MESNEVİ - I. CİLT


Tanrı, bize yardım etmek dilerse, gönlümüze ağlayıp inleme isteğini verir. Ne mutlu gözdür o göz ki onun için ağlar; ne kutlu gönüldür ki onun için yanar-kavrulur. Her ağlamanın sonu gülmektir; sonu gören kişi mutlu bir kuldur. Nerde akarsu varsa orada yeşillik vardır; nerde akan gözyaşı varsa oraya rahmet gelir.[822-25]



İnleyen dolap gibi gözlerinden yaşlar saç da can alanından yeşillikler bitsin. Ağlamak istiyorsan gözyaşı dökenlere acı; acınmak istiyorsan sen de acı arıklara. [826-27]



Gam gördün mü bağışlanma dile; çünkü gam, yaptığı işi yaratıcısının buyruğuyla yapar. Tanrı isterse gamın ta kendisi neşe olur; ayak bağının ta kendisi hürlük kesilir. Ey oğul, gözünü açarsan yumuşaklık suyunun da Tanrı buyruğuyla varolduğunu görürsün, öfke ateşinin de. [841-2;857]



Suyla toprak, İsa' nın soluğunu otlayınca kol-kanat açtı; bir kuş oldu da uçtu. Senin tesbihin, suyla topraktan meydana gelen bir buğudur ama, gönül gerçekliğiyle üflenen soluktan suyla toprak canlanır, cennet kuşu olur. [870-1]



Kazanan Tanrı sevgilisidir sözünü işit de dayanç yüzünden sebebe sarılmakta tembelleşme. [919]



Bir gözümüz var, onda da bircok hastalıklar var; öyleyse yürü kendi görüşünü dostun görüşünde yok et. Bizim görüşümüze karşılık onun görüşünü elde etmek, verilenin yerine alınan ne güzel karşılıktır; onun görüşünde bütün dileklerini bulursun. [926-7]



Bu dünya zindandır; biz de dünyadaki mahpuslarız; del zindanı kurtar kendini.[987]



Geminin içindeki su, gemiyi batırır; gemi altındaki suysa gemiye arka olur. Malı mülkü gönlünden sürmüştü de bu yüzden Süleyman, ancak yoksul adını takınmıştı. Ağzı kapalı testi, uçsuz-bucaksız denizin üstünde hava dolu bir gönülle yüzer-gider. Içte yoksulluk havası oldu mu insan, dünya denizinin üstünde eğleşir. Bu dünya, tümden onun mülküdür de gönlünün gözünde hiçbir sey değildir mal-mülk. [990-94]



Herşeyin adı, bize göre, görünüşüne uygundur; fakat Tanrı' ya göre içyüzüne uygundur. Musa' ya göre sopasının adı sopadır; fakat Tanrı katında o sopanın adı ejderhadır. Hasılı sonumuz ne olacaksa, Tanrı katında gerçekten adımız odur bizim. [1244-5;1249]



Şu kaza yüz kere yolunu vursa, gene senin çadırını gökyüzünün yücesine o kurar.Seni, aman yurduna götürüp dikmek için, şu korkutuşunu lütuf, kerem say. [1265-6]



Sen zulümle bir kuyu kazmadasın ama şunu bil ki o kuyuyu kendin için kazıyorsun. İpekböceği gibi kendi çevreni örme; kendin için bir kuyu kazacaksan bari boyunca kaz. Zayıfları yardımcısız sanma; Kuran' dan "Allah' ın yardımı geldi mi" suresini oku. [1315-8]



İnsanlarda gördüğün nice zulümler var ki bunlar, onlara vuran, huyundur senin. İnananlar birbirinin aynasıdır; bu haberi Peygamber' den getirirler. [1324;1333]



Sen dilersen ateş tatlı su olur; dilemezsen su da ateş kesilir. Bizdeki şu istek de senin icadın; zulümden kurtulmamız da senin lütfun. Bu isteği biz istemeden vermişsin bize; ihsan definesini herkese açmışsın.[1341-3]



