SENİ SEVİYORUM

Yazarken kağıtları karıştırdım sayfaları değil. Bir bak cinsinden en iyi sen anlarsın. Taşları, tahtaları, boyaları bilen kağıtları da bilir. Cinsinden en iyi sen anlarsın. Seni seviyorum. "Seni seviyorum"u hiç bu kadar özlememiştim. "Seni seviyorum"dan bazen sıkılmıştım bile. "Seni seviyorum" harfleriyle, heceleriyle iki sözcüğüyle can buldu canlandı, ruh kazandı. "Seni seviyorum"un gerçek olduğunu gördüm. Seni seviyorum, uykumun kaçması bozulması dengemin. - Saat kaç? - Bilmem. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Gelecek yılı özleyen son kuşlar kadar. "Seni seviyorum" dediğin sesin kadar. "Seni seviyorum"un ilk mimarı sensin. Ne kadar abarttım değil mi? Sen öyle san. Bak sesine, kendine, varlığına. "Seni seviyorum" yerine "Çay içmeye gidiyorum" desen aynı şey. İstersen başka birşey söyle. "Tahammül edemezsin" de Sana tahammül edemeyeceğimi düşünüyorsan tahammülü düşünüyorsan işte o zaman, tam o zaman çok seviyorum seni tahammülün sabrı kadar çok. Hiç ama hiç sevmediğim bir şeyi sevdirdin. Yüzeysel, biçimsel olanı derinleştirdin. İçini doldurdun, anlam verdin. Yanılttın beni. Bilmezdim, bilemezdim ne olduğunu bilmeden gidecektim. Niteliğini ve niceliğini kafama kaktın. Sen, adım gibi eminim eksiksiz, kusursuz "Seni seviyorum" dedin. Gafil avlanmıyorum artık "Seni seviyorum" dediğin zaman. Umudum, bir çingil üzümüm Senin işin zor bu dünyada. Yüzünü denize, dağlara kayalara, taşlara, hayvanlara dön. Seni Seviyorum. Ne tohum gördüm, ne de fidan bildim. "Ha desen topraklığımdan vazgeçecektim." Neredesin? Nereye saklandın? Doğrudürüst saklan da görebileyim seni. Sakla gölgeni de. Nasıl işliyorsun görmediğim bilmediğim gergefini iliklerime, nasıl. Dudaklarında nemli bir tat ben, sadece bakıyorum kırlangıç kanatları soyuyor seni: Kokusunu da soluğunu da duyuyorum çıplaklığının burnumun yerinde olmak istiyorum. Seni seviyorum. Yarın denize, balığa çıkacağım sen işlerini yaparken bir not bulacaksın masanın üstünde. Önceden söyleyeyim de şaşırma. Bu bir ilan-ı aşktır. "Böyle şeyler bir defa olur" deme sayısı bilinemez ama yeri ve zamanı gelince olur. Ne yazıyor notta? "Sen ömrümüzsün bizim" Benimki bir gün biter. imza, Süreyya. Benimki hiç bitmez. İmza, Deniz. Gözün daldı, görüyorum. Bir sarmaşığın ruhu geziniyor yanımda, yöremde. Sarıp özümü alacak dal budak salacak. Sen, hep ısrar edeceksin: "Havaların soğumuştur. Üşüyorsundur. Bir kazak giy üstüne, hastalanırsın. Biliyorsun sana hasta olmak yasak." Çeksene şu sarmaşığı kendine biraz daha dursa sesini boğacak korkuyorum. Seni seviyorum. Otları sökülmüş taş aralarıyım. Yarıklar içinde her yanım izmaritler, ayçiçeği kabukları ters dönüp ölmüş böcekler son yağmurlardan kalan boraz izleri almış otların yerini. Bakıp bakıp o taş aralarına bakıp bakıp sana "Çabuk eve gel sana birşey okuyacağım" diyorum. Aklımı yıkıyorsun. Seni seviyorum. Yağmura ve kara bayılıyor şairler. Doluya yüz veren yok ya da ben rastlamadım. Hadi gel doluya bir şiir yazalım yağmurdan kaçışına kışı kıskanışına iriliğine, sevilmeyişine bazen verdiği zararlara... Yazdığımızı yayımlamayız merak etme, söz. Yokuşu çıkamayışının çocukluğunun kokusu... Kaydırak elinde yolda kalışının kokusu... Bazen hırçın bir genç kız gibi oluşunun kokusu... Kızım mısın, annem misin etim-kemiğim-hücrelerim misin? Eriyişimin kokusu kaldırımlarda, sokaklarda, merdivenlerde... Söyleyeceksin söylemesine de, olmuyor işte. Ne de olsa korkağız ya sürünürsek yerlerde ya hayatımız aksarsa parasızpulsuz, evsizbarksız çöpsüzçulsuz ortada kalırsak ya kimse