Verlaine’in ustaları üstüne birçok yazılar yazıldı. Onu etkileyenler arasında bir çırpıda sayabileceğimiz şu isimler var: Victor Hugo, Leconte
de Lisle, Gauter, Banville, Glatigny. Ama Verlaine’de özellikle Baudelaire ve Shakespeare’in etkileri görülür. Bilinçli bir Baudelaire okuru ve izleyicisidir. Nitekim, Baudelaire üstüne bir çok incelemeler yayınladı. Çağının sanat çevresinde, Baudelaire üstüne konuşabilecek tek yetkili insandı.
Bay Bornesque’in Zühal Şiirleri (Poèmes Saturniens, 1866) üstüne yaptığı incelemeye göre derin bir acı ve alınyazısı ozanı düşler evrenine sürükledi. Anılar ve duygulardan yeni bir dünya yarattı. Doğa ile ruhu arasına gizemli uyumlar girdi. Şiirlerinde sık'sık kullandığı anı, düş, tatlılık
sözcükleri düşler evrenini, solgaın, ölü ve sıkıntı sözcükleri de bu evreni çeviren hüzünlü düşünce a tmosferini kurar. Verlaine’in düşünceleri doğulu düşünceleridir. Doğulu ozanlar gibi o da geceyi sever.
«Güçlü Sular» daki beş şiir de geceyi anlatır. Bornesque’e göre Zühal Şiirleri’ne Verlaine yaşamından çok şeyler katmış.
Sanat anlayışı romantiklerin sanat anlayışına uyar. Bir ölçüde Watteau’yu anımsatır. Marivaux'nun, Musset’nin, Gauter’nin anısı yok olmamış demek ki. Güvercinsi, Toprakta Sevi, İçli Görüşme şiirlerinde gizli bir karamsarlık imgeyi buyruğu altına alır, yüreğindeki büyük endişeyi bu şiirlere döker. Hüzün ve bezginlik Veriaine’in şiirinin gerekli
besinidir sanki.
Tatlı Şarkı’nın (la Bonne Chanson) güçsüzlüğü ve esinden yoksunluğu belki de ozanın bu sıralarda evli olmasından doğar. Düzenli aile yaşamına, ortamına girince şiiri de gölgelenir. Tatlı Şarkı’da imgenin payı azalmış, ozan daha çok betimlemelere yer vermiş. Yine de kitapta yer yer güzel şiirlere rastlanır. Tatlı Şarkı’da Hugo’nun Contemplation’unu andıran dizelere raslanır. Nitekim, kitabın yayınından sonra Hugo bir yazıyla bu şiirleri övdü.
Yenilik Çabası
1872’de, Londra’dan gönderdiği bir mektubunda şiirinde büyük ilerlemelerin, gelişimlerin olduğunu yazıyordu. Bu yeni şiir anlayışını, 1872-73 yıllarında yazılmış Sözsüz Şarkılar’a (Romances sans
paroles) koydu. Kitabın yayınlanması ve içindeki şiirler Verlain’in Rimbaud ile dostluk kurduğu yıllara rastlar. Aynı yıllarda karısıyla geçimsizlikleri kavgaları da başlar. Kısaca ozan en devinimli günlerini yaşar o sıralarda. Yer değişmiş duygular ve ezgilerle romance’lar sanatının utkusudur. Verlaine şiirinin böylece doruğuna çıkar. Ama Rimbaud’nun şiirleri, özellikle Cehennemde bir mevsim (Une saison an enfer) ve Illuminations yayınlandığında Verlain’deki yeniliğin bile eski kaldığı görülür.
Rimbaud’yu yaraladığı için hapse giren Verlaine, Mons Cezaevinden öyküler yazmaya başladı. Öyküler hep şeytanın yenilgisiyle bitiyordu. Bu öykülerden Crimen Amoris şiiri doğdu. Baudelaire’in
havasını taşıyordu. Bu şiirde Rimbaud anlatılıyor ve meleklerin en güzeline benzetiliyordu. Kullandığı on bir hece bile Rimbaud’nun hecesiydi.
Mons Cezaevinden on güzel şiir gönderdi Lepelletier’ye. Hepsi de Tanrı sevgisini dile getiriyordu. Lepelletier’nin dinsel inançlarının zayıf olduğunu bildiğinden kenar notları da düşmüştü
«İnan, burada anlatılan Tanrı sevgisini yaşadım ben. Özden bir yürekle duydum yazdıklarımı. Bu şiirleri anlayabilmek için benim on yıldır çektiğim acıyı çekmek gerek, bu acıyı duymak gerek. Bu
korkunç ve tatlı dinde kişiyi avutan erdemli ve uslu bir güç var.»
