Magusa (Mağusa) Limanı türküsü, o dönemde İngiliz sömürgesinde olan Kıbrıs Adası'nda, İngiliz sömürge ordusuna mensup Hint askerleri tarafından süngülerle yaralanıp kan revan içinde Mağusa Limanı'nda bırakılan Hamal Ali için yakılan bir ağıttır.
Türkünün başkahramanı Ali, Mağusa Limanı'nda yük taşıyarak geçimini sağlayan bir hamaldır. Teninin esmer olması nedeniyle çevresi ona "Arap" lakabını takmış, böylece hem Hamal Ali hem de Arap Ali olarak tanınmıştır. Genç yaşta sevdiği kızla evlenip üç çocuk babası olan Arap Ali, güçlü, kuvvetli, mert ve gözünü budaktan esirgemeyen bir yiğittir. Limanda taşıdığı yüklerin ve hayatın omuzlarına bindirdiği ağırlıkların yorgunluğunu, her akşam işi bittikten sonra Mağusa Limanı'na yakın bir meyhanede atmayı alışkanlