SELİKA
Kayalıklarda dinlenen bir şarkıydık
yoksul adamlar bilirdi yüzümüzü
gittin niyetsiz bir şafakla söyleştin
ıslak pervazlarda gülüşün kaldı.
Yağmurdan önce saçların,
ateşte kızarmış güllerin vardı.
Sen susadıkça bir ceylan ölürdü apansız.
dilek ağaçları sökülürdü yamaçlardan.
Kıyısında dinlendiğimiz zerdali,
saraçlar çarşısında yakalanırdı.
Ruhunun ritmini sunarken kayışlara,
ben boğulurdum sen susadıkça.
Gözlerin ertelenmiş bir bahardı,
rıhtımsız gemilerin süslendiği.
Sarı divanlarda yasaklar,
açılmamış nevresimler ve muskaların vardı.
Durmadan yağmalanan bir şeydi akşamlar.
Kayalıklarda dinlenen bir şarkıydık
yoksul adamlar bilirdi yüzümüzü
usulca dağlara çektiler bizi
bilmediler / bilmesinler,
hangi gülün kokusundan zehirlendiğimizi.
Kime yenilmeliyim söylemiyor toprak
papatyaların kehanetinden yorgunum
yorgunum yüzüme defnedilen mahşerden
niyedir bilmiyorum ama;
geceyarısı şeytan deresine vuran,
ayışığına teslim ediyorum seni.
İlk defa kendimi yenmekten dönüyorum.
kendime gelirken senden gidiyorum.
yüzün silinmiyor akşamlarımdan.
ellerimde ayrılıkların esmerliği varken,
sen de git, Selika git,
kendini de götür giderken.
Şeref Bilsel ( 1972 - )
|