ÖNEMLİ DEĞİL
- Ahmet Durul'a -
Pencerelerinden metropol kokusunun değil
toprak ve ot kokusunun girdiği
her şeyi insan için insana göre bir oda.
Birtakım takımların değil
insanın kiralayacağı bir oda.
Eşyaların değil insanın olacağı
eşyaların değil insanın yaşayacağı bir oda.
Durur beklerim orada:
Dağ başında, kalabalıklarda, haksızlıklarda...
Koparılıp soldurulan bir çiçekte,
elektrikli araçlarda...
Ciddi parasızlıklarda,
maddi-manevi işkencelerde...
Telefonla kız tavlayan gencin
neşesinde, parfümünde...
Öldürülmüş oğlunun
mezarını arayan ananın yanında…
Durur beklerim orada:
Bunalım geçiren,
"çok iyi insan, serbest" hanımların gecelerinde...
İçip içip yatmaların arefesinde, ertesinde...
Balkonsuz ve manzarasız sosyal konutlarda...
Çocukları ve insanları sevdiklerini sanan
sanatçı kardeşlerimin sanatlarında...
Güreşçi develere benzeyen meşhur adamların
aksesuvarlarında...
Durur beklerim orada
Kar yağışını seyrederken kıyıya vuran
küçük, köpüksüz bir dalgada...
Durur beklerim:
Nesli tükenmiş zanaatlarda ve zanaatkârlarda...
Apartmanlar arasında sıkıştırılmış
çocuk ve araba parklarında...
Her sınıftan vatandaşın
iç ve dış piyasaya karşı giriştiği
büyük, milli ama normal taarruzda...
Benden sonrakinin
benden önce dolmuşa binme
çağdaşlığında...
Durur beklerim:
Doğum günü, sünnet, evlenme,
kayıp ve ölüm ilanlarında...
İçki-müzik ortamlarında doğan
kısa ve çok kısa maceralarda...
Taşıma sularla havacıvalarla
sürüp giden evliliklerin karmaşasında...
Paralarda, bankalarda, kasalarda, altınlarda,
hesaplarda-kitaplarda...
Durur beklerim:
Oralarını buralarını,
kesif zevk uzuvlarını yoran
mevzun ve atletik vücutlarını yoran
ama kafalarını yormayan,
eskaza yorarlarsa sıkılanların
kibarlarında, kişilik makyajlarında ve bütün
makyajlarında...
Durur beklerim:
Yetinenlerin dangalaklığında...
Yağmurun altında, bahar dalında...
Dururum:
Huzuru, sükûnu yurt dışında bulan vatandaşlarla
ünlü-ünsüz sanatçılarımızın
ortak ve haklı kaygılarında...
Bazı bilimsellerin karışık kafalarında
sakallarında, Batı’ya hayranlıklarında...
"Olay, genelde, yani, şey,
gibi, oldu, tamam mı vb." sözcüklerle
her şeyi anlatabilenlerin konuşmalarında...
Yeme-içme, mal-mülk,
üst-baş konularındaki modalarla donatılmış
mamur ve müreffeh
ama biraz yabancılaşmışların ömründe...
Dururum:
Bilumum avantalarda, fırsatlarda, tezgâhlarda...
Kiminle neden evlendiğini "çok iyi" bilen
kiminle neden evleneceğini
"çok iyi" hesap etmiş olanların
ebedi saadet tablolarında...
Onsekiz yaşını doldurmuşların,
özgürlerin, başıbozukların
bütün aşılarını yaptırmış,
haplarını almışların rüştlerinde...
Erkeklerin "yemek",
kadınların "görüşme" tekliflerinde...
Dururum:
"Çok iyi" hazırlanmış sofralarda
"Nefis"lerde, "harika"larda, "çok zevkli"lerde
"Artık korkusuzca gidebiliriz her yere"
"Ne iyi oldu. İyi eğlendik,
çok keyifliyim bu gece" diyenlerin
ve "mutluluk durumu" olanların
boşa giden sesinde...
Dururum:
Kumların üstünde ve güneşin altında değil
ağaç ya da çardak altında
öküz gibi, saatlerce, tahta bir masada
rakı içip keyif çattığımı sanan sağlıklıların
gittikçe azalan beyin kıvrımlarında...
Dururum işte. Önemli değil.
Yeter yukarıdaki oda.
Süreyya Berfe ( 1943 - )
Kalfa, Şiirler 1965-1998, S. 244-246
|