SARHOŞ GEMİ
Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış;
Cırlak kızılderililer, nişan atmak için
Hepsini soyup alaca direklere çakmış.
Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.
Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış
Adaların karalardan çözüldüğü günde.
Yeryüzü böylesine allak bullak olmamış.
Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim:
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.
Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;
Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.
O zaman gömüldüm artık denizin şi'rine,
İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazen bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.
Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde,
İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş
Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.
Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.
İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu.
Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir âyinde;
Sermiş parıltısını uzun, mor pıhtılara.
Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,
Ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra.
Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;
Uyanır, çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;
Görülmedik usareler geçer döne döne.
Azgın boğalar gibi kayalara saldıran
Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni;
Beklemedim Meryem'in nurlu topuklarından
Kudurmuş denizlerin imana gelmesini.
Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine
Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri
Büyük ebemkuşakları gerilmiş engine,
Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi.
Bataklıklar gördüm, geniş, fıkır fıkır kaynar;
Sazlar içinde çürür koskoca bir ejderha,
Durgun havada birdenbire yarılır sular,
Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara.
Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;
İğrenç leş yığınları boz, bulanık koylarda;
Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer,
Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.
Çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda
O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.
Yürüdüm, beyaz köpükler üstünde, uykuda;
Zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgârı.
Bazen doyardım artık kutbuna, kıtasına;
Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;
Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;
Duraklar kalırdım diz çökmüş bir kadın gibi.
Sallanan bir ada, üstünde vahşi kuşların
Bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikleri;
Akşamları, çürük iplerimden akın akın
Ölüler inerdi uykuya gerisin geri.
İşte ben, o yosunlu koylarda yatan gemi
Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;
Sızmışken kıyıda, sularla sarhoş; gövdemi
Hanza kadırgaları takamazken peşine.
Büründüm mor dumanlara, başıboş, derbeder,
Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;
Güvertemde cins şaire mahsus yiyecekler:
Güneş yosunları, mavilik meduzaları.
Koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem,
Çılgın teknem, ardımda yağız deniz atları;
Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken
Kızgın hunilere koyu mavi gök katları.
Titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi
Azgın Behemotların, korkunç Maelstromların.
Ama ben, o mavi dünyaların serserisi
Özledim eski hisarlarını Avrupa'nın.
Yıldız yıldız adalar, kıtalar gördüm; coşkun
Göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest.
O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun
Milyonlarla altın kuş, sen ey Gelecek Kudret.
Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,
Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.
Gönlüm Avrupa'nın bir suyunda, siyah, soğuk,
Bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti;
Başında çömelmiş yüzdürür mahzun bir çocuk.
Mayıs kelebeği gibi kağıt gemisini.
Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum, dalgalar,
Pamuk yüklü gemilerin ardında gezemem;
Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar;
Mahkûm gemilerinin sularında yüzemem.
Arthur Rimbaud ( 1854 - 1891 )
( Fransa )
Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu
Bu şiiri sesli izlemek için tıklayınız.
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Temmuz 1978, S: 322, S. 195-198
* * *
ESRİK GEMİ
Çığırtkan Kızılderililer çarmıha germiş,
Çakmış kanlı direklere yedekçilerimi;
Kendimi özgür ırmaklara kapıp koyvermiş,
Gidiyorum sular alıp götürüyor beni.
Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu,
Ne tayfa patırtısı, ne başka derdim kaldı.
Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu,
Özlediğim yerlere yelkenlerim açıldı.
Geçen kış öfke ile çalkalanırken sular,
Çocuk beyinlerinden daha dilsiz, sağır, ben,
Öyle koştum durdum ki uğradığım adalar
Yıldılar şamatadan, görkemli gürültüden.
Sabah uyanışımı fırtınalar kutsadı,
Mantardan daha hafif, dalgalarla oynaştım,
Ölüler yolculuğu yolculuğumun adı
İlk on gece ışıksız nice ülkeler aştım!
Çocuklar nasıl hazla elmayı ısırırsa,
Öyle iştahla doldu çam tekneme yeşil su,
Üstüm başım, dümen, kanca, gemide, ne varsa
Baştan başa kusmuk ve mavi şarap tortusu.
Suların süt gibi ak, yıldız kokusu sinen
Şiirinde arındım o zamanlardan beri,
Unutamam bir ölü gibi aşağı inen
Gökyüzünün denizle kucaklaştığı yeri.
Ki orda mavilikler, coşkular ve güneşin
Pırıltısı, ezgiler, bir sönüp bir yanıyor
Telli sazlardan büyük, alkolden daha etkin
Aşkın acı kızıllıkları mayalanıyor!
