptığı gibi “en nadir zevkleri araştırma hastalığı”nı övmeyecek, kapasitesini
haddinden fazla çalıştırmayacaktır (Bu yaşın sanatına aşığız… aşırı coşkun, aşırı
gerilimli, aşırı müzikal vs.). Önemli olan böyle sözler değil, önemli olan böyle bir
olgunun “besleyici”, (osmazôme) böyle bir fiilin de “damıtmak” (cohober) olarak
tanıtılmasıdır. 1889 yılındaki genç Valéry, 1917’den (La Jeune Parque’nın basımı)
1945’teki ölümüne kadar geçirdiği yıllar boyunca böyle seçkin bir başarıyla
oynayacağı role kendisini çoktan hazırlamıştı.
Valéry aslında yaşına bağlı olarak, yeni bir şair fikri kadar yeni olmayan bir
şiir fikri icat etti. Fildişi kulesi bir laboratuvar -tenha bir laboratuvar- gibi kuruldu. Çünkü Valéry şiir yazımında “ekip işini” savunma yoluna asla gitmedi. Şair, matematiksel fizikçi veya biyolog veya kimyagerle karşılaştırılabilir. O bilim adamı rolünü Sherlock Holmes kadar titizlikle yapar. Halkın dikkatini çeken özelliği de budur. Bizim şair algımız; resimleri reklamlarda çıkan, ciddi, gözlüklü, beyaz ceketli, ilaçlara katılan bazı etkenleri etkileyici bir isimle test eden adama benzer.
Yukarıda konuştuğum şey, Valéry’nin poetikasının temel yönü olarak adlandırabileceğim şeydir. İkinci yönü ise poetikasının kendi şiiriyle ilgisidir. Şiir
yazmaya dair söylediği her şey kesinlikle onun şiirine istinaden okunmalıdır. Sanırım hiç kimse Valéry’nin en önemli şiirlerini okuyana kadar bu yazıları tam
olarak anlaşılır bulmayacaktır. Ben onun yazılarını bir ölçüde kendi şiiri için bir
tür savunma ve aklama olarak görüyorum. Kendilerine has şiir türü olduklarının, oldukça öz ve az olduklarının bir haklı çıkarması. Ve bu yazılar bana kısmen yazmadığı şiirlerin bir tür vekili gibi görünür. Bu yazıları özellikle bir açıdan Poe’nin “Philosophy of Composition”undan çok daha farklı ve daha gerçek buluyorum.
Poe’nin ünlü makalesinin The Raven’in nasıl yazıldığıyla ilgili bir izahat
olduğuna hiç inanmadım, eğer The Raven bu kadar çok düşünülerek yazılsaydı,
başka bir yerde de ifade ettiğim gibi, şimdi olduğundan daha iyi olurdu. Ama çok
erken yıllardan beri, Poe için ustaca bir egzersiz olan şey Valéry için son derece
ciddi bir şeydi.
Bu yüzden, Valéry’nin eleştirel zekâsının başlangıçtan beri çok
aktif olduğuna ve onun La Jeune Parque veya Le Cimetiere marin’i oluşturmadan
önce nasıl derin düşündüğüne inanılır. Bu da bana göre onun bu şiirleri oluştururken
yazdığı notlara Poe’ninkilere hiçbir şekilde atfedemeyeceğim bir değer
katar. Valéry’nin teorisi ve pratiğinin birbirine ne kadar sadık olduğu hissedilir.
Pratiği teorisinin ne kadar uygulamasıdır, teorisi pratiğinin ne kadar hesabıdır bu
bilinmez. Onun yazılarına daimi bir cazibe katan şey bu ikilinin birlikteliğidir.
Valéry’ye ait bir şiirin doğma, gelişme ve tamamlanma hesabı diğer şairlerin
ret ve kabulü etrafında başarısız olabilir. Valéry’nin bir tecrübesinin bazen benimkinden biriyle benzerliğe sahip olduğunu hissettiğim anlar vardır: benim tanıdığım ve onun beni ilk kez tam olarak bilinçlendirdiği bazı süreçleri kaydettiği
anlar. Herhangi iki şairin zihinsel süreçleri arasında noktası noktasına benzerlik
olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Ne kadar şair varsa o kadar da şiirin oluşum
yolu vardır, ayrıca bence süreç aynı şair için bile şiirden şiire değişebilir.
Her şiirin kendi embriyolojik modeli vardır ve yalnızca bir Valéry şiiri gebelik boyunca
ünlü bir tıp uzmanı tarafından hazırlanır. Sanırım bazen Valéry laboratuvar ve
klinik metaforlarıyla çok uzaklara sürüklenmeye razı geldi, aşağıda şiir yazımı için yaptığı hazırlıklarla ilgili genel ifadedeki gibi:
“Muhtevanın derin bir incelemesini yapmadan önce her soruyla dili incelerim.
Genellikle elini sterilize eden ve operasyon yapılacak bölgeyi temizleyen bir cerrah gibi hareket ederim. Bu sözün durumunu temizlemek diye ifade ettiğim şeydir. Sözleri ve konuşma biçimlerini bir cerrahın elleri ve aletlerine benzeten bu ifadeyi bağışlayınız.”
Bu parçayı çok muğlak buluyorum. Fakat bu metaforun gizliliğinin altında
kendi deneyimlerimden bilemediğim bir gerçek yatıyor olabilir. Bu beni “sözün
durumunu temizleme”nin Sade İngilizce’de saçmalık olduğu konusunda şüpheye düşürdü.