Tanrıyı ve Tanrısal hüznü anlatan bu şiirler konusunda Maurice Barrés de şunları yazar:
«Hüzünde yetişti o. Onu hüzün ayakta tutuyordu. Yapayalnız kaldığı zaman, sıkıntılar çektiği, vicdan azapları duyduğu zaman hüzün can veriyordu ona..»
Cellulairement’ı basacak bir yayınevi bulamadı. Usluluk’un yayın girişimlerine başladı. Bir başka tasarısı daha vardı. Meryem üstüne beş bin dizelik bir destan yazmak istiyordu. Bu tasarısını
gerçekleştiremedi. İlerde Havva (Eve) adlı uzun şiiriyle aynı şeyi Charles Pegul gerçekleştirecek.
1880’de, Usluluk (Sagesse) yayınlandı. Yedi
yıllık bir çalışmanın ürünüydü. Altındaki tarihlerden, bu şiirlerin bir kısmının cezaevlerinde, bir kısmının da Stickney’de ve Arras yolculuklarında yazıldığını anlıyoruz. Bazılarının altında Rethol, Coulommos gibi kayıtlar var. Cezaevinden çıktıktan bir süre sonra, uslandığını sanan ozan yeniden dengesiz yaşamına dönmüştü. Bu yüzden kitaptaki şiirlerde konu birliğine ve dengeye raslanmaz.
Kitaptaki Her gün geçen günlerin şavkı vurmada ruhum ve Gururun Sesi şiirlerinde Baudelaire ve Rimbaud’dan aldığı esini bağdaştırır, övdüğü duygularla yerdiği duygularda kendine özgü sesi ve çığlıkları var.
Usluluk’ta, Tanrıya, Mathilde’e, oğlu Georges’a ve Arthur Rimbaud’ya yazılmış şiirler de yer alır. Protestan ve anglikan mezhepleri ve ortamı iyi tanıyan, kutsal kitabı latince ve ingilizcesinden de okuyabilen bir ozanın yapıtıdır bu. İncile eklenmiş aziz mektuplarından (épitre), atasözlerinden, anglikan törenlerinden yararlanır.
Dinsel kitapları sever Verlaine. Sainte-Therèse d’Avila’yı, Saint Thomas d’Aquin’i severek okur. John Bünyan’ın Pilgrim’s Progresse’i, Dante’nin Divine Comédie’si başucu kitaplarıdır. Pascal’ı okur. Romantiklerin yapıtlarını sık sık ele alır. Özellikle Musset, Lamartine ve Baudelaire’den çok hoşlanır. Usluluk’da zaman zaman Gautier’nin, Leconte de Lisle’in, Glatigny’nin izlerine de rastlanır. Tennyson’un etkisi de görülür. Ama onun o gizli gelişimi bu dış belirtilerle açıklanamaz. Zira Usluluk’un gizemli ozanıyla Zühal Şiirleri’nin ozanı aynı sesi verir. Verlaine’in bu gizemli sesi uzun zaman duyulmadı, karanlıklarda kaldı. Léon Blay ozanın iç şarkısını şöyle açıklar:
«Orta Çağdan beri benzeri görülmemiş bir ses. Ondaki bu Tanrısal sesi yakalamak için
Chanson de Roland’ın, Grand Hymnaire’nin ya da Saint Graal’in saçları ağarmış, kamburu çıkmış çağlarına dek uzanmak gerek.»
1882’de İngiltere’den Paris’e dönen Verlaine yazın çevresiyle ilişkilerini genişletme yollarını aradı. Paris Moderne’de Şiir Sanatı’nı yayınladı. Bu
şiir sanat dünyasında bir tartışmaya yol açtı. Tartışma, Verlaine ile Charles Morice arasında, önce Paris Moderne dergisinde başladı, sonra La nouvelle rive gauche’da sürdü. Ozanın, aynı görüşü paylaşan sanatçı arkadaşları da tartışmaya katıldı
La nouvelle rive de gauche sonradan Lutèce (Paris’in eski adı) ismini aldı. Verlaine Lanetlenmiş Şairler yazı dizisini ilerde, bu dergide yayınlayacak.
