EMPRESYONİST AŞK Klasik, huzurlu aşklara inanmıyorum. İdeal güzellik, ışık, denge aramıyorum. İhtiras, heyecan, ölüm, ifadesizlik, Sonbahar ve geceler de ilgilendirmiyor. Delecroix romantikliğini de istemiyorum. Aşk konu değil, işin özü; siyah ve gri, Koyu açık renkler, kontrastlar önemli. İhmal edilebilir perspektif derinliği. Senin her an değişen görünüşün gibi, Durmadan değişir benim duygularım. İnsanlar ve ışık meşgul ediyor beni, Gözüme ilk çarpan senin doğallığın. Tasvir tarzım senden algıladıklarım. Gölgeler, renkler, tonlar, güzelliğin, Yapraklar ve çiçekler düşmüş üzerine. Duygularım sularda, ışıklarla titreşir. Monet’e, Renoir’a özeniyorum artık. Gelinciklerle, tepelerde sevişmeyi, Seni okurken, yıkanırken seviyorum. Konturlarımız yok, ışıkta eriyoruz. Renklerimiz kabarmış köpük köpük. Doğa ile bütünleşip, kaynaşıyoruz. Yaşamak sevinci ve güneşle doluyoruz. Kelebek benekler uçuyor üzerimizden. Hüzünlere kapılmayan aşıklarız, Edgar Degas resimleri yapmıyorum. Tiyatro dünyası, Paris kahveleri, Ev içi yaşantılar, insan uğraşları, Artık hiç ilgilendirmiyor beni. Rodin gibi kadın anatomisi de, İhtirasımı, heyecanımı yansıtmıyor. Cézanne’nın silindiri, konisi, küresi, Aşkımın geometrik izahı değil. Gauguin gibi gezgin, dağınık yaşıyorum. Kural dışıyım tümden artık, pek naifim. Renk, ışık, gölge yok, egzotik tatlardayım. Van Gogh’un kırmızı, sarı, yeşil renkleriyle; Sınırsız ve korkunç ihtiraslarımı anlatıyorum. Fırtınalı ruhum, dramatik çalkantılarda, Umutsuz seslenişlerde, asabi dokunuşlarda. Sarılarım, güneşin rengi bile değil artık, Hiddetimin rengi olmuş; ışığım ise gizemli. Lautrec gibi, hayat kadınlarına üzülmüyorum. Donuk değil mavilerim,morlarım,kırmızılarım... ERTUĞRUL BOZKURT Mayıs 2004