Sona bıraktığım sorular şunlardır: Valéry’nin yazıları niçin okunmaya değerdir ve onları okumaktan beklentimiz nedir? Eğer yazılar kullanışlı olduğu
kabul edilen mevcut bir kategoriye yerleştirilirse bu soruları cevaplamak daha
kolay olacaktır. Şiirin nasıl yazıldığı ve nasıl okunduğunu öğrenme umuduyla
Valéry’nin art poétique’sine (şiir sanatı) yönelmem. Valéry’nin şiiri üzerine tuttuğu
ışık için de ona yönelmem.
Şunu söylememiz kesinlikle doğru olur: nesirler şiire ışık tutuyorsa, şiir de nesir üzerine ışık tutar. Biz bu yazıları okuyoruz ve insanlar da okumaya devam edecekler. Çünkü Valéry’yi tek başına ilginç, gizemli
ve rahatsız edici bir yazar ve hayatında ve işinde şairlik rolünün bir kavrayışını
mitolojik bir statü edinecek kadar fazlasıyla fark eden bir şair olarak düşünürüz.
Onun yazılarını okuruz, çünkü kendisinin de söylediği gibi “Hiçbir teori yoktur
ki bazı biyografilerin, çok dikkatli hazırlanmış, bir parçası olmasın.” Valéry’nin yazılarının onun şiirlerinin bir parçası olduğunu da söyleyebiliriz. Onları kendileri için okuruz, eğitimli bir dansçı gibi hareket eden ve dilin tüm kaynaklarına sahip olan düşüncenin inceliklerini takip etmedeki zevk için okuruz, feux follets
(yangın demetleri)’e dönüştüklerindeki ani aydınlanmanın keyfi için okuruz, zihin
yorulmadan ince logodaedal ağını örmeye devam ettiği için anlaşılmazı yakalama
noktasında görünen aktivitenin heyecanı için okuruz.
Valéry’nin düşüncesinde ve işinde merak uyandıran bir paradoks var. O kendini
okura sadece felsefi tahrikin labirentlerinin yorulmaz kâşifi olarak değil, Leonardo da Vinci koruması altında metodun problemleriyle cezbedilmiş bilimsel mizacın adamı; gezen ve dinlenmeyen bir akıl, bilimin amatör bir meraklısı fakat kendi icat ettiği şiir biliminde bir uzman olarak sunar.
Ancak onun yazılarının başlıklarını incelediğimiz zaman kitap kurdu gibi
okumanın veya Coleridge ve Goethe’nin değişik ilgilerinin kanıtına rastlanmayan
oldukça sınırlı konu başlıkları buluruz. O sürekli aynı çözümsüz problemler
etrafında dolaşır. Gizeminin bir nesnesi de kendisidir. Bize gözünü göle dikmiş
Narsis’i hatırlatır, Narsis’in çekiciliği ve gizemini, mistik bekârın yalnızlık ve
çekingenliğini andırır.
Valéry’nin poetikasında şikâyet etmeye teşebbüs ettiğim şey, bizi ciddiyet
kriterinden yoksun bırakmasıdır. O süreçle, şiirin nasıl yazıldığı problemiyle derinden ilgilenir, fakat okura şiirin sadece bir deneyim değil, ciddi bir tecrübe olduğu hissinin sarsıntısını vermek için hayatın geri kalanıyla nasıl ilişkilendireceği meselesiyle ilgilenmez. Ve burada “tecrübe” kavramıyla yalnızca kendi içinde değerli olan izole edilebilir bir olayı ve bu olayın başka şeylerle ilişkisini kastetmiyorum; fakat içine girdiği ve okurda gelişen kişi bilgisindeki diğer tecrübelerin yekûnuyla eriyip kaynaştığı bazı şeyleri kastediyorum.
Ciddiyet kavramını basitçe şiirin yapıldığı şeyin dışında kalan malzemelerin değeri olarak gördüğüm şeklinde bir yanlış izlenim vermemek için onu bu şekilde açıkladım. Bu, bir şeyi gerçekliğin başka çeşit süreçleri içinde tanımlamak olacaktır.
Bir şiirin malzemesi yalnız şiir inşa edildikten sonraki malzemedir. Ele alınan konu ne kadar ciddiyetsiz olursa olsun, şair ciddiyetten ne kadar uzak durursa dursun, şairin niyetinin ciddiyet seviyesi ne kadar düşük olursa olsun yazılmamış bir şiir üzerinde asla anlaşamayız. Fakat Valéry’nin poetikalarında yokluğunu fark ettiğim şeyden bahsederken onun en iyi şiirlerinin ciddiyetini sorgulamıyorum.
Eğer Valéry’nin şiirlerinin bazıları çok ciddi olmasaydı -eğer bunların en az ikisi muhtemelen Fransız dili kadar uzun yaşayacak olmasaydı- bu şiirlerin oluşturulma sürecini incelemek onun ilgisini çekmezdi, bu incelemelerin sonuçlarını incelemek de bizim
için zevkli olmazdı.
Çeviri: Yrd. Doç. Dr. Adem Can
THOMAS STEARNS ELIOT
FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum
Bilimleri Dergisi, 2015, Sayı:6, S. 46-55

ŞİİRLERİ