Bilirim nasıl döver kıyılan dalgalar,
Şafağın güvercinler gibi coştuğu anı,
Akıntı ne, hortum ne, gökler nasıl çatırdar,
Ben gerçekte yaşadım düşlerde yaşananı.
Gizemli korkularla yüzünde benek benek
Güneşi gördüm uzun buzlara ışık tutan,
Ve dalgalar gördüm, usta oyunculara denk
Ürpertilerini çok uzaklara yansıtan.
Uyanışını gördüm fosforların usulca
Karlı geceler gördüm, göz alan, boncuk boncuk
Nice besisulan gördüm düşümde, nice
Denizin gözlerine konan tatlı öpücük.
Takılıp Meryemlerin gümüş ayaklarına
Tıknefes denizlere açılan yeşil suyu,
Azgm boğalar gibi sığ kayalara binen
Hırçın çalkantılan izledim aylar boyu.
İnsan derisinden, panter gözlü çiçeklerle
Donanmış Florida'ya oturmaz mı gemim!
Dizginlerini germiş, sarmaş dolaş göklerle
O renk renk ebem kuşaklamış ne diyelim?..
Kaynayıp fokurdayan dev bataklıklar gördüm
Çürümüştü içinde sazlarla Leviatan!
Nice çökmüş limanlar, nice yıkıklar gördüm
Nice obur burgaçlar çağlayanları yutan!
Gümüş güneş, buzullar, gökler, fildişi sular
Karanlık bir körfezde gemim karaya vurdu,
Tahtakurulannm kemirdiği yılanlar
Siyah kokulanyla dallan anyordu!
Görsün istedim, görsün, çocuklar altm pullu
Gümüş balıklarını o mavi dalgalann
Neler çektim anlatsm köpükler, çiçek dilli,
Bir liman bulmak için eteğinde rüzgârın.
Bu uzun yolculuğun yorgun kurbanı deniz
Ağlardı, ve ben gözyaşlannda sallanırdım,
Sundukça san dişli, mor çiçeklerini, diz
Çökmüş bir kadın gibi öyle kalakalırdım...
Ala gözlü, cırlak kuşlar çığlıklar atarak,,
Dışkı yağmurlanyla ada yakın diyordu,
Boğulanlan suda uykuya bırakarak
Yelkenleri şişirmiş, gemim ilerliyordu!..
Ben bir gemiyim yitik, saçlarında koyların
Fırtınalarla kuşsuz göklere atılmışım,
Yelkencisi Monitör Beylerin, Hans Beylerin,
Esrik su kemikleri aramak değil işim:
Gökyüzünün kızaran duvar gibi damını
Bendim, özgür, sislerde tütün içerek oyan,
Tanınmış ozanlara güneşin cüzamım
Gökyüzü sakağısı ve reçeller taşıyan:
Bendim, deniz ötesi gökleri kızgın temmuz
Basma vura vura yıkıp çökerttiği an,
Yüzümde ayça titreşimleri, bütün bir yaz
Deniz aygrriarıyla mavi sularda koşan;
Nasıl da titriyordum, yüz elli mil öteden
Şehvetli burgaçları fısıldayınca deniz
Mavi durgunlukları ip gibi eğiren, ben,
O eski Avrupa'yı ne aradım, bilseniz!
Adalar gördüm, adalar, yıldız yıldız yanan
Sayıklayan gökleri açmış kapılarım:
- Bu dipsiz gecelerde mi, ey Gelecek Zaman
Uyur, sürgün edersin nice allın kuşları? -
Akşamlar ağlatıyor! Ağladım, çok ağladım!
Ay ışığı insafsız, güneşim acımasız:
Buruk aşklar uğruna uyuşuk, esrik kaldım,
N'olur bu gemi batsın! Beni de alsın deniz!
Avrupa sularını bana sorsalar eğer,
Derim ki: Yarıklardan aksınlar ince ince,
Mutlu olsun, diz çökmüş, hüzün dolu çocuklı
Kâğıt geımlerinin yüzdüğünü görünce.
Hantallığınızla ben yunmuşum, ey dalgalar!
Pamuk tüccarlarına "hayır" diyor dümenim,
Artık benim için ne bayrak, ne bandıra var,
Bu öfkeli sularda ne de yüzebilirim.
Çeviri: Erdoğan Alkan
Arthur Rimbaud, Dizeler, S. 114-118
|