Diyarbakır'ın güneybatısında, Dicle Nehri kenarında bulunan Kırklar Dağı ve onun arkasındaki Kırklar Ziyareti, yörede kutsal kabul edilen bir mekandır. Hristiyan ve Müslüman birçok kişi, hastalıklardan kurtulmak, dertlerine çare bulmak ve çocuk sahibi olmak ümidiyle burayı ziyaret ederdi.
Hikayemizin kahramanları, çocukları olmayan varlıklı bir Süryani ailedir. Evin hanımı, bir gün Kırklar Ziyareti'ne gidip "çocuğumuz olsun" diye dilek diler, kurbanlar keser ve adaklar adar. Aradan bir zaman geçer ve ailenin nur topu gibi bir kızı olur. Bu şirin kızın adını Suzi (Suzan) koyarlar.
Annesi, her doğum gününde Suzan'ı en sevdiği elbiselerle giydirir, Kırklar'a götürür ve burada şükür duaları eder, kurbanlar keserdi. Suzan'a da buranın kendileri için ne kadar önemli olduğunu, adaklarını yerine getirmeleri gerektiğini anlatırdı.
Suzan, böyle nazarla büyüyüp selvi dalı gibi serpilir, güzel bir genç kız olur. Birçok delikanlı ona sevdalanıp kur yapar, ancak Suzan oralı olmaz. Nihayet, Suzan'ın da gönlü, komşularının oğlu olan Müslüman genç Adil'e düşer. Adil ile Suzan birbirlerine sırılsıklam aşık olurlar ve sevgilerini kimselere sezdirmeden uzun süre gizlice yaşarlar.
Suzi'nin bir doğum yıldönümü gelir çatar. Yine Kırklar'a gidip ziyaret etmek gerekmektedir. Bu kez annesi kızının yanında gitmek istemez ve Suzi'yi hizmetçilerle birlikte kurban kesmek üzere Kırklar Ziyareti'ne gönderir. Her ziyarete gidişte olduğu gibi, Adil de gizlice oraya gelir ve kimselere sezdirmeden Suzi'yi seyrederdi. Zaten Suzi'ye aşık olması da yine bir Kırklar ziyareti esnasında olmuştur.
Kırklar'a giden Suzi ve hizmetçilerin peşi sıra Adil de ziyarete gelir. Hizmetçilerin kurban kesme telaşından faydalanan Suzan, Adil'i bulup onunla dağın arka tarafına gidip otururlar. İki sevdalı yürek, böylesine yalnız kalmanın tadını çıkararak uzun süre dertleşir, söz alıp söz verirler. Dağın öte yamacında Adil ile Suzan uzun süre hasret giderirler. Zaman hayli geçer ve Suzan ziyaret yerine döner ancak hava da kararmaya başlamıştır. Telaş içinde hemen eve dönmek üzere toparlanıp yola koyulurlar.
İşte olanlar tam o anda olur. Rivayete göre, Kırklar Ziyareti bu ilişkiyi bağışlamaz ve Suzi'yi çarpar. Kafile köprüden geçerken bir toz, bir fırtına kopar. Suzan bu esnada on gözlü köprü civarında Dicle Nehri'ne düşer. Bahar olması sebebiyle Dicle'nin suları da bir hayli kabarmıştır. Suzi'yi nehrin sularında kimseler bulamaz ve sel sularına kapılan Suzi boğulur.
Acı haber tez duyulur; bu haberi duyan ananın yüreği parçalanır, sevenlerinin boynu bükülür. Suzi'nin bu vahim ölümünden sonra Adil ise aklını yitirir, deli olur. Divaneler gibi çalar, söyler yıllarca ve o da ömrünü böylece tüketir. İşte rivayet edilir ki, Suzan'ın ardından Adil'in söylediği türkülerden birisi de budur:
Kırklar Dağı'nın yüzü
Karanlık sardı düzü
Ben öleydim Suzan-Suzi
Ziyaret çarptı bizi
Köprü altı kapkara
Anne gel beni ara
Saçlarım kumlara batmış
Tarak getir de tara
Köprünün orta gözü
Sular apardı düzü
Ben öleydim Suzan-Suzi
Dicle ayırdı bizi
Suzan için daha birçok türkü söylenmiştir.
Bir başka rivayet ise şöyledir: Suzan Suzi'nin öyküsü lirik bir destan gibidir. Diyarbakır'da bir bürokratın kızıdır Suzan Suzi; gönlünü yağız bir köy delikanlısına kaptırır. Kızın ailesi bu sevdaya karşı çıkar, kaçmaktan başka çare yoktur. İki sevdalı yürek yollara düşer... Ta ki Suzan Suzi, Fırat'ın sularına kapılana değin. Yitip giden sevgilinin ardından yakılan bir ağıttır bu türkü... Bir başka açıdan ise sevgi üstüne söylenmiş bir güzellemedir.
Türkünün bir başka versiyonu da şöyledir:
KIRKLAR DAĞI'NIN YÜZÜ
Kırklar Dağı'nın düzü
Karanlık bastı bizi
Kör olasan Suzan-Suzi
Ziyaret çarptı bizi
Köprü altı kapkara
Ana gel beni ara
Saçlarıma kumlar doldu
Tarak getir sen tara
Gazi köşkü serindir
Dicle suyu derindir
Ağlama sen garip anam
Kadir Mevlam kerimdir.

Türküyü Nazlı Öksüz'den dinlemek için tıklayınız.
