(.....)
Türk tiyatrosunda eserlerinde mitolojiyi kullananlar arasında ilk sırayı Abdülhak Hamit alır. Faruk Nafiz Çamlıbel, Akın'da, Yaşar Nabi, Mete'de, Behçet Kemal Çağlar Çoban'da geçmişle gelecek arasında sağlam bir köprü kurma düşüncesi ile mitolojiden faydalanırlar. Selahattin Batu, İphigenia Tauris'te, Güzel Helena, Oğuzata adlı oyunlarında evrensel değerleri mitoloji yoluyla okuyucuya aktarır. Orhan Asena'nın, Tanrılar ve İnsanlar, Munis Faik Ozansoy'un Medea, Kemal Demirel'in Antigone isimli eserleri konularını Yunan mitolojisinden alırlar.
Birçok yazarımız, mitolojiden, masallardan, Osmanlı tarihinden yararlanarak çağımızı yansıtmayı denemiştir. Bunlar arasında Ahmet Kudsi Tecer'in Köroğlu; Nazım Kurşunlu'nun Fatih; Turan Oflazoğlu'nun Sokrates'in Savunması, Refik Erduran'ın Büyük Jüstinyen, Güngör Dilmen'in Midas'ın Kulakları, Midas'ın Altınları, Midas'ın Kördüğümü, Kurban, Akad'ın Yayı, Ak Tanrılar, Deli Dumrul,
Bağdat Hatun ve Ben Anadolu adlı oyunları sayılabilir. (Gülşen,1992;33).
(.....)
Selahattin Batu'nun, 1944 de yazdığı 1954 te Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından Büyük Tiyatro'da oynanan Güzel Helena adlı oyunda, efsanevi Helena karakteri iyiliğin, güzelliğin sembolü olarak kullanılır. Batu, bu eserini II. Dünya Savaşı sırasında yazar. Savaş süresince insanların ilkel içgüdülerine yenik düştüğünü, birbirine zulüm etmekten zevk aldığını, haksız yere kan dökmekten çekinmediğini görür. Bu ilkel duyguların karşısında insanlığın yüceliğini, asilliğini ve sevgisini savunur. En güzel amaçların bile bu duygularla yok olduğu düşüncesiyle eserini yazan Batu, oyunun önsözünde düşüncelerini
şu şekilde ifade eder:
"Güzel Helena'yı 1944'de yazdım. İkinci bir genel savaş en azılı günlerini yaşıyordu. Ama Hitler bir zaman ne büyük ülkülerle işe başlamıştı! Milletinin bin yıllık tarihini kuracak, sosyal bir devlet yaratacak, dünyaya yeni
bir nizam, yeni bir düşünce, yeni bir yaşama getirecekti. Güzel Helena bu ülkü olabilir, diye düşündüm. Bu ülküyü onun güzelliğinde biçimliyebilir, canlandırabilirdim." (Batu,1959; VII).
Batu, II. Dünya Savaşı ile Troya Savaşı arasında bir benzerlik kurarak aradan yüzyıllar geçse bile, insanoğlunun çoğu zaman ilkel duygularının esiri olduğunu, savaş ruhunun insanların yüce amaçlarını unutturduğu gerçeğini "savaş ruhu, kan ihtirası, zulüm içgüdüsü pek değişmedi, sanıyorum. Günümüzün korkunç diktatörleri ilkçağ insanlarının tam örneklerli değil midirler?" şeklindeki sözleriyle belirtir.
Batu, II. Dünya Savaşı'nda insanlığın dramını bizzat yaşar, Hitler'in yeni bir düzen getirme amacının zamanla yok olarak yerini ihtirasın aldığını görür. Güzel düşüncelerle başlayan yolculuk sonunda anlamsız bir savaşa dönüşmüş,
bu arada asıl amaç unutulmuştur. Batu, insanlığın yaşadığı bu trajik durumu, Troya Savaşı ile özdeşleştirerek eserinde işler.
Oyunda, Homeros'un destanındaki gibi Paris Sparta'ya gelir ve Helena'yı kendi ülkesine götürür. Menelaos Girit'tedir ve dönüşte olayları öğrenir. Büyük bir orduyla Troya Seferi'ne çıkar. Onuncu yılına giren kuşatmada henüz zafer
elde edilememiştir. Fakat dayanacak güçleri de kalmamıştır. Menelaos ve Agamemnon şehri yağmalamak, hazinelere kavuşmak arzusundayken artık ülkelerine geri dönmeyi plânlamaktadırlar. Bu savaştaki asıl kahramanlardan biri olan Ahilleus'un ise pes etmeye niyeti yoktur, amacı zafer kazanmaktır. Fakat hiçbiri, Troya surlarının önüne ne amaçla geldiklerini
hatırlamaz. Helena'nın adını bile anmazlar. İçlerinden yalnız Ahilleus, sefere Helena'yı Paris'in elinden kurtarmak için çıktıklarını unutmamıştır.
On yıllık kuşatma sonunda Troya düşer. Ancak bu zafer Yunanlılara yetmez, daha fazlasını isterler. Gözlerini kan, ihtiras, nefret ve intikam bürümüştür. Asıl amaçlarını unutup şehri yakıp yıkmaya başlarlar ve masum insanlara
zulmederler. Yıllardır Menelaos'un kendisini kurtarmasını bekleyen Helena ise hayal kırıklığına uğrar, kendi ırkından gelen bu insanların yaptıklarından utanır ve şöyle der:
"Ah Tanrılar! Ne korkunç bu yaptığı Hellas'ın.
Gerçi düşmanı yenmek maksatları, fakat ah,
Niçin halka bu zulüm, şehre bu korkunç akın?
Kılıçlanan çocuklar, yerde ağlayan kadın" (Batu,1959;34)
Paris de Yunanlıların uzun süren bir savaş sonunda zafer kazandıklarını fakat şehri yakarak, çocukları, kadınları öldürerek bu zafere gölge düşürdüklerini, tarihin onları birer kahraman değil katil olarak anacağını söyler. Helena,
Menelaos'un kendisini unutmasına aldırmaz, fakat kendi yurdunun insanlarının yaptıklarına da bir anlam veremez.
Şehrin yakılmasını, masumların öldürülmesini, işkence yapılmasını kazandıkları zaferin doğal bir sonucu olarak gören Menelaos ve Agamemnon'un karşısında ise Ahilleus vardır. Agamemnon ve Menelaos ile çarpışır ve arkadan
aldığı bir darbe ile ölür. Helena oyunun sonunda perişan bir halde ortaya çıkar. Kendisini almağa gelen Agamemnon ve Menelaos'a
"Kahramanlık, insanlık demekti ülkemizde.
Hakir saymak geçmezdi aklımızdan kimseyi,
Yabanda doğsa bile, insan insandı bizde.
Fakat boşmuş hepsi? En güzel ülkü bile
Kan içinde ölüyor bir savaş başlayınca.
Unutuyor bir anda her şeyi İnsanoğlu.."
diyerek ikisinin de sefere çıkarken gerçekleştirmek istedikleri amaçtan uzaklaştıklarını belirtir.
Batu, bu ifadelerde aslında Hitler'in de kendi ülkesi için güzel idealleri olduğunu fakat savaşta en güzel düşüncelerin bile unutulduğunu imler. Helena yurduna dönmek istemez. Kendi insanlarının yaptıklarından utanç duyar. Kalhkas da kalbi güzellik ve iyilikle dolu olan Helena'nın artık Yunanistan'a yakışmayacağı kanısındadır. Kalkhas gelecekten haber vererek Agamemnon ve
Menelaos'u iyi bir sonun beklemediğini belirtir. Troya'da yaptıkları zulüm yanlarına kalmayacak, onlar da dönüş yolunda büyük dalgalar arasında öleceklerdir.
Kalkhas ve Helena sevginin ve barışın yaşayacağı yeni bir vatan kurmak amacıyla Troya'dan uzaklaşır ve oyun şu dizelerle sona erer:
"Benim söylediğim Tanrılar adına
Bir uzak diyara göçüyür Helena
Dileği, orada yeniden bir vatan
Yaratmak kalbiyle, güzelden, umuttan" (Batu,1959;92)
Oyunda Helena iyiliğin ve güzelliğin sembolüdür. Batu, arka planda bu destan kahramanını Hitler'in gerçekleştirmek istedikleri güzel idealler olarak
işler. Agamemnon ve Menelaos ise ihtirası, adaletsizliği, ilkel güdüleri ifade eder. Troya'yı düşürdüklerinde Helena'yı alıp ülkelerine dönmek yerine bütün şehri yakıp yıkmışlar, ganimet peşinde koşmuşlardır.
