AĞRI DAĞI'NA SESLENİŞ

Ey yeşil bir ovanın, bağrından yükselen dağ!.. Gök, seninle paylaşmış, sevincini, yasını. Gönlümü o uhrevî, heybetinle çelen dağ; Sevdalı gül elinde, bulduk haslar hasını. İçimizde bir aşkın, ne şirin özlemi var. Nevruz çiçeklerinde, renklerin ihtişamı. Bezm-i elest’ten gelen, bir ahtın elemi var; Ömre şahit eyledik, solgun yüzlü akşamı. Ey beni dosta çeken, korku ve umut dağı!... Hasretin cemresidir, başımda tüten efkâr. Yeryüzünü göklere bağlayan hudut dağı; Gönlümde lâv misâli, kaynayan dalgalar var. Kuş uçmaz, kervan geçmez, başından düştü tacım. Yakup manastırında, can ayrıldı eşinden. Hasret içimde büyür, çağlar var dinmez acım, Dağ vurdun yüreğime, yalnızlık ateşinden. Aras’ın nağmesiyle, söken her şafağında, Tutuşan duyguların, Hazar’da çalkalanır. Hızır-İlyas gezinen, taşında, toprağında; Yeşil otlar göğerir, gonca gül halkalanır. Bazen bir deli poyraz, eser, geçer başından; Koparıp, yırtmak ister, o nurdan duvağını. Ta ezelden birliğe, inanan her taşından; Yükselen od eritmiş, Zerdüşt’ün ocağını. Şafaklarda kaynayan, karanfil Aslı Han mı?.. Tar’ının tellerinde, tutuştu bizim eller… Çektiğimiz her çile, bir ezelî fermân mı? Ceylan gözlü Sara’mı apardı kanlı seller… Ey uykuyu gözüne, haram eyleyen anne!... Anlat, Kaçak Nebi’yi, Köroğlu’nu, Oğuz’u. Dedem Korkut yurduna, dirlik dileyen anne; Er gerektir kurtara, tutsak düşen Uruz’u. Kimi ortak eyledin Mecnun’un feryâdına!?.. Eteğinde gül ova, gülleri ince, nârin. Mersiyeler okunur, peygamber evlâdına; Duâlar kadar içli, duâlar kadar derin. Sen canı kurban deyip, baş üstünde yer verdin, Tufan dalgalarında, nûr yüklü bulutlara. Sen engin yüreğinden, gül derdin, lâle derdin; Merhem eyledin sürdün, kanayan umutlara. Ey hasret gemisini, göklere bağlayan dağ!... Çektiğin her çilede, benim de bir payım var. Öz derdinden el çekip, dertlere ağlayan dağ; İshâk öten tepende, bir garip sarayım var… Ey bana sonsuzluğun, tadını tattıran dağ!.. Başında nazlı hilâl, niyâzda iki büklüm. Gökler derinliğince, cana can kattıran dağ; Öteler ötesinden, gel diyor sonsuz ölüm. Ey hakikat yolunda, bağrına, taş bağlayan!.. İhrama bürünmüşsün, erenler durağında. Odlar yanan bağrında, âh çeken, kan ağlayan; Göklere kanat açtın, bir sabrın doruğunda… Varsın garip başında, kar olsun, tipi olsun. Billûr pınarlarından kaynıyor âb-ı hayat. Yadigârındır bana, mavi gök bende kalsın; Elvedâ, heybetiyle büyüdüğüm kâinat!...

Rıfat Araz ( 1949 -        )






ŞİİR PARKI