NAMIK KEMAL'E DAİR DÜŞÜNCELER

I.

Namık Kemal, Abdülhak Hâmid'e yazdığı bir mektupta: "Asıl müceddit Şinasi ile sensin, ben, ikinizin arasında bir hatt-ı ittisalim" der. Bu asil tevazu, bütün bir yanlışlık silsilesinin başlangıcı olmuştur. Hakikatte asıl yenilik onunla başlar, ilk ve esaslı zaferini onunla kazanır. Şinasi, olsa olsa bir hareket noktasıdır ve her başlangıç gibi müphemdir. Bu donuk ışıklı ve kendi üstüne kapanmış adam, şüphesiz etrafındakilere çok tesir etti. Fakat onda bütün cemiyet üzerinde derhal tesirini gösteren, kitleyi birdenbire elektriklendirmiş gibi altüst eden o büyük ve sari kuvvet eksikti.

Namık Kemal, devlet iradesiyle ve sırf imparatorluğu takviye için başlayan yenilik hareketine bütün milli hayata şamil olan bir mânâ vermiş ve hatta bu mânâyı kazanabilmesi için onu başladığı noktanın aleyhine çevirmiştir. Garpçılığı devlet binasının dışına vurulmuş bir badanadan, gayesi cemiyetin bünyesini değiştirmek olan şuurlu bir hareket haline getirmiştir.

II.

Namık Kemal'i anlayabilmek ve onun hakkında iyi hüküm verebilmek için cemiyet hayatımıza getirdiği anafikri bulmak lazımdır.

Bugün kullandığımız bütün mefhumlar, Şinasi ile onundur ve bilhassa onundur. Fakat onun şahsiyetini sert vurulmuş bir mühür gibi taşıyan kelime, hürriyet kelimesidir. Namık Kemal, hürriyet kelimesinde tıpkı Arşimed'in manivelası gibi yaşayışımızı altüst edecek bir esas bulur. Başka hiç bir meziyeti olmasa, sırf bu kelimeyi ilk defa olarak bu cemiyetin içinde bu kadar aşkla, bu kadar gür sesle ve bu kadar sık olarak kullanmış olması onu tarihimizin en büyük ve en istisnai hadiselerinden biri yapınağa kifayet eder.

Bütün beşeri faziletler hürriyet'ten gelir. İnsanlığın biricik asalet kaynağı odur; asıl büyük yapıcı, ibdaa giden altın kapı hürriyettir. Hürriyet, mesuliyetin başlangıcıdır ve insan, kendi kendisine idrak ettiği mesuliyetler sayesinde şerafetini kazanır.

Bu gülünç olmaktan hiç bir zaman çekinmeyen, konuşacağı yerde her ağzını açtıkça gürleyen adam, bugün tenkidin mânâsız bir ısrarla yakasına sarılıp pazar pazar dolaştırmağa çalıştığı bu büyük muharrir, ilk def'a olarak bütün şarkta esir ordularına hükümranlık etmenin ve esir sürüsü yetiştirmenin bir meziyet olmadığını, hakiki faziletin mütekabil mesuliyetlerle birbirine bağlanmış fertlerden müteşekkil bir cemiyet uğrunda yaşamak olduğunu söyledi. İhtiyar Asya ve bütün şark, bu resûl kelâmını onun ağzından ilk def'a duyduğu günden beri sarsıntı içindedir.

III.

Namık Kemal, bizde nadir görülen faziletlerden birine daha sahiptir: Onun kayıtsız ve şartsız olarak fikrinin adamı olduğunu söylemek istiyorum. Eski şiirimiz karşısındaki vaziyeti bunu çok iyi gösterir. Dil, şiir anlayışı, tasavvufi ve hikemî mazmunlara olan iptilası, velhasıl bütün zevki onu eskiye bağlıyordu. Hemen denebilir ki, Avrupalı şiirle hiç temas etmemiş ve onu anlamamıştı. Bununla beraber, her fırsatta eskiye hücum etti.

Tahrib-i Harâbât ve Takib'de bu hücumu haksızlığa kadar götürdü. Bazı tenkit eserlerinde bunu da geçti, adeta yırtıcı oldu. Ve bütün bunları, her hamlesinin asıl kendine doğru olduğunu bile bile yapıyordu. Tahrib-i Harâbât'ı okurken, daima gözümün önüne tımaklarını etine geçirmiş bir adam gelir. Zayıf bulduğunu bildiği bir noktada, kendi kendisini yenmenin verdiği lezzet, baştan aşağı bu eserleri doldurur.

İlk münekkidimiz odur; zaten bugünkü fikir ve sanat hayatımızın her şubesi onunla başlar. Tenkidi, romanı, tiyatroyu edebiyatımıza getiren odur. Fakat asıl insanı şaşırtan makaleleridir. Asıl onları okurken tecessüsün, hüsnüniyetin, cemiyet görüşünün nerelere kadar gittiğini, nasıl bütün bir hayatı kavradığını anlar ve şaşırırız. Hemen her hayat köşesine bu yapıcı iştiha sokulur, münakaşa eder, misâl gösterir, ufuk açar, milli ayıplarımızı teker teker sayar. Realist görüşün seçtiği basit çareleri önümüze döker. Ve okuyucusunu safvet ve kudretine hayran ederek bahsi bitirir.

IV.

Kuvvetlerini bu kadar geniş bir sahaya ve bu kadar cömertçe dağıtan bir adamın sathî kalması kadar tabii bir şey olamaz. Namık Kemal sathîdir; fakat kütle gibi, çocuk gibi sathîdir. Yani derinliğin yokluğundan gelen eksikliği, safiyeti ve imanı ile her an yenilemesini bildiği heyecanıyle ve nihayet bütün hayat tezahürlerine koyduğu o şahsi ifade ile tamamlar. Bu bakıma göre hiç bir üslup, Namık Kemal'inki kadar canlı değildir. Biz bugün onu eskimiş, fazla süslü, hatta gülünç bulabiliriz, fakat hayatla doğrudan doğruya temasa gelmekten doğan bir sıcaklığı bizde uzun zaman ikinci bir varlık gibi konuşan sâri bir tarafı olduğunu inkâr edemeyiz. Fakat ne olsa, bu üslûptaki canlı tarafı, bizim bugünkü hüviyetimizle kavramamız kabil değildir.

Muayyen bir kültür seviyesine gelmiş, Namık Kemal'in müjdecisi olduğu hayatın iç meseleleriyle karşılaşmış, onu memlekete sokmağı ümit etmediği şeylerle beraber, tabii hayatının parçaları şeklinde tenkide alışmış bir nesil için bu güçtür. Onun hakiki canlılığını ve ehemmiyetini anlamak için, düşünce hayatına bu eserlerle gözünü açanların üzerinde bu eserin yaptığını düşünmek lazımdır. Kim bilir ne ufuk açıcı bir darbe, ne sersemletici bir aydınlıktı. Genç Abdülhak Hamid, genç Fikret, genç Hüseyin Cahid ... Ve bizden evvel gelen ve dün, bugün iş başında gördüğümüz her türlü meslekten birkaç nesil, hep fazilet ve memleket aşkını bu gür kaynaktan içtiler.

Hiç bir şey bize, bugünkü fikir ve sanat dünyamıza, ne kadar uzak yollardan geldiğimizi, bu eser kadar vuzuhla gösteremez. Bu mesafeyi göz önüne getirdikten sonra, Namık Kemal'i okumak lazımdır. O zaman daha yirmi beş yaşından itibaren aldığı o peygamberane jeste, o muazzam vekara nasıl hak kazandığı görülür.

AHMET HAMDİ TANPINAR
Oluş, 1 İkincikânun (Kasım) 1939, S. 5 -6

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI