KASABA (*)
Yalınayak bir çocuk koşuyor caddede
Buğdaysı sesiyle öğleyi ürpertiyor
Sarı duvar diplerinde köpekler uyuyan
Yağ kokularıyla baygınlaşan öğleyi titretip
Arnavut kaldırımlı sokaklara dalıyor.
Yanık yüzlü kısa saçlı
Çatlak topuklu bir çocuk
Tek başına koşuyor
Bakışlarında değirmenin ağır dönüşü var
Aklında saçları örgülü ablalar
Giremediği kır kahvesi
Kucağında koca bir kasaba
Dalıyor sokaktan sokağa
Koşuyor durmadan koşuyor
Kasabayı götürür gibi gözden kaybolurken
Tam önümde pencerede
Kasaba yavaş yavaş başlıyor
Çünkü üzüm dolu kerteller
Tütüncüler çeltikçiler
Akşamla kasabaya dönüyor
Akşam sessiz bir tören gibi başlar
Ve dönenleri
Tozlu yorgun bir özlemle dönenleri
Sevinçle karşılar
En temiz rüzgârları saklamıştır onlara
En yıldızlı geceyi
En geniş gökyüzünü
Evlerini akasya kokularıyla doldurur
Taş avlularına Ay'ı gönderir
Bir bulutluk yağmurla ıslanmış damlarda
Çocuklar uyur
Kadınlar yün eğirir
Önce masal yüzlü ninniler
Sonra bağ türküleri
Yaşmaklı yemenili türküler
Kasaba türküleri söylenir
Sabah bir göl çiçeğidir
İnce çıtırtılarla açılır yollarda
Kapı önlerine güğümler dizilir
Süt sağanların beyaz bir dilberlik okunur yüzlerinde
Süt satan erkeklerin elleriyle güneş yükselir
Buzağılar yalnız kalır
Öksürükler konuşmalar ve
Kepenklerin paslı sesiyle
Kasabanın küçük göğü dalgalanır
Herkes usulca kıpırdanır
Okullar kahveler tarlalar dolar
Kasaba eğer boynunu
Issızlaşır
Gökten kızgın yapraklar düşüren
Gözlerimi kemiren güneşin altında
Yalnız kalamam ben
Değirmene giderim
Yol üstündeki kahveye giderim
Tütün saran göçmenlerden
Eski günleri
Tütün öykülerini dinlerim
Kovalarla su taşıyan
Gür bıyıklı geniş omuzlu ihtiyarla
At sırtında kasabaya inerim
O her seferinde kasabayı unutur
İstanbulu anlattırır bana
Resimlere bakar
Denizi köprüyü camileri anlattırır
İstanbulun artık başka bir yere
taşınması gerektiğini söylerim
O yine bana İstanbulu sorar
Çocuk gibi güler çocuk gibi ağlar
Oysa onun kasabasını koruyan
Ne bekçilerdir ne de fiyakalı gençler
Onun kasabasını kollayan
Süt kokularıdır toprak dumanıdır
Parkıdır yazlık sinemalarıdır
Ve yeşil bir ırmak gibi uzayan
Yanakları şiş
Verimli
Doğurgan
Manisa ovasıdır
Beni burda tutan da onlardır
Geçen yazdan kalan topal leylek
Karpuzkaldıran suyu
Ahşap evlerden çıkan beyaz tüllü ölüler
Dua okuyan ahretlikler
Utanan
Ağlayan gelinlerdir
Ama her cumartesi marşlar çalar belediye bandosu
Fil suratlı kornocuyu gören toplanır
Kuşlar kaçar
Çekilir ovaya akşamın saydam korosu
İşte yine günlerden cumartesi
Gidişimi biliyor gibi
Keyifle öttürüyor çalgısını
Gözümün görmek istemediği
O fil suratlı
Otobüs kalktı gidiyorum
Ilık kanlı ege rüzgârı
Belli belirsiz yüzüme değiyor
Uzayan kolları
Çam tozlarını
Ve tabiatın o andaki definesini toplayıp
Kasabaya varıyor
Yol üstünden biraz içerdeki
Kasabanın biricik kutsal annesi
Serviliklere otağ kurmuş susuyor
Hayattan dönecekleri bekliyor sanki
Oysa kasaba arkamda uzakta
Gerilmiş manzarasındaki heybet azalıyor
Sesi kahvesi insanları yok
Damla damla soluyor
Ben buraya bir daha dönemem
Çünkü ölü gözleyen anneyi gördüm
Yalınayak çocuğu seksenlik göçmeni
Sütçüleri tütüncüleri bekleyen
Çatık kaşlı kalleş yüzlü anneyi gördüm
Hoşça kal kasabam
Ben artık sana gelemem
Hoşça kal yalınayak çocuk
İhtiyar baba değirmenci
Güle güle saçları örgülü kızlar
Hoşça kalın kasabalılar
İçiniz sevinçle dolsun
Ki o kötü anneyi unutun
Güzel günler hepinize
Kasabanız hoşnut olsun.
(Şiir Sanatı, Eylül, 11)
Süreyya Berfe ( 1943 - )
(*) Bu şiir 1966 yılında yapılan TMTF
Şiir Yarışmasında birinci seçilmiştir.
Memet Fuat'ın Seçtikleri, Türk
Edebiyatı 1967, S. 278-282
|