MESNEVİ - II. CİLT


İnsanın asıl gıdası, Tanrı ışığıdır; ona hayvan gıdası vermek layık değildir. Fakat hastalık yüzünden, gönül buna düştü; gece-gündüz su içmede, toprak yemede. Bunu yiyenin yüzü sararır, ayakları gevşer, yüreği oynar. Nerde bu gıda, nerde yol-yol göklerin gıdası. O gıda, devlete erişen öz kulların gıdasıdır; o, boğazsız, aletsiz yenir. [1085-88]



Gönül, her dosttan bir gıda alır; gönül, her bilgiden bir temizlik elde eder. [1091]



İnsan yeşilliğe baktı mı, gönlü hoşlanır, gamsız bir hale gelir, sevinir, neşelenir. Canımızla neşe kavuştu mu, bizden iyilikler, bağışlar doğar. [1097-8]



Can da toprak oldu, izleri de... Toprağında da onun ayak izleri var. Bu ize kavuşmak için toz ol ki başı yüce kişilerin başlarına tac olasın. [1178-9]



Suyun sesine daha fazla aşık olan, duvardan daha büyük taş koparır, atar... O, suyun sesinden, boğazına dek şaraba batar; yabancıysa "bluk" sesinden başka birşey duymaz. [1216-17]



Her bir kötü huyunu bir diken bil; dikenler, kaç keredir, ayağını yaraladı. [1243]



Ya baltayı al, ercesine vur; Ali gibi şu Hayber' in kapısını sök-gitsin. Ya da şu dikeni gül fidanı haline getir; ateşi sevgilinin ışığı haline sok. Sok da onun ışığı senin ateşini söndürsün; onunla kavuşmak dikenini gül bahçesi yapsın. [1247-49]



Rahmet suyunun kaynağı mü'mindir; Ab-ı hayat, ihsan sahibinin tertemiz canıdır. [1256 ]



Beden ağacının köküne kurt düştü... Onu söküp ateşe atmak gerek. Kendine gel a yolcu, kendine gel... Akşam oldu; ömür güneşi kuyuya düşmek üzere. Gücün kuvvetin varken şu iki günceğiz olsun, kocalığını cömertlik yolunda harca. [1267-69]



Duygu gözü attır; binense Tanrı ışığı; zati binen olmadıkça at işe yaramaz ki. Tanrı ışığı, duygu ışığına biner de can, ondan sonra Tanrı' yı diler. Tanrı ışığının bindiği duyguya yönel; duygunun sahibidir o güzelim ışık. Duygu ışığını Tanrı ışığı bezerse bu, ışık üstüne ışık olur. [1289;1293;1295-6]



El gizlidir; sen de yazı yazan kalemi seyret... At döner-dolaşır, eser-koşar da binici gizli. Bak hele, ok uçuyor, yay gizli; canlar ortada da canlara can olan gizli. [1306-7]



Oku kırma, öfkeni kır; çünkü öfke gözün, sütü kan sayıyor. Oku öp de padişaha götür; o kanlara bulanmış, senin kanınla ıslanmış oku padişaha ilet. [1310-11]



Hiçbir ayna, tekrar demir olmadı; hiçbir ekmek, varıp harmanda buğday olmadı. Hiçbir üzüm, artık koruk olmadı; Pis, ol da bozulmadan kurtul... Yürü, Burhan-ı Muhakkik gibi nur ol. [1320-22]



Gönül dağlarındaki bu ses, kimin sesi? Bu dağ, kimi sesle dopdolu, kimi bom-boş. O, nerde olursa olsun, hikmet sahibidir, ustandır. Ses şu gönül dağından eksik olmasın. [1330-1]



O' nun küpünün rengi, Allah boyasıdır; o küpte herşey, bir renge boyanır. Birisi o küpe düşse de sen ona kalk, çık küpten desen, neşesinden der ki : Beni kınama, küp benim. O, küp benim demek, ben Hakk' ım demektir; rengi ateş rengidir ama gene de demirdir o. [1348-50]



Su, kirlenmiş kişiye, bana koş der; pis, kirli adamsa, sudan utanıyorum der. Su der ki : Bu utanç, bensiz nasıl gider? Bensiz, şu pislik, nasıl arınır? [1369-70]