Batu, oyunda Helena ve Ahilleus'a zulme karşı koyan, mert ve güçlü bir kişilik vererek düşüncelerini onların vasıtasıyla yansıtmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında insanların bir hiç uğruna birbirlerini öldürdüklerini, kimsenin bu vahşete
dur demediğini görmüştür. Ancak Helena ve Ahilleus gibi insanî değerlerini yitirmemiş soylu kişilerle bu dünya huzur içinde yaşanan bir yer olur.
Oyunda mekan tasvirleriyle savaş psikolojisi de verilir. Troya düştükten sonra her tarafı ateşe veren Yunanlılar şehri bir harabeye çevirirler. Batu, bu sahnelerde savaşın şiddetini ve yıkıcı gücünü vermek amacıyla kızıl rengi kullanır:
Kahramanlar kahramanlarla savaştı bugün
Tanrılar Tanrılarla,
Kızıl aktı köpük köpük Skamandros
Yere indi surlar, toprağa geçti İlyos"
(.....)
Batu, Homeros destanının özellikle savaş bölümünü ele alarak Troya Savaşı ile II. Dünya Savaşı'nı özdeşleştirir. Hangi yüzyıllarda olursa olsun insanların ihtiraslarına yenik düştüğü, ilkel duygularıyla hareket ettiğini vurgular.
Agamemnon ve Menelaos yüce bir amaç için yola çıkmışlar fakat zaferin kazanılmasıyla birlikte insanı insan yapan duyguların yerini zulüm ve ihtiras almıştır. Milattan önceki zaman dilimine ait bu olayın bir benzerini 20. yüzyılda da
görmek mümkündür. Hitler'in amacı ülkelerine daha güzel bir gelecek hazırlamak, yeni bir anlayışla ülkesini yeniden yapılandırmaktır. Fakat savaşın başlamasıyla bu güzel düşünceler yerini ihtirasa, zulme bırakır. Troya Savaşı'nda
Yunanlılar, II. Dünya Savaşı'nda Hitler asıl amaçlarını unuturlar,
"toprağa bir kere kan dökülmeye görsün, bütün o ilkel içgüdülerimiz sanki içimizde şahlanır, amaç
çabucak unutulur, hatta en güzel ülküler toprağa çalınır, hiç söylenmemiş, ışığı doğmamış gibi olurlar." (Batu,1959;VII)
Batu, oyununu,
"Benim söylediğim Tanrılar adına
Bir uzak diyara göçüyür Helena
Dileği, orada yeniden bir vatan
Yaratmak kalbiyle, güzelden, umuttan" (Batu,1959;92)
dizeleriyle bitirerek dünyada sevgi ve barışın olabilmesi için insanın içindeki güzellik ve iyilik duygularını yitirmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Her zaman
kendi ihtirasları yüzünden başkalarına zulmeden insanlar olacaktır. Batu, bu haksızlığın karşısında insanlığın yüceliğini ve asilliğini savunur. Troya Savaşı'nı dünyanın içinde bulunduğu soruna ışık tutacak şekilde çağdaş bir görüşle okuyucuya sunar ve mitolojiden faydalanarak yurt sevgisi, şeref, namus gibi evrensel değerleri verir.
Kaynaklar:
Batu, S. (1959). Güzel Helena. Maarif Basımevi. Ankara.
Gülşen, S. (1992). Güngör Dilmen Kalyoncu'nun Oyunlarında Mitolojik Ögeler. (M.S.Ü. Tez)
DİLEK ZERENLER
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 204-210
Not: Almanların en önemli sanat dergilerinden Das Schönste iki sahifesini Bregenz festivalinde oynayan "Güzel Helena" piyesine ayırmıştır. Selahattin Batu'nun yazdığı bu piyes için dergi şöyle diyor :
"Truva şehrinin bulunduğu Türkiye'nin bir yazarı Selahattin Batu'nun yazdığı Güzel Helena" büyük alaka topladı..." (1959)
Yukarıdaki resimde sol başta Selâhattin Batu, sağ başta ise Helena rolünü oynayan Alman tiyatrosunun en büyük kadın sanatçısı Kathe Gold görülüyor.

ŞİİRLERİ