bakmazsa yüzümüze... Süperaktifler, hiperaktifler ve benzerleri gittikçe çoğalıyorlarmış mitoz ve amitoz çoğalmaymış. Susup, derin bir nefes alıyoruz. Çatlıyor üstünü örtmenin bastırmanın kozalakları. Seni seviyorum. Yıldız poyraz, poyraz yıldız sen gittin, dindi. Toprakları tırmalıyor ellerim gözlerim dağları küçültüyor hiç farkında değilim kafam yok ediyor mesafeleri. Nedeni belli. Batmadan dünya gözüyle bir bakalım, dedim Ay'a. İnan ki halim yok. Kolum, kanadım kırık. Bundan sonraki hayatımızdan ne bekliyorsun? Hepsini bir arada görürsen ne yaparsın? Çok oldu seni düşünmeye yaşamaya başlayalı. Çok sevecen karışıyorsun. Açığım sana. Köpek gibi özlüyorum. Acı çekiyorum, ama belli değil. Nefesin, adın gibi kokuyor. Seni seviyorum. Foça'da, belki de Gömeç'te. Bundan sonra kalbimin kaldığı yerde yaşamak istiyorum. Parçalanmış bir kalbi daha fazla parçalamak istemiyorum. Bu yüzden toz değmemiş Mayıs gelinciklerini toplayıp şurup yapacağım. Peki, tamam pembe gül şurubu da yaparım. İkisini karıştırıp bir damla limon damlatır üstüne, kıyına, içine dökerim. Bir gülgelincik şöleni istiyorsun, hissediyorum. Seni seviyorum. Aramızda bir ruh oluştuğunu farkettim. Hiç olmayacak şeyler soruyorum. "İstemem, istemiyorum, hayır." diyorsun. Hiç, ama hiç olmayacak birşey bu, doğru. "Nehir içimizde, deniz çevremizdedir." Kimindi bu? Hani birara tamamını okumuştuk. Doğru, Elliot'un. Afferin sana unutmamışsın. En kalitelisinden 5 kilo sızma zeytinyağı hakettin. Uğraştır beni zamanımı al söyleyip söyleyip vazgeçme tutma kendini seni seviyorum. Yatıp uyumak istiyorum, ama ne gezer. "Ben iyi bir okur sayılırım fakat kendimi senin yanında boş hissediyorum" diyorsun. Senden biraz daha yaşlıyım fark bu. Ne komik değil mi? Böyle durumlarda, halimden hem memnunum hem değilim. Gece yarımay ışığında kestim o kamışları oldu bir kere. Sana bulanıp gelen gömlek üstümde çıplak bedenimde. Tenimde tenin, bütün gün, bütün akşam. Geceleri çıkarıp seni giyiyorum. "Hadi evimize gidelim" Seni seviyorum. Sana yol kenarında açan kokulu bir sarı çiçek vereyim. Hemen çıkıp giden hemen açıp kalan hemen toprağını seven suyunu ve senin suyunu billura döndüren bir sarı çiçek... Aç açabildiğin kadar ak akabildiğin kadar... Bu hasretlik dayanılacak iş değil. Başım çevriliyor bir o yana bir bu yana. Gözünden akan yaş, içinden geçen benimkinin eşi. Kaç kere dilimin ucuna geldi. Namuslandım, diyemedim. Ayrılık büküyor belimi, yaşlılık değil, bir nedeni olmalı. Sızlıyor işte burnumun direği seni seviyorum. Şimdi de lavanta çiçeği toplamaya gidiyorum. Reçel yapacağım sana, yapayım da gör. Sabah erken toplamak gerekir bunu da sen bilmezsin. En geç l0'da evde olurum. Uyanmamış ol ki sabah uykuna reçel serpeyim. Lavanta çiçeği toplamaya... Deniz dibini gösterebilen rüzgâra soru sordurabilen güneşte terlemiş yanık okaliptüs (yani sıtma ağacı gülme, okumam sonra) pembesinden zor vazgeçen karabiber bizi, bizim gibi görse zeytin verecek o üç dört ağaç... Gözünün rengine dönüştürür gibi bakmıştın. Herkesin ufku ermez bizim yakınlığımıza uzaklığımıza da. Ne diyeyim bana harcadığın, harcayacağın iyi zamanın çok olsun. Gelincik gelincik kokunca rüzgâr iri yağmur tanelerini ışıldattıkça güneş sana doyamıyorum. Kim, seni senin kendini sevdiğin kadar sevdi? Hazmettin artık sürekli boşluğu. Elbet sallanacak geleceğe doğru bir sarkaç gibi. Çünkü, taşları da ürpertir yaşlı bastonların sesleri. Sokul bana ancak ölünce bırakırım. Seni seviyorum.

Süreyya Berfe
( 1943 -         )

Adam Sanat, Sayı: 197, Haziran 2002, S. 54-60





ŞİİR PARKI