Aynı yılın mayıs ayından sonra Karakedi’de
yazmaya başladı. Arebours’a yerleşti Verlaine. Huysmans ozanın tanınması için elinden geleni yapıyordu. İçlerinde Jules Tellier, Du Plessy, Dujardin ve Ghil’in de bulunduğu gençlik onun çevresinde toplandılar. Kısa zamanda okulun önderi oldu. Öyle görünüyor ki, Sıkıntı (Languer) şiirinin ilk dizesindeki «decedent», «yıkılma» sözcüğü yüzünden décadent’lar adını aldılar.
Kuramsal olarak, önderliğini Mallarme’nin yaptığı sembolistlere karşıydılar. Verlaine ve çevresindeki gençler biçimde ustalık, incelik peşindeydiler. Biçime düşkünlükleri hastalık derecesindeydi. 1888’lerde, yavaş yavaş decadent’lardan ayrılmaya başladı.
Ulusallığın etkisi altında, eskil’e (classisme) yeni bir dönüş gibi gördüğü, Moreas’nın roman okulunda yer almak istedi. Ama 2 şubattaki bir davette Moréas’yla takıştılar. Yolunda tek başına ilerlemek zorunda kaldı.
1890 mayıs ayında, her zaman uyguladığı, Şiir Sanatı’nda da ortaya koyduğu, sanat anlayışını tek tümcede özetledi:
«Sanat sanat içindir çocuklarım»
Son yıllarda yazdığı şiirlerin tümünü hor görmemek gerekir. Sevilecek şiirler de verdi. Ama yaşlandıkça esini de silikleşmeye başlamıştı. Son kitaplarında iyice dengesizlikler görülür. Güzel şiirlerin yanında kötü şiirler de yer alır. Çünki Bir zamanlar, Yanyana ve Sevi’deki şiirlerin bir bölümü eski yazdıklarıydı, güzeldi. Ama bu kitaplardaki Ozan, Esin Perisi, İğrenç gibi şiirler başarısızdır. Sevi de güzel şiirlerin çoğunlukta olduğu görülür. Çünki ozan aslında bu kitaba aldığı şiirleri Usluluk’ta yayınlamak istiyordu. Ama, bilinmez hangi
nedenlerle vazgeçip bir başka kitaba bıraktı.
Tatlılıklar ve Lucien Letinois için yazdığı Lamento kitabın güzel şiirlerinden. Yapıtın özellikle son bölümündeki şiirlerde Tennyson’un In Memoriam yapıtının büyük etkisi görülür.
1889’da yayınladığı Yanyana’na (Paralellement) dinin buyruğundan kurtulmuş. Ozanın kendisi bile, kitabını, saygısız, sert, eğilmez, acıdan çok kıvanç verici nitelikte bulur. Kitaptaki bazı şiirleriyle büyük sevi ozanları arasında yer almaya hak kazanır. Verlaine’e gelince, o, Yanyana’nın, aslında Usluluk’u bütünleyen bir kitap olduğunu kabule yanaşmaz. Gerçi Yanyana’da esin yönünden, duygu yönünden aksayan yanlar vardı ama, tıpkı Uslulukta olduğu gibi yine sağlam bir Verlaine biçimi, bu dizelerin usta bir ozan kaleminden çıktığını gösteriyordu.
Kitaba, biçim büyük önem kazandırıyor. Teni afsunlayan bir büyü..
1890 martında yayınlanan İthaflar (Dedicaces) düzenli değil. Ama ozanın değişik tonlar denemesi ilginç. Germaine Nouveau, Villier de l’lsle Adam ve Rimbaud’ya adanmış şiirler en güzelleri.
1898 haziranında yayınlanan Mutluluk (Bonheur) , Usluluk ve Sevi ile üçlü bir dramı bütünler. Sanat değeri zayıf. Tekdüze. Düş dünyası boş. Eski ustalığıyla, içgüdülerle bir şeyler yapmak ister,
olmaz. Ama dili yalın, doğal.
1890’da Zühal Şiirleri’nin yeni bir baskısına yazdığı önsöz’de, ölçü, uyak ve şiir dili anlayışını şöyle belirler:
«Salt tek bir ölçüye bağlanıp kalsaydım haksızlık etmiş olurdum. Dizeyi yeteriyle kırdığımı, elimden geldiğince durakların yerini değiştirdiğimi, dizeyi özgürleştirdiğimi sanırım. Uyağa
gelince, hizmetine girdim onun, ama biçime ve yarım uyaklara kendimi tutsak etmeden. Bir zamanlar'da yer alan şiirlere gelince, tatlı şarkılardır onlar. Söylediklerim yalın. Yalınlık bence ozanın en önemli niteliklerinden biri. Ozan başkalarında bulunmayan bir yalınlık yaratabilirse bununla övünmeli. Yeni bir şiir düzeni kuruncaya dek yalınlık üstünde direneceğim. Aynı şeyi başkaları da isterse deneyebilir. Başarabilirlerse alkışlarım onları..»
Yalınlıktan söz eden Verlaine öte yandan biçimi de gözden ırak tutmaz asla. Bireysel duyguların ozanı için biçim düşüncenin ayrılmaz bir parçası. Şiirin ilk taslağı ona göre herhangi bir veridir, biçim yön verir bu taslağa. Mallarmé ya da Valéry’nin şiirsel yaratmalarını, bilge ve mekanik çözümlemeler beklememek gerekir ondan. Ama, fransız şiirinde, biçim konusunda çok etken ve güçlü bir rol oynadı Verlaine.
Yol kaçışı simgeler
M. Adam’ın yaptığı yeni bir inceleme Verlaine’in yaşantısındaki egemen çizgileri açıklar. Yozlaşmış bir çocuğun ruh yapısı ve davranışları var onda. Oburdu, korkaktı ve yalancıydı. Yalnızlığa dayanacak güçte değildi. Davranışları kof bir gösterişten öteye gitmiyordu. Kendi kendine kararlar alamıyor, başkalarının düşüncelerine başvuruyordu. Bu yoz ve eksik yanlarının gelişiminden annesi ve babası sorumludur, Bu eksik ve yoz yanları özellikle ozan sarhoşken tek tek ortaya çıkar: büyük öfkelere kapılır, en sevdiği insanları bile kırar. Ama içkinin
etkisi geçince, ayılınca pişman olur tüm yaptıklarına.
Kuşkusuz bilinçaltı doluydu, gizli güçler vardı onu etkileyen. Ne Mathilde’i bırakabiliyor, ne Rimbaud’dan ayrılıyordu. Hızlı yaşadı ve ömrünü yoksulluk içinde tamamladı. Kendini değiştirmek, gidişine yeni bir yön vermek için çok çalıştı. Ama nedensellik (causalite) ilkesi ağır bastı. Ektiğini biçti. 1883’de, Belediyedeki eski görevini almak için çok çalıştı. Kötü geçmişi yüzünden vermediler bu görevi ona. Bayağılıklarının ve başıboş yaşantısının kurbanı oldu. Çetin gerçeklerden kurtulabilmek için düşlerine ve içkiye sığındı.
Kaçmak istiyordu. Hem kendinden, hem mutsuz, kötü anılarla doldurduğu bir toplumdan. Şiirlerinde sık sık geçen yol, kaçışın, kaçma özleminin simgesidir. Bu kaçış özlemini zaman zaman uygular. Rimbaud ile birlikte Belçika’ya, İngiltere’ye kaçarlar.. Anılarıyla, pişmanlıklarıyla, kösnü arzularım dindirmek, kendini değiştirmek çabalarıyla dolu bir evrende yaşadı.
Yağmuru, loş yerleri ve sisi sever
Şiirlerinde sık sık gördüğü düşleri yazar. Astrologue’lar ozanın Neptune yıldızının etkisi altında kaldığını ileri sürerler. Şiirlerinde durmadan yinelenen sözcük ve deyimler Neptune ve Saturne uydularının tuttuğu aynalara benzer.
Öfkeli ve melankolik bir kuzey adamı gibidir. İlkyaz ve yaz mevsimlerinden çok kıştan hoşlanır. Yolculuklarını güneşi bol ülkelere değil, İngiltere, Almanya, Belçika ve Hollanda gibi sisli ve yağmurlu
ülkelere yapar. Claudel Verlaine’e Ardenli çocuk derdi. Karataş admı takmıştı ona. Karataş bilindiği gibi, her zaman, yağmurdan nemli ve karanlıktır. Dizelerinde sık sık yağmur ve göz yaşlarına
raslanır. Kuzeyin sislerini sever, düşler evrenine götüren bütün ortamları sever. Van Gogh ve Nerval’i büyüleyen öğlen güneşlerinin aldatan görünüşüne kayıtsızdır. Dizelerini güneş batınca yazar. Şiirlerindeki kar beyazlıktır, çocukluk günlerine özlemdir.
«Su» sığınma özlemini simgeler
«Su» yapıtının ve yaşantısının genel yönünü gösterir. Varlığı, sürekli olarak, bilinçsiz davranışların, bilinçsiz eğilimlerin etkisindeydi. Ozanın yaşamına egemen öğeleri araştıran Guy Michaud şu
soruyu sorar: «Aradığı neydi?» Ve şiirlerindeki sürekli imgelere, özellikle su imgesine yönelir. Michaud’ya göre «ölü su», derin su», «göl» ozanın düşlerinin de aynası.
Bilinmeyen bir kadının düşünü
kurar. Yumuşak, ısıtan bir sevi arar, tatlılıklarla dolu bir barınak ister, ana bağrına özlem duyar. Ayrıca, endişeler, vicdan azapları yer alır dizelerinde.
«Su beni çekiyor», «sevmekten korkuyorum» der.
Aynı duyguyla denize yönelir. Kısaca, su sığınmadır onda, barınaktır, anne bağrı ve çocuk günlere özlemdir. Akıcı, ince, kaçak ezgilerle bu temaları yineler durur. Verlaine’i alınmış kararlar, yargılar,
önceden tasarlanmış, ölçülüp biçilmiş düşünceler yönetmedi hiçbir zaman. Belki de bu yüzden gerçek anlam da bir sanat okulu öncüsü olamadı.
Şiiri resimle, yontuyla, özellikle müzikle yarışır. Ne kuramcıdır ne de kuramsal. Diğer ozanların imgelerini korkmadan benimser. Onda her zaman ince bir
duyarlılık var. Dizeleri kanatlanır, uçar. Bu ezgili dizelerin tadına varmak için onları başkaları okumalıdır. İyi şiir okuyamaz Verlaine, kendininkileri bile.
«Toprak» kasaba ile bağlantısını kurar
Yaşamında ve şiirinde etken öğelerden biri de toprak. Herşeyden önce bir kasabalıydı. Nitekim çiftçilik yapmak istedi ama bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Kasabalının kurnazlığı da var onda.
Un yaptığı zaman bu ününden yararlanmasını, çıkar sağlamasını bildi.
Ozanın kitaplarında, dizelerinde sık sık geçen sözcüklerden biri de «usluluk». Bu sözcük bazan Sago şeklini de alır.
Ozan her zaman kendini iki kişilikli tanıtır.
Onu yapıtından ayrı tutmak isteyenlere başkaldırır:
«Ozandır, öyle kibar, insandır, kirli hayvan.» Şöyle tanıtır kendini: «Bir Dante, görünmez ve çetin / Karanlığı Sade markisinin.»
Verlaine’deki derin BEN’i, bu ruhtaki evrimi Jung ruhbilimi ile şöyle çözümleyebiliriz:
«narcissisme, kişinin kendine duyduğu sevi.» Tanrısal evrenbilim (gnosticisme) kuramına göre Adem kendine aşık olduğu için göksel saltanatı yitirdi. Bundan sonra da, ayıbını gizlemek için organını incir
yaprağıyla örttü. Verlaine de yaşantısı boyunca kendi yüzüne saplandı. Kitaplarındaki, kendi yaptığı çeşitli karikatürler, onun kendi yüzünü iyi tanıdığını gösterir. Aynalar fiziksel uyumsuzluğunu yansıtır. Derin bencilliği işte bu çirkinliği yadırgıyordu. Anılar ve Gezintiler’de ikinci kişiliğiyle yüzleşmesini betimler:
«Kuzeyin sürekli rüzgarlarında çalkalanan güzel göller, kara göller, üstte kuğular, içerde tatlı su balıkları, çevrede pembe taşlar danteli vardı. Kendimi görüyordum. Bu tombul yüzüme baktığım zaman, bana dayanılması güç nice bayağı, çirkin ve alçak şeyler söyleyen bu gülünç tombullukla, bir zamanlarki zayıflığım ve çocuksu saflığım arasında geçen herşeyden utanıyorum!»
