1994’te aramızdan ayrılan Oğuz Tansel benim için “edebiyatımızın
sessiz emektarları”ndan biridir.
Buradaki “sessiz emektar” sözünü açıklamam gerekiyor. 1990 lı yılların başlarında Dünya Kitap dergisinde “Edebiyatımızın Sessiz Emektarları” başlıklı bir yazı dizisine başlamıştım. Amacım, edebiyatımıza
emeği geçmiş ama çeşitli nedenlerle üzerlerinde durulmamış, yaşarken
değerleri yeterince bilinmemiş, ölümlerinden sonra da neredeyse unutulmuş edebiyatçıları gündeme getirmekti.. İlk ağızda 30 kadar ad saptamıştım. Bunlardan biri de Oğuz Tansel’di.
Tansel'in adıyla, daha doğrusu şiiriyle ilk kez ne zaman karşılaştığımı tam olarak hatırlayamıyorum. 1950”li yılların sonlarında, şiire merak
sardığım, şair olmaya heveslendiğim dönemde Varlık ve Yeditepe dergilerini okurken Tansel’i tanımış olabilirim.
Kesin olarak hatırladığım ise Tansel'le Hüseyin Karakan'ın
l958'de yayımlanan Şiirimizin Cumhuriyeti adlı iki ciltlik seçkisinin
ikinci cildi olan ve Yeniler alt başlığını taşıyan kitap aracılığıyla tanışmamdır. Ne ilginç ve gariptir ki Karakan da “edebiyatımızın sessiz emektarları”ndan biri olarak kaldı. Oysa, hazırladığı bu iki seçki bana ve benim kuşağımdan pek çok şaire 20. yüzyılın ilk yarısındaki şairlerimizi ve
şiirimizi tanıtmış önemli birer kaynaktılar.
Karakan’ın seçkisi sayesinde Tansel’le ilk ilişkiler kuruluyor. Seçkide yer alan yaşam öyküsü bana ilginç geliyor. Konya'nın Bozkır ilçesinin,
Meyre köyünde dünyaya gelmiş. Ancak Büyük Atlas'taki Türkiye haritasına bakıp Bozkır'ın yerini saptıyorum ama Meyre köyü yok. “Torosların eteklerinde bir köy olmalı" diye düşünüyorum. Bir lstanbul çocuğu olarak kitabi bilgilerimle ne kadar düşleyebilirsem. düşlemeye çalışıyorum Meyre köyünü. Öte yandan dikkatimi çeken bir ayrıntı var: Tansel ortaokulu Davutpaşa Ortaokulu’nda, liseyi Pertevniyal Lisesi'nde okumuş. Bir başka deyişle İstanbul’da.
İstanbul'un bu iki eski ve köklü okullarını biliyorum. Üstelik liseyi
Pertevniyal Lisesi'nde okumuş biri olarak beni etkiliyor bu ayrıntı. Benden 25 yaş büyük bir şair ağabeyle aynı liseden olmak! İlk bakışta fazla
duygusal bir bağ olarak görülebilir ama benim Tansel’e ilgi duymamda
etkili olmuştur. İşte bu yüzden de konuşmamın başlığını "Bendeki Oğuz
Tansel" koyma gereksinimi duydum; çünkü anlatacaklarımın çoğu kişisel izlenimlerim ve düşüncelerimdi.
Karakan'ın seçkisine dönelim. Seçkide Tansel'in “Mayku” ve “Düşsel Gezi ll” başlıklı iki şiiri var. Açıkçası bu şiirler bana pek bir şey söylemiyor. Daha doğrusu Tansel'in şiiri konusunda beni bilgilendirmişyor. 1953'te yayımlanan Savrulmayı Bekleyen Harman'ı nereden bulup okumalı? Sonunda dergilerde yayımlananlar ve seçkilerde bulabildiğim kadarıyla yetinmek zorunda kalıyorum.
1962’de Gözünü Sevdiğim adlı şiir kitabı yayımlanıyor ama ne yazık
ki kelimenin tam anlamıyla atlıyorum bu kitabı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam benim gibi birçok kişi, daha doğrusu şair ve eleştirmen de atlıyor bu
kitabı. Tansel benim için hâlâ bir “meçhul" ama aynı zamanda da adını
çok iyi bildiğim ve merak ettiğim bir şair. Unutulmaması gerekirken
unutulmuş, pek yakınlık kurulmamış bir akraba sanki; arada bir buruk
bir hatırlayışla anılan biri...
