Aşık Ruhsatî Sıvasın Kangal kazasına bağlı Deliktaş bucağındandır.
Dedem vilâyeti gitsem Tunusa
Mısraından öğrendiğimize göre, Ruhsati'nin soyu, yaz baharda yaylalar yaylayan kış gelince Tunusta kışlayan Avşar soyudur. Konar göçer obaları kimbilir hangi devirde - bugün Şarkışla ismini alarak Sivasa bağlı bir kaza halini alan - Tunustan gelmiş, Deliktaşa yerleşmiş ve bu köyün yerlisi olmuştur. O şimdi bununla öğünüyor:
Deliktaşın yerlisiyiz essalâ
Konar, göçer obalardan değiliz
Kütük kâğıdından daha sağlam sayılan mısraları 1251 de doğduğunu gösteriyor.
Elli birde zuhur edip
Doğup meydana geldim ben.
Asıl adı, Mustafadır. (Ruhsatí) onun âşıklık mahlâsıdır:
Mustafadır öz adım
Mahlâsım Ruhsat koydum
Bir zamanlar (İcadî) mahlâsını taşımış; hattâ "Lebdağmez" söylediği şeylerde (Cehdî) yi kullanmıştır.
Bir zaman İcadi, bir zaman Cehdi
Şimdi de Ruhsatî baba dediler.
Anası Safiye, adı gibi, saf yürekli bir köy anası, babası Ahmet ağa da fakir halli bir toprak adamı imiş, ikisi de çok erken, çocuklarını çocuk denecek bir yaşta yetim bırakarak gitmiştir.
On iki yaşımda sabavetimde
Yetirdim pederi, anamı vah vah
Hayatta öksüz ve kimsesiz kalan Mustafa Deliktaş ağalarından Ali ağanın yanına giriyor. Ali ağa, sonradan görme ağalardan değil, kökten sürme; hatır, gönül bilir ağalardan olduğu için evine, odasına inen, konan eksik olmuyor; köylüsü de konuyor şehirlisi de, hele âşıklarla dervişlerin ayağı hiç eksik olmuyor. Küçük Mustafa da, her konup göçenden bir harf öğreniyor. Günün birinde aktan, karadan, sözden, sazdan, anlar bir delikanlı olup çıkıyor.
Şüphesiz bu, her şeyden önce bir Hak vergisi.. Yoksa kimseye sonradan yeni bir kabiliyet verilemez.. Küçük Mustafa anadan doğma şair olmasaydı, kırk yıl usta önüne diz çökse bile ne eli saza yatar, ne dil söze yarardı. Söylendiğine göre eline kalemi veren (Hoca Feryadî) sazı veren de ( Âşık Kusurî) olmuştur. Hattâ âşıklık yoluna girdikten sonra an'aneye uyarak bir tarikate girmeği de düşünmüştür.
Tarikatim nakşi amma
Bize Veysi kulu derler
deyişine göre, Nakşibendi tarkatine intisap ettiği anlaşılıyorsa da, daha başka şiirlerinde de:
Tadan bilir tarikimiz
Bal gibi Bektaşiyiz
diyor. Bu itibar'a Ruhsati'nin Nakşi mi, Bektaşi mi olduğu kestirilemiyor..
Ruhsatî'nin hayatı ıztıraplarla doludur.
Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdi tamam
Eğer evlâttan sorarsan yigirmi üçtür heman
mısralarında çizgileştirdiği gibi başından dört nikâh geçmiştir; Meryem dediği Mihri, Fatma Gül, Ayşe, Mühimme.. Dördü de genç yaşlarında toprağa düşmüş; bunlardan yirmi üç çocuğu dünyaya gelmişse de çoğu yaşamamıştır. Hele yanık bir âşık olan oğlu (Münhacî) nin ölümü kalbinde onulmaz bir yara açmıştır. İnsan çocuğunun açtığı yara gibi.. Bugün Deliktaşın ihtiyarları arasında yalnız Abdüssamed ismindeki küçük oğlile, iki kızı yaşıyor.
Ruhsati'nin sürüp savuracak toprağı olmadığı için duvarcılık, değirmencilik gibi işlere koşulmuşsa da, emek ve yorgunluklarının nasibi hüsran olmuş; nihayet çırağı Meslekî ile birlikte yer yer, köy köy dolaşmış, söz ve saz metalarını satarak hayatını kazanmaya çalışmıştır.
Sinnim vardı yetmişine dayandı
diyen Ruhsatî, yokluk ve ıztırap içinde hayatını biraz daha sürüklemiş ve 1327 de yetmiş altı yaşında gözlerini hayata kapatmıştır.
EFLATUN CEM GÜNEY
Aşık Ruhsati, Hayatı ve Şiirleri, S. 6-8

ŞİİRLERİ