Verlaine’de narcissisme (bireyin kendine duyduğu sevi) hastalığı olduğunun üzerinde durduk. Aynı zamanda, amacı genç ve güzel kalmak olan narcissisme doğal çoğalma yoluyla biyolojik ölümsüzlüğe karşı. Verlaine’in eşcinselliğinin bir nedenini de bu duyguda arayabiliriz. Çeşitli girişimlerle, ikinci kişiliğinin imgesini, kendisinden daha güzel, daha genç ve ergen varlıklara yansıttı. Rimbaud’da bir destan yiğidini gerçekleştirmek istedi,
onu efsaneleştirmeye kalktı : «Ölümlü, melek ve şeytan Rimbaud».
Ama bu dostluk ayrılıkla sonuçlandı. Letinois ile ilişkileri daha iyiceydi ama bu
kez de Letinois’nın ölümü ayırdı onları birbirlerinden. Cazals ile dostlukları oldu bir süre. Cazals’ın evlenmesiyle bu dostluk da sona erdi. İkinci kişiliğini bir türlü aşamıyordu. Çokluk bir erkek üstünde deniyordu ruhsal atılımlarını.
Nerden kaynaklanır bu duygu? Babası güçsüzdü. Zamanında Verlaine ile yeteriyle ilgilenmedi . Kuzini Elisa Moncomble’un ölümü, zamansız ölümü kuşkusuz onun için ruhsal bir yıkım oldu. Zira kuzini, bu genç kadın Verlaine’i herşeyden önce bir erkek olarak görüyordu. Verlaine’i bir erkeği yetiştirir gibi yetiştiriyordu. Yol gösteriyor, avutuyordu.
Elisa’nın ölümünden sonra kendini içkiye verdi. Erkekliğinin uyanışı ise çok korkunç oldu. İçtiğinde dağıtıyor, kaba davranıyor, sapıklığını sergiliyordu. Tatlı Şarkı’da bir Mathilde vardı, sevgili. Uslululuk’da da bir Mathilde var. Sevgiliyle karı arasında bocaladı. Bocaladığının ayrımına varınca da kendi başarısızlığını kabul edemediğinden karısına düşman oldu. Sevgi kine dönüştü.
Evlilikte başarısızlık Rimbaud’ya tutkusunu arttırdı. Ve bu artan tutku Mons Cezaevindeki tutsaklıkla sonuçlandı. Ruhsal durumu Jung’un «Mana kişiliğine uygunluk» dediği durumu yansıtır. Babanın çocuk yaşantısından silinmesiyle, kadınsal’a, suçlanana yönelen Verlaine cezalandırılmak ister. Ozanın bundan böyle cezalanadırılmış usluluk adlı şiiri de suçluluk duygusu taşıdığını gösterir. Kendini bağışlatmak için, yaşamının büyük bir bölümü Tanrının çocuğu olmak çabalarıyla geçer. Mons Cezaevinde İncil’i iyice okuma ve dini uygulama olanağını bulan Verlaine artık uslandığını sanar. Cezaevinden çıktıktan sonra, Stickney’den Delahay’e şunları yazar:
«Işığa kavuştum. Ne yüce armağandır bu! Gözlerim fizikötesini görüyor. Bütün sorunlara dalar gibiyim şimdi..»
Din bilginleri ise onun Araf yolundan öteye gidemediğini, kutsal yaşamın eşiğinde kaldığını söylerler. Görülüyor ki, kösnülü dizelerinin yanı sıra dinsel şarkılar da yazan Verlaine tanrısal yolda topallayarak yürüdü.
Özel yaşamındaki düzensiz, günahkar Verlaine, herşeye rağmen dini bütün bir hristiyan olarak kaldı. Kendini Meryemin oğlu, küçük İsa’nın kardeşi düşünür:
«Bugün bayram günüdür, çiçek gerekir bana / (İsmim altında yalnız gözyaşları olsa da) / Kulak verin hepiniz Meryemi çağırıyorum / Kötülükten, günahtan artık arınıyorum / Güçlü adı altında sevgili bir annenin..»
Boş dünyasını Umut doldurur
Şiirlerinde egemen öğelerden biri de umut’dur. Bir saman çöpünün güneşli kıvılcımlarının simgelediği umut içinde yıkılan ve boşalan dünyayı doldurur.
Pascal değildi Verlaine. Şiirler yaratmaları, belli kuramları yoktu. Ama, kendine özgü, tatlı ve ezgili bir şiiri vardı.
Çeviri: Erdoğan Alkan
JEAN RICHER
Paul Verlaine, Yaşamı, Sanatı, Şiirleri, S. 62-74

ŞİİRLERİ