Şunu bil ki safları yaran arslanla savaşmak kolaydır; arslan odur ki nefsini alteder. [1394]



Korkmayın sözü, korkanlara sunulan yemektir; bu yemek, korkanların harcı olan bir yemektir. [1435]



Ey oğul, cebri, Tanrı kimin gözünü açmışsa o tanır. [1472]



Kim saygı sayarsa, saygı görür; Kim şeker getirirse, badem helvası yer. Temiz şeyler kimler içindir ? Temizler için. Sevgiliyi hoş tut, hoşluk gör; incit, incin. [1500-1]



Akla dayanan söz, inci olsa, mercan olsa, cana ait bahis, gene başkadır. Can bahsi, bir başka duraktır; can şarabının bir başka kıvamı vardır. [1507-8]



Tanrı' ya şükretmek herkesin boynuna takılmış bir gerdanlıktır; herkesin borcudur; savaşmak, yüzünü ekşitmekse kimseye borç da değildir; şükür de denmez ona. Her soluğu, Tanrı' dan yüzlerce mektup, yüzlerce haberçavuşu kesilsin; bir Yarabbi demesine karşılık Tanrı' dan, altmış kere buyur kulum sesi gelsin. [1587]



Aklı-fikri eren kişilerin iştahları sabradır; helvayı çocuklar arzular. [1610]



Söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek. Sen de söze, dinlemek yolundan gir. [1636]



Bir lokmadan haset doğarsa, seni faka düşürürse, bilgisizlik gaflet meydana gelirse, o lokmayı haram bil. [1655]



Lokma tohumdur, verdiği şey de düşünceler. Lokma denizdir, incileri düşünceler. Ağza alınan helal lokmadan, gönülden kulluğa bir akış, öbür dünyaya gitmeyi kuruş doğar. [1657-8]



Dilden, ağızdan ansızın çıkan söz, bil ki yaydan fırlamış bir oktur sanki. Ay oğul, o ok, bir daha geri dönmez; suyu baştan kesmek gerek. [1667-8]



A dil, hem sonsuz bir haznesin sen; hem dermanı bulunmaz bir dertsin sen. [1711]



Yandım ben; birisi kavını tutuşturmak isterse benden tutuştursun da çerçöpü alevlensin-gitsin. [1730]



Sel selliğini yapmaya, gürleyip akmaya başladı mı başından kes seli; yoksa her yanı rezil eder, yıkar gider. Fakat yıkılacakmış alem, varsın yıkılsın, gam yemem ben; yıkık yerin altında padişahın definesi bulunur. Tanrı' ya batmış kişi, daha da fazla batmak ister; can denizinin dalgası gibi alt-üst olmayı diler. Denizin dibi mi daha hoş gelir ona, üstü mü, onun oku mu daha güzeldir, kalkanı mı ? A gönül, neş'eyi beladan ayırd edersen, vesvese tarafından paralanmış olursun. Dileğine erişmekte şeker tadı bile olsa değil mi ki sevgili, dilekten vazgeçmeni istiyor; vazgeç dilekten. A dost, aşıkların yaşayışı ölmektedir; gönül vermedikçe gönlü bulamazsın sen. [1751-7;1759]



A gerçeklerin övüncü, gerçeklikte bulun, sen başköşesin; bense kapına eşiğim senin. Mana bakımından eşik de nedir, başköşe de ne ? Bizim o sevgilimizin bulunduğu yerde, biz nerde, ben nerde? A canı bizden, benden kurtulmuş güzel, a erkekte de, kadında da söze sığmaz, gözle görülmez can. Erkekle kadın bir olunca, o bir , sensin; birler de yok olup gidince kalan, gene sensin. Kendi kendinle hizmet, ağırlayış tavlasını oynamak içindir ki bu ben' i, biz' i meydana getirdin. Böylece de ben' ler, sen' ler bir can olur da sonunda sevgiliye dalar-gider.
[1791-6]



Ten gözü görebilir mi; gamlanman, gülmen hayale gelebilir mi ? Sen gamlanmaya, gülmeye bağlanmış gönüle, onu görmeye layık bir gönül deme. Gama, gülüşe bağlı olan kişi, bu iki eğreti şeyle diridir. Önü, sonu olmayan yemyeşil aşk bahçesinde, gamdan, neş'eden, başka ne de çok meyvalar var. Aşıklık bu iki halden de üstündür; baharsız, güzsüz yemyeşildir, teru tazedir. [1798-1802]



Padişahın kulağı, gözü pencerededir; erkek olsun, kadın olsun, kimin canı neye çalışıyor, onu gözetleyip durur. [1832]



Dünyanın lütuflarda bulunması, yaltaklanması hoş bir lokmadır ama az ye o lokmayı; çünkü ateşlerle dolu bir lokmadır o. Ateş gizlidir de tadı meydandadır; fakat dumanı işin sonunda belirir. [1864-5]



Elinden geldikçe kul ol, padişah olma. Top gibi zahmetler çek, mihnetlere katlan, çevgen olma. [1876]



Baharlardan taş yeşerir mi hiç ? Sen de toprak ol da senden renk-renk güller bitsin. Yıllardır gönüller tırmalayan taş oldun; denemek için bir zamancağız da toprak kesil. [1919-20]



Nerde mum konan yere benzeyen bir soluktan parlasam, orada bütün bir dünyanın zorlukları çözüldü demektir. Güneşin bile aydınlatamadığı karanlık bizim soluğumuzla kuşluk çağına döner. [1949-50]



Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçekten de asıl mumu görmüştür. Böylece o mumun ışığı, yüz muma nakledilse, o mumdan yüzlerce mum yakılsa, sonuncusunu gören bile, asıl ilk mumu görmüş sayılır. Işığı istersen son mumdan al; istersen can mumundan; hiçbir farkı yoktur. İstersen son mumun ışığını gör; istersen geçmişlerin mumunu gör. [1955-58]



Zatı kendini, önü, ardı var sanıyorsan, bedene bağlanmışsın, candan mahrumsun. Aşağı, yukarı, ön, ard, bedenin sıfatlarıdır; yönsüzlükse aydın canın öz sıfatıdır. [2016-17]



A benim canım, bu dünyanın direği gaflettir; uyanıklık, afettir şu dünyaya. Uyanıklık o dünyadandır; uyanıklık üst gelirse bu dünya alçalır-gider. Uyanıklık güneştir, ümitse buzdur sanki; uyanıklık sudur, bu dünyaysa kir. Bu dünyada ümit, haset cosup köpürmesin diye o dünyadan bu aleme birazcık su sızar. Fakat sızıntı, o gizli dünyadan fazlaca geldi mi, ne hüner kalır bu alemde, ne ayıp kalır. Bu dünya ile bu dünyanın yolu meydanda olsaydı bile gene pek az kişi bir soluk orada kalabilirdi ancak. [2110-11]



O sestir her sesin, her nağmenin temeli; ses odur ancak, öbür seslerin hepsi o sesin yankısı. [2116]



Tanrım, bu feryad edenin elinden feryad; kimsenin elinden değil, bu medet isteyenin elinden medet. Kimsecikten çare bulamam; ancak bana benden yakın olandan çare bulurum. Çünkü bu varlık, soluktan soluğa ondan gelir; varlığım bitince de ancak onu görürüm ben. Hani birisi, sana altın saysa kendine bakmazsın, hep onu gözetirsin ya, onun gibi işte. [2205-8]



Kendi çevreni tavaf ettikçe; kendini tavaf eder sayılırsın. Dinden dönmüşsen sen; nasıl olur da Kabe' ye varmış sayılırsın ? Kendindesin sen. Verdiğin haberlerin, haber verenden bir haberi bile yok. Senin tövben suçundan beter. A geçmiş hallere tövbe etmeye kalkışan, şu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin? Onu söyle. [2213-15]






ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN :




:: ŞİİR PARKI ::