Hekimoğlu İbrahim, Fatsa'nın Yassıtaş köyünden, 1900'lü yılların başında yaşamış efsanevi bir eşkıyadır. Hikayesi, 1876 harbi muhacirlerinden Gürcü Sefer Ağa'nın değirmeninde çalışırken başlar. Sefer Ağa'nın güzel kızı Fadime ile Hekimoğlu'nun konuşmasını gören Fadime'nin nişanlısı Seyyid Ağa'nın yeğeni Yusuf, durumu Seyyid Ağa'ya ihbar eder.
Bu meseleyi konuşmak üzere Seyyid Ağa'nın evine çağrılan Hekimoğlu, kendisini silahına davranan Yusuf'u daha hızlı davranarak öldürür. Yeğeni öldürülen Seyyid Ağa'nın ve diğer muhacirlerin intikam alacağını bilen Hekimoğlu, soluğu dağda alır. Kısa süre sonra kendisine yeğenleri Büyük ve Küçük Mehmet ile çocukluk arkadaşı Gedik Halil katılır ve dört kişilik Hekimoğlu Çetesi kurulur.
Kumru'dan Niksar'a geçerek birkaç baskın ve fidye ile para sıkıntısından kurtulurlar. Bir yıl içinde on bir kişilik bir çete haline gelir ve hükûmet için büyük bir bela olurlar. Hekimoğlu, Tokat, Zile, Niksar, Ünye, Fatsa, Kumru ve Akkuş arasındaki geniş arazide istediği gibi at koşturur, zaptiye kuvvetleriyle girdiği çatışmalardan kolayca sıyrılır.
Bir süre sonra Gürcü Seyyid Ağa ile Hekimoğlu arasındaki kan davası etnik bir kavgaya dönüşür. Hekimoğlu, Gürcü muhacirlerin hasmı olurken, Türkleri kollayan ve koruyan bir kişi olarak tanınır. Kendisini ele geçirmeye çalışan muhacirlerden Tahmasoğlu Hulusi Ağa'yı da bir çatışma sırasında, adeta kendisiyle bütünleşen **"aynalı martin"**iyle tek kurşunla öldürünce ünü daha da artar.
Seyyid Ağa'nın yeğenini öldürmesiyle birlikte, muhacirlerin baskısıyla jandarma ve gönüllüler tarafından amansızca takip edilmeye başlanır. Hekimoğlu, kendisini ele geçirmeye çalışan kuvvetleri uzun süre meşgul etmeyi başarır.
Bunun en büyük sebebi, Hekimoğlu'nun namusa düşkün ve ahlaklı bir kimse olması, bu nedenle kendisine yardım eden ve barınma imkanı sağlayan çok sayıda Türk köyünün bulunmasıdır. Ancak Trabzon Valiliği'nin 26 Nisan 1913 tarihli telgrafından, Hekimoğlu'nun 26 Nisan 1913 gecesi kendi köyü Yassıtaş'ta, sekiz saat süren bir çarpışma sonunda vurularak öldürüldüğü anlaşılmaktadır.
Hekimoğlu'nun aslında eşkıya ruhlu, kan dökmekten zevk alan bir kişi olmadığı söylenir. Ne olursa olsun, onu sevenler arkasından gözyaşları dökmüş ve bu ağıtı yakmışlardır. Eski düşmanlıkları körüklüyor diye bir ara yasaklanmak istenen, ancak bugün de hemen her yerde söylenen ve tüm memlekete yayılan bu ağıtı, Ordulu Ümit Tokcan tüm Türkiye'ye tanıtmıştır.
Uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar ve Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan, yöre halkı tarafından sevilen Hekimoğlu'nun öldürülmesi üzerine bu türkü dilden dile, nesilden nesile söylenerek bugüne kadar gelmiştir:
HEKİMOĞLU
Hekimoğlu dediğin bir küçük uşak
Bir o yandan bir bu yana sırmalı fişek
Hekimoğlu dediğin bir cahil uşak
Elinde martini belinde fişek
Hekimoğlu'nun anası [y]ukarlı karı
Eridi kalmadı dağların karı
Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım kendi nefsime
Gelme Hulûsi gelme vururum seni
Al kanlar içinde koyarım seni
Bohçaarmut dibinde kaymak yedin mi
Hulûsi'yi vuran Hekimoğlu odur dedin mi
Bohçaarmut dağını duman bürüdü
Hulûsi Ağa'nın kanları çayıra yürüdü
Fatsa'nın yoluna ordu da kuruldu
Hekimoğlu İbrahim o da vuruldu
Hekimoğlu İbrahim taştan bakıyor
Elindeki martini canlar yakıyor
Evlerinin önü arpa sergisi
Hekimoğlu İbrahim ayva sarısı
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu İbrahim aslan yürekli
Aynalı martinimiz Gürcü seçmesin
Muhacir milleti bur[a]dan geçmesin
Alçaktan götürün benim salımı
Görmeyenler görsün benim halımı
Aman da Hekimoğlu alınan oldu
Hekimoğlu'nu vuranlar Allah'tan buldu