Beden havuzuyla gönül havuzu, birbirine bitişiktir; fakat "aralarında bir berzah var; birbirlerine karışmazlar." [1374]



Canım ocaktır benim; ateşle hoştur arası. Ateş yurdudur; bu yeter ocağa. [1379]



Gam, neşeni arttırmaya başladı mı, can bahçeni güller, süsenler kaplar. [1382]



Senin gibi hünerli kişinin vurduğu zincirin her halkası, bir başka çeşit delilik verir. Her halkanın vergisi, başka-başka hünerler. Eh, artık bana da her solukta bir başka çeşit delilik ver. [1385-6]



İnsanın varlığı bir ormandır; o soluğu duymuşsan çekin şu varlıktan. Varlığımızda binlerce kurt, binlerce domuz; temiz-pis; güzel-çirkin binlerce huy var. Buyruk, hangi huy üstünse onundur; madende altın, bakırdan fazlaysa o maden, altın madenidir. [1419-22]



Dostlara bak; nerde dostluk belirtisi? Dostlara yara, can gibi gelir. Aşık altına benzer, bela ateşe; halis altın ateş içinde hoştur. [1461;1464]



Şunu bil ki padişah, padişahlığa boş veren kişidir; böyle kişinin ışığı, ay' la güneş olmasa da parlar durur. [1472]



Demek gönlünü hangi düşünceye tapşırırsan tapşır; gizlice senden birşey alıp götürecekler. A işin üstüne düşen, her ne elde edersen, hırsız, o yandan geliyor, emin birhalde çalıp gidiyor. Öyleyse en iyi olan işle oyalan da senden, en bayağı şeyi alıp götürsün. [1508-10]



Sevgiden acılar tatlılaşır; sevgi yüzünden bakırlar, altın olur. Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifa bulur, sağalır. Sevgiden, ölü dirilir; sevgi yüzünden padişah kul kesilir. Bu sevgi de, ilginin sonucudur; saçmasapan şeylere kapılan, nasıl olur da böyle bir tahta oturur? [1532-5]



Şimşek çakar, söner; pek vefasızdır; sen, arınmamışsın da o yüzden sönüp gideni ölümsüz olarak kalandan ayırdedemiyorsun. Şimşek güler; kime güler? Söyle. O kişiye güler ki ona gönül verir. [1545-6]



Akıl, akıl olduğundandır ki işlerin sonunu görür; sonu görmeyen akıl, nefis kesilir. [1551]



.... seni, halden hale döndürür-durur; hem de halden hale döndürürken zıddı da zıddıyla ortaya koyar. Böylece de iki kanatlı kuş olursun; çünkü a er, bir kanatlı kuş, uçamaz da uçamaz. [1555;1557]



Çakmağı gizlice çakıyorum dersen, gönülden gönüle pencere yok mu dersin? Sonunda, yaptığını pencereden görür; gönül de, şu sözüne tanıklık eder. [1590]Aklını başına al da, tövbe ederim, Tanrı' ya sığınırım deyip, bu ümide arkanı dayayıp suç etme, günaha girme. Tövbeye de bir parlaklık gerek... Tövbeye de bir şimşek, bir bulut şart. Meyvaya hararet gerek, su gerek; bunun içinde bulut gerek, şimşek gerek. Gönülden şimşek çakmaz, iki göz bulutu yağmur yağdırmazsa, korkutuş, öfke ateşi nerden yatışacak? [1654-7]



Gücün yettikçe ayrılık yoluna ayak basma; benim için en hoşlanılmayan şey, boşamaktır. [1753]



Kan, şehitlere sudan yeğdir; bu yanlış, yüzlerce doğrudan üstündür. [1768]



Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır; aşıklara şeriat da Tanrıdır, mezheb de Tanrı . [1771]



Hiç edep gözetme, sıra arama... Daralmış gönlüne ne gelirse söyle. [1785]



Neyzen ney'e üfürür hani; bu soluk, bu ses, ney'in harcıdır da neyzenin değil mi? [1795]



Taş tahtaya yazı yazacak kişi, durmadan, dinlenmeden önce onu yıkar, siler; ondan sonra o harfleri yazar. Tanrı da gönlü kan haline getirir; horluk gözyaşıyla yıkar; ondan sonra da ona sırlar yazar. [1828-9]



Ağır yükün altına giren hammal, başkalarından yükü kapar. Hammalların yük için savaşlarını gör... İş için çalışıp çabalamak böyledir işte, seyret hele. [1836-7]



Cennet, tiksindiğimiz şeylerle kaplanmıştır; cehennemlerse şehvetlerimizle kaplanmış. [1838]



Sen İsa'ya acı, eşeğe acıma; tabiatı, aklına baş etme. Tabiatı bırak da zarı-zarı ağlasın; sen ondan al da can borcunu öde. Yıllardır, eşeğe kul oldun; yeter artık; çünkü eşeğe kul olan, eşeğin ardından gider. [1855-7]



Fakat İsa'nın eşeği, gönül huyunu aldı; akıllıların durağında durak sahibi oldu. Çünkü akıl üstündü; eşek arık... Şişman olan, iri olan, eşeğe bindi mi, eşek büsbütün arıklaşır. A eşek değerli, aklının arıklığından bu perperişan eşek, ejderha kesildi. [1859-61]



... akıllı birinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir. Peygamber, akıldan doğan düşmanlık, bilgisizin seviyesinden daha iyidir demiştir. [1878]



Eşek, eşekliğinden, sahibinden kaçar; sahibi de yaratılışı iyi olduğundan peşine düşer onun. Bir fayda ümidiyle, bir ziyan korkusuyla peşine düşmez; bir kurt, yahut başka bir yırtıcı canavar, onu paralamasın diye koşar. [1900-1]



Arslan kesilmiş bir erin avı, sevgidir, acıyıştır; dünyada ilaç, hastadan başka kimseciği aramaz. Nerde bir dert varsa deva oraya gider; neresi alçaksa su, oraya akar. Sana acıyış suyu gerekse yürü, alçal; ondan sonra da acıyış şarabını iç, sarhoş ol. Ey oğul, ta başadek, rahmet içinde rahmet var; bir tek rahmeti yeter bulma. A yiğit, gökyüzünü bile al ayağının altına; göğün üstünden gelen nağmeleri dinle. [1939-42]



Düzenini gördün ya, bir de o düzen nerden geldi? Yürü de başlangıca doğru git. Aşağılık dünyada ne varsa yücelerden gelmiştir; hadi, gözünü yücelere dik. [1973-4]



Yücelere bakmak, önce göz kamaştırır ama göze ışık verir, aydınlık bağışlar. Gözünü aydınlığa alıştır; yarasa değilsen o yana bak. İşin sonunu görmek, senin ışığının belirtisidir; içinde bulunduğun şehvete düşmekse, gerçekte, mezarındır senin. [1975-77]



Hey gidi-hey... Başta dönüp koşan nice bilgiler, nice hünerler vardır ki insan, onunla baş olmak isterken baş elden gider. Başının gitmemesini istiyorsan ayak ol; tasarruf sahibi, tedbir sahibi kutba sığın. [1983-4]



A Tanrı, şu taş gönlü mum et; feryadını bir hoş hale getir, acınmışlardan et onu. [1993]



Bir dertlinin taşı damdan düştü *... Ondan gerçeği gizledik ama gizlenmedi ki. Fakat bilgisize, dertten uzak düşene kaç kere gösterdiler de gene görmedi. Aynanın gönlü temiz olmalı ki onda görünen çirkin yüzü, güzel yüzden ayırd edebilesin.

* "Taşı damdan düştü" sözü, bir adamın gizlediği bir şeyin meydana çıktığını anlatan bir sözdür. [2061-3]



Madem ki verdiğin ilaç, derdi arttırıyor; sen de sözü, isteyene söyle; "Abese" ** suresini okuyuver.

** Abese(1-4) : "Yüzünü ekşitti ve döndürdü kör geldi diye. Belki o, arınacaktır, ne bilirsin? Yahut da öğüt alacaktır da ondan yararlanacaktır." [2067]



"İnsanlar madenlerdir" sözünü hatırlasana; bir maden olur ki yüzbinlerce madenden değerlidir. Gizli kalmış la'l madeni, akik madeni, yüzbinlerce bakır madeninden daha iyidir, daha üstündür. A Ahmed, burda malın faydası yok... Aşkla, dertle, dumanla dopdolu gönül gerek burda. [2077-9]



O sandı ki bana cefa etti; hayır aynamdan tozu sildi-süpürdü o. [2094]



İki kişi bağdaştı, uzlaştı mı, hiç şüphe yok ki aralarında, birleştikleri birşey vardır. Kuş, kendi cinsinden olmayanla nasıl uçar? ... [2101-2]



Bülbüllere yaraşan yer, çayırlık-çimenliktir; bokböceğinin en güzel yurdu da pisliktir. [2116]



Değil mi ki dünyada define var, yorulma, incinme... Ancak hiç bir yıkık yeri de boş sanma. Ne olur, ne olmaz de de her dervişin yanına var; bir belirti buldun mu da iyice sarıl, dön-dolaş çevresinde. Değil mi ki can gözü yok sende; her varlıkta bir define um. [2147-9]



Bir şüphedir, saldı onlara; kandırdı onları... Ah, arkadaşlardan ayrılmamak gerek. [2181]



Rüyada nice şaşılacak şeyler aydınlanır; gönül, rüyada pencere görür. Uyanıkken güzel bir rüya gören kişiyse ariftir; onun bastığı toprağı, gözüne çek. [2237-8]



Ağrı-sızı, definedir; acıyışlar ordadır; deri yırtıldı mı iç tazelenir. [2263]



Böylesine akıl sahibi olmadansa bilgisiz olmak daha yeğ; eli deliliğe vurmak gerek. Faydanı nerde görüyorsan kaç ondan. Zehir iç, Ab-ı hayatı dök gitsin. Kim seni överse söv o kişiye. Sermayeni, kazancını müflise borç ver. Eminliği bırak, korkulu yere var. Ardan, hayadan vazgeç; rüsva ol, adın, apaçık rezile çıksın. Ben uzağı düşünen aklı sınadım; bundan böyle kendimi deli divane edeceğim ben. [2332-236]



Duyanın tiksintisinden feryad eden bilgi, taklitten meydana gelmiş, bellemekle elde edilmiş bilgidir. Yem için, yiyecek için öğrenilmistir, aydınlanmak icin değil. O bilgiyi elde etmek isteyen kişi gibi o bilgi de aşağılık dünya bilgisidir. Onu elde etmek isteyen, halkın geri kalanlarını, ileri gidenlerini elde etmek için ister; şu dünyadan kurtulmak için değil. Bu çesit adam, fare gibi her yana delikler deler; fakat ışık, onu sürdü mü , kapıdan el çeker-gider. [2433-6]



Sözde kalan bilgi, cansızdır; alıcıların yüzlerine aşıktır o. Bahse girişildiği zaman o bilgi, değerli görünür ama alıcısı olmadı mı, ölür-gider. Benim müşterim Tanrı' dır, "Allah satın almıştır" buyruğunca odur beni yücelere çeken. [2440-2]



Yarabbi, bu bağış bizim haddimiz değil; senin lütfun bu; zaten gizli lütuf sana layık. Elimizi tut; bizi, bizim elimizden satın al; perdeyi kaldır; perdemizi yırtma bizim. Bizi, şu pis nefsin elinden satın al; çünkü bıçağı, kemiğimize dayandı artık . A tacı-tahtı olmayan padişah, bizim gibi çaresizden bu pek güçlü bağı kim çözecek? Ey sevgi bağışlayan , merhamet veren Tanrı, bu çeşit sağlam kilidi, senin lütfundan başka ne açabilir? Biz, kendimizden sana baş çevirir, sana yüz tutarız; çünkü sen bize, bizden de yakınsın. Bu dua da senin bağışın, bunu da sen öğrettin bize; yoksa külhanda ne diye gül bahçesi bitsin? [2447-2453]






ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN :




:: ŞİİR PARKI ::