CAHİT SITKI TARANCI'NIN BİR MEKTUBU

Türk edebiyatının en saygı uyandıran ve sevilip yaygın olarak okunan şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı ömrü boyunca şiire ve Türkçenin şiirde ses olarak kullanılışına büyük önem vermiştir. Şiir onun hayattaki en büyük ihtirasıdır ve Ziya'ya Mektuplar'da sık sık adı geçen Şevket Hıfzı (Rado) Şiirler Bir Başlangıcın Hikâyesi (İstanbul 1970) adlı kitabında, kendisinin günlük yazılar ile tükenirken, şiiri ön plâna alan Cahit Sıtkı ve Ahmet Muhip'in geliştiğini belirterek şöyle der:

"Artık şiir yazmıyor, şairlikten yavaş yavaş uzaklaştığını hissediyordu. Gündelik fıkra yazmak tüketici bir işti ve şiir yalnız kendisine sadık kalanlara bağlanıyordu.”

Cahit Sıtkı gerçekten bu ihtirasa sahiptir. Evlenmek üzere olan arkadaşı Ziya Osman'a, eğer eşi şiir yazmasını engellerse, onu boşamasını tavsiye edecek kadar şiirin rakip tanımadığını hatırlatır.

"Ben titiz bir okuyucuyum, şair bana duygusunu, düşüncesini, tasvirini duyurabilmelidir” (21.1.1943 tarihli mektup, s. 180) diyen Cahit Sıtkı, şiiri ne kadar ciddîye aldığını : "Şiire dört elle, kollarının olanca kuvvet ve aşkıyla sarılmak lâzım. Şiir, insanoğlunun ruhundaki her suale, bülbül sesiyle, acı veya tatlı, yanık veya şen cevap verebilecek bir kudrettedir, yeter ki o tele dokunmasını, ondan istediğin nağmeyi çıkarmasını bilesin” (29. II .1942 tarihli mektup, s. 168-169) cümleleriyle ortaya koyar.

14.12.1942 tarihli mektubunda da "galiba içime cemre düştü” der ve yazdığı şiirlerin kabardığından bahsederek : "Bu şiirlerde bilhassa hayat dozunu yakalamaya çalışmaktayım. Hayatla şiirin daha sarmaşdolaş, birbirini seven, sevecek (!) karıkocalar gibi yekvücut olmasını istiyorum. Şimdiye kadarki şiir davranışımdan anlamış olacağın gibi, bu işi serhadlerine kadar götürmeye azmetmiş bulunuyorum. Arasıra seni yadırgatan sesler çıkarıyorsam, bunu da, kucaklamak istediğim şiir dünyasının kalbimdeki şiir aşkı kadar geniş ve hudutsuz olmasına bağışlamalısın. En yaşlı şair kadar olgun ve kâmil, en genç şair kadar hattâ ondan da taze ve yeni olabilmek, ne yalan söyleyeyim, şiir ihtiraslarımın başında gelmektedir. Zaten bu gayreti mısralarım arasında sezmek pek güç olmasa gerek. Her felâketi, mihneti, sevinci, saadeti, dünyanın en büyük hadiselerinden, en küçük vakalarına kadar her şeyi, şiir için bir vesile telâkki ediyorum” (s. 173) diyerek ihtirasını bir defa daha açıklar.

Şiiri böylesine ciddîye alan, hayatla şiiri sarmaşdolaş etmeye çalışan, "ben (.. .) bütün şiirlerimde söylediğim şeyden ziyade onu söylemek, Türkçeyi hoşnut ve şâd edercesine söylemek peşindeyim” (s. 157), "şiirde istikbâl bu meziyetle kaimdir” (s. 157) diye sonsuza ulaşmanın anahtarını görmüş olan Cahit Sıtkı'nın ana diline olan sorumluluğu gerçekten saygı uyandırıcıdır : "Türkçenin ses vekâleti bizim uhdemizdedir” (s. 127) der.

Cahit Sıtkı bu sorumluluğu ilk şiire başladığı günlerde hissetmiş olmalı. Anne ile babası onu daima başarılı bir öğrenci olarak görmek istemişler, belki babası biraz da sertçe davranmıştır. Hayatı en güzel silâhı olan Türkçenin sesi ile geleceğe aktaran Cahit Sıtkı, taparcasına bağlı olduğu annesine "Anne ne yaptın” başlıklı şiirinde "neden doğurdun” diye serzenişte bulunur. Çeşitli şiirlerinde annesine olan sevgisi hissedilir, babasına karşı kırgınlığını ise "Gariplik”te anlatır:

Babam kırdı beni ilk önce babam
Dosttan gördüm kahrın daniskasını
Nankör çıktı iyilik ettiğim adam
Sevdiğim kız da savdı sırasını

Cahit Sıtkı iyi, aile duyguları güçlü bir gençtir. Evlâtlar babaları gibi olmadığından, Cahit Sıtkı da kendi hayat çizgisini çizecek güçte bir şahsiyet olduğundan, babasının isteklerini olduğu gibi karşılayamaz. Aralarında ne tür konuşmalar geçti, hangi mektuplarda bunlardan söz edildiğini şimdilik pek bilmiyoruz. Şairliği kadar insanlığı ve dostluğu da gelişmiş, mükemmel şahsiyet aileye büyük önem verir ve onları sever.

Kız kardeşi sayın Nihal Erkmenoğlu'nun Türk Dili'nde yayımlanmak üzere verdiği, bazı parçaları daha önce bazı yazarlarca zikredilmiş, ama bütün olarak çıkmamış 15.12.1929 tarihli mektubunda genç Cahit Sıtkı'nın mizacı, ihtirası ve hayattan bekledikleri dile gelmektedir. Anne ve babasına, kendisini kabul ettirmek isterken kullandığı heyecanlı dil, inandığından vazgeçemeyeceğini ve tek ihtirası şiir uğruna, ne pahasına olursa olsun çalışacağını, nazik ama katî ve anne ve babasını kırmadan anlatmaya çalışır. Yıllar sonra, bu mektubu okurken onun ne kadar haklı olduğunu anlıyoruz.

"Siz haldeki saadetten mesulsanız, ben istikbâldeki şöhretimizi hazırlıyorum” cümlesini okurken, babası acaba bu müjdeyi hissetmiş miydi, yoksa, oğlunun niyeti onun hayallerine uymadığından başını mı sallayarak kırıklığını, öfkesini ifade etmişti.

Bu mektubu okurken ailesine, milletine bağlı gence saygı duymamak mümkün mü? Ama, biz bu mektubu, dediğini yapmış, verdiği sözü tutmuş, Cahit Sıtkı Tarancı'nın gençlik mektubu olarak okuyoruz. Hayatlarının başında bütün iradelerini kendilerine çizdikleri yolda sarf edecek gençler için bu mektup her halde bir örnektir.

15.12.1929

Muhterem Babacığım ve şefkatli Anneciğim,

Mektuplarınızı nedamet gözyaşlarıyla kirlettikten sonra vicdanımı da sevinç gözyaşlarıyla temizce yıkadım..

Oğlunuzu teselli hususunda gösterdiğiniz ihtimam, serdettiğiniz deliller bana anlattı ki yüksek ve asil kalbli anne ve babaya mâlik olmak da başlı başına bir saadettir.

Seciyesinin hayranı ve takdirkârı olduğum aziz ve biricik babacığım, nasıl ki Gazi'nin nutku Türk gençliğine düstur oldu, sizin de: "Benim senden pek büyük ümitlerim vardır... Bu ümitlerimin boşa çıkmamasına gayret et, hayatta her şeye gül, neşeli ol, insan ol..." sözleriniz içimde doğan yeni çocuğa, yeni gence hayat alfabesi, mücadelede muvaffakıyet, dünyada saadet düsturu olacaktır... Şefkat ve muhabbeti bana her şeyden elzem sevgili ve şeker anneciğim, yaşamak bütün ağırlığıyla sırtımı çöktürdüğü anlarda belimi doğrultabilmek, yeni bir hamle ile yeni bir dövüşmeye atılabilmek için mektubunuzu okuyacağım, ondaki cesaret, azim ve sebat aşısı benden yeni bir kahraman yaratacaktır..