Yıl 1964 ya da 1965 olmalı. Konya’nın Kulu ilçesi, Beşkardeş köyünde yedek subay öğretmen olarak askerliğimi yapıyorum. Fırsat buldukça Konya'ya “iniyorum". Burada fakülteden ya da Çapa’dan öğretmen arkadaşlarım var. Bunlardan ikisi Bilhan ve Toros Uluçay çifti. Konya'ya indiğim bir gün Toros’u görmeye gidiyorum okulunda. Ögretmenler odasında konuk ediyor beni. Öğretmenler arasında gözümün ısırdığı biri var. Ben daha sormadan Toros beni tanıtıyor ve bana dönüp: “Oğuz Tansel hocamızı tanırsın her halde?" diyor.
İşte Tansel'le tanışmam böyle beklenmedik bir anda ve benim için
böyle masalsı bir hava içinde gerçekleşiyor. “Masalcı Baba”yla da ancak böyle masallardaki gibi bir rastlantıyla karşılaşılabilir. Ne yazık ki o gün kendisiyle yeterince konuşup görüşemiyoruz ve daha sonra da görüşme fırsatımız olmuyor.
1970 yılının başında Tansel'in Metin Eloğlu ile birlikte kaleme aldıkları Bektaşi Dedikleri adlı kitap yayımlanıyor. Kitabı almayı savsaklıyorum ve ancak l977’deki ikinci baskıyı alabiliyorum. 1970'li yılların sonlarındaki o bunaltıcı dönemde Bektaşi Dedikleri benim için ferahlatıcı bir rüzgâr oluyor. Fıkraları okudukça Tansel ve Eloğlu'nun Bektaşi dünyasını bilinçli olarak gündeme getirdiklerini düşünüyorum. Bu da bir ip ucu Tansel için.
Sonunda. l986 yılında Tansel’in Sarıkız Yolu başlığı ile toplu şiirleri yayımlanıyor. Böylece ilk kez Tansel'i baştan sona okuyorum. Şiirleri
ilk kez 1937’de yayımlanmış. Kuşkusuz bunun bir öncesi, hazırlık ya da ilk denemeler dönemi de var.
İlk izlenim şu: Tansel'in şiiri “Garip" hareketine uzak 1940 Toplumcu Gerçekçi Kuşağına daha yakın. Savrulmayı Bekleyen Harman'daki şiirlerde doğa ağır basıyor. Halk şiiri geleneğinin yeni bir yorumu.
Emeğe saygı. Yine de bu şiirlerin temelinde ya da arka düzleminde başka bir şey var ama ne?
Gözünü Sevdiğim’de çizgisini sürdürüyor Tansel ama yergi ve alaysama da giriyor işin içine. (1993’te Türk Yazınından Seçilmiş Yergi Şiirleri adlı seçkime bu özelliğini yansıtan “Aydın Oğlu Aydın" başlıklı şiirini almayı unutmuyorum. Buna karşılık Metin Celâl'le birlikte hazırladığımız ve 1998'de yayımlanan Çağdaş Türk Edebiyatında 199 Şairden
199 Şiir adlı seçkiye Oğuz Tansel'i alamıyoruz ve içime dert oluyor.)
Gözünü Sevdiğim'i okurken yine aynı tebelleş düşünce: Tansel şiirinin temelinde ya da arka düzleminde başka bir şey var ama ne?
Bu şiirler bende çağrışımlar yapıyor: eskil bir dünyanın yeni sesi gibi geliyor bana. Şiirlerde yalnızca doğa yok, doğayı seven ama doğayla didişerek barış içinde yaşamak isteyen, doğaya bir insanmış gibi davranan bir insan anlayışı da var.
Derken yavaş yavaş gizini çözüyorum Tansel şiirinin. Tansel şiirinin
temelinde ya da arka düzleminde Sümerlerden, Hititlerden gelen eskil
Anadolu uygarlığı var. Anadolu halklarının birbirine devrolan uygarlıklarının kültürü var. Üstelik komşu uygarlıkların Anadolu uygarlıklarına etkisiyle ortaya çıkan geniş bir kültür coğrafyası var.
Eskil Anadolu ve Ortadoğu uygarlıklarının şiir alanındaki ortaklığını görmek isterseniz Talât Sait Halman’ın çevirip derlediği şiirlerden oluşan ve 1974 yılında yayımlanan Eski Uygarlıkların Şiirleri adlı seçkiye bir göz atmanız yetecektir.
Ayrıca Sait Maden'in çevirip derlediği şiirlerden oluşan Şiir Tapınağı (*) (1985) ve Erdal Alova'nın çevirip derlediği şiirlerden oluşan Antikçağ Anadolu Şiiri Antolojisi (2003) adlı seçkiler de Tansel'in şiirini değerlendirmede yardımcı olabilir.
Tansel'in şiirinde Latin ve Yunan mitologyasının, söylencelerinin
etkilerini de görebiliriz. “Destancı baba“ Homeros’un, çobanıl şiirin ustası Vergilius’ıın soluğunu da bulabiliriz.
Ne var ki bütün bunlar bir etkilenme ya da öykünme şeklinde yansımaz şiirine. Tansel, az önce değindiğimiz gibi, Anadolu kültürünün,
daha özellikli söylersek Anadolu halk kültürünün birikimini kendi süzgecinden geçirerek bir bileşime ulaşmıştır. Bir halk bilgesinin, bir kırsal kesim insanının doğasından kaynaklanan bir sezgiyle kurmuştur şiirini. Elbette bu şiirin iskeletini Tansel’in aydınca bakışı ve çağcıl kültürü, toplumcu-gerçekçi dünya görüşü oluşturur.
Geleneksel Anadolu kültürü, eskil Anadolu şiiri Tansel'in ilk iki kitabında hep alttan alta kendini duyumsatır. Dağı Öpmeler(1999) adlı kitabında ise kaynaklarına son bir teşekkür gibi yazdığı şiirleriyle açıklık
kazanır.
Dağı Öpmeler’deki Antalya izlekli sekiz şiirde Bellerophon, Anphilos, Hektor, Troy gibi eskil Anadolu kültürünün adlarına rastladığımız gibi bizim kültürümüzle ilgili adlara da rastlarız.
Fransız yazar Pierre Louys'nin yarattığı söylencesel Bilitis'le ilgili
uzun şiiri yine aynı kitapta yer alır. Bu şiir bile Tansel’in birikimini gösterdiği gibi, Yunan mitologyası ve eskil Yunan şiiri konusundaki donanımının da bir kanıtıdır.
Bence Tansel'in en özgün yanı aynı kara parçasında boy atan eskil
uygarlıkların şiiriyle halk şiirimizin bir bileşimini yapmış olmasıdır. Bu
şiirde insancıllık, barışçılık, özgürlükçülük, toplumculuk damarları sonunda bir ana damar olarak birleşir.
Ayrıca Refik Durbaş’ın deyişiyle Tansel'in şiiri bir “Masalcı Baba"
şiiridir. Tansel'in derleyip edebiyatımıza kazandırdığı masallar ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. Ben yalnızca “bendeki Oğuz
Tansel"i bir başka deyişle sadece şair Oğuz Tansel’i kendimce yorumlamaya çalıştım.
Bilebildigim kadarıyla öğretmen, eş, baba ve arkadaş olarak da Tansel'in anlatılacak çok yanı var ama elbette bu kendisini yakından tanıyanların üstesinden gelebileceği bir iş.
Ne mutlu ki çocukları, yakınları, edebiyatçı dostları ve edebiyat
dostları edebiyatımızın bu “sessiz emektarı"nı ölümünden sonra da yaşatıyorlar.
Sözlerime son verirken bir dileğimi de sizlere iletmek isterim... Oğuz Tansel konusunda çok yararlandığım Üç Kanatlı Masal Kuşu Oğuz
Tansel kitabını hazırlayan Metin Turan’ın söz konusu kitabı genişleterek
yeniden baskıya hazırlamasını dilerim.
Ayrıca her başvurduğumda Tansel konusunda beni bilgilendirmek
inceliğini gösteren kızı Aysıt Tansel’e ve bu geceye emeği geçen herkese
ve beni dinlemek sabrını gösteren sizlere teşekkür ederim.
(*) Sait Maden söz konusu seçkisini genişleterek insanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni genel başlığı altında yeniden yayımladı: Yeryüzü Şiiri ( 1998). Yeryüzü Destanları (1998), Gılgamış Ölümsüz Yaşamın İzinde (2007)
ERAY CANBERK
7 Aralık 2007, ODTÜ Kültür Kongre Merkezi,
“Barışın Ozanı Oguz Tansel" başlıklı anma toplantısı

ŞİİRLERİ