Gelecek nesiller bir Pirinççizade ailesinin var olduğunu bilecekler ve bu ismi hürmet ve takdirle anacaklardır...

Siz haldeki saadetten mesulsanız, ben istikbaldeki şöhretimizi hazırlamakla meşgulüm...

Para kazanmak! Nasıl olsa ekmeğimi çıkarabilirim... Ne diyorum, bir şey yapmak, ölmez, yıkılmaz bir abide yaratmak, işte şair mefkûresi...

Şairlerin açlığı bile ne kadar büyük olduklarına delil değil mi? Hakikî şair ahlâksız değildir, faziletin ta kendisidir... Şair kafasında ticaret usulleri, para kazanmak için türlü türlü kurnazlıklar yer alamaz...

Şair ebediyet için çalışan bir çıraktır. Hoş babacığım, bir gün gelecek ki — ah ondan evvel ölmezsem eğer — oğlunuzun şairliğiyle iftihar edeceksiniz... Sizin faziletlerinizi, cesaret ve kahramanlığınızı, sizin de anneciğim, hassasiyetinizi, inceliğinizi küçük şahsımda cemettikten sonra beni çıkacağım tepeye tırmanmaktan kim menedebilir? Bende bu iman olduktan sonra, sizler beni teşyî ettikten sonra bu muvaffakıyet bana mev'ûd sayılamaz mı ?

Aslan babacığım. Ümitleriniz boşa çıkmayacaktır... Sizin hakkımdaki ümitleriniz benim mefkûremdir... Mefkûremin peşinden gitmek ve onu varlığımın esrarlı lâboratuarında eritmek, işte hayatta yapacağım ve şüphesiz de muvaffak olacağım...

Müşfik anneciğim, oğlunuzun mesut olacağını göreceksiniz... Siz bu saadeti arzu ettikten sonra, husule gelmemesinde mâna yoktur. Kardeşlerimle beraber dünyada seveceğim anne ve babacığım, oğlunuzun fikirlerini hakîr görmeyin... Sizlerin pâk ve ulvî kalbinizin yabancısı olan elîm ve korkunç duygular bazı kalplerde yetişen yegâne mahsul olur.

Babacığım hayatta muvaffakıyet yalnız aç kalmamakta değildir... Asıl muvaffakıyet göçüp gittikten sonra ardında bir eser bırakmaktadır... Bu eseri meydana getirmek için saadeti memnu telâkki etmeli..

Benim de çizilmiş bir mefkûrem vardır... Ben her şeyden evvel yaşamış olduğuma delil olmak için bir eser meydana getireceğim, nâmımızı, memleketimizi ve nihayet nâmımı yükselteceğim...

Niçin böyle bir şey yapmağa karar verdim? Geçen mektubumda bahsettiğim çirkinlik vesairenin benim için arzu ettiğim saadetin memnu olduğunu gördüm... Maddî şeylerden haz almadığımı, sahtekârlıktan, dolandırıcılıktan, yalancı hedefler için didinmekten zevk almayacağımı anladım... Benim için yaşamak bir saadet değil, mütemadi bir say ve gayret demektir... Mektepteki sevemediğim derslere çalışmak değil, mefkûremin esrarını anlayabilmek için sarf edeceğim gayrettir... Zannedersem ne deliyim ve ne de çocukça şeyler düşünecek bir yaştayım! Vaktinden evvel acı bir surette pişmiş bir meyveyim ki varlığımda toplanan lezzeti şiirin ilâhî kalbinde göstereceğim... Babacığım, oğlunuzun insan olmasını istemiyor musunuz? Merak etmeyiniz, arzunuz yerine gelecektir.

Anneciğim, oğlunuzun gülmesini istemiyor musunuz? Gülecektir.(1) ve bu sefer samimi olarak gülecektir... Sevgili ebeveynimle böyle ciddî meseleler üzerinde münakaşa etmek ne tatlı ve eğlenceli! Hürmetle ve uzun uzun ellerinizi öperim, aziz, şefkatli, emsalsiz anne babacığım.

Cahit

(1) İtalikle dizilen harflerin altına mektupta ikişer çizgi çizilmiştir.

PROF. DR. İNCİ ENGİNÜN
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Mart 1987, S: 423, S. 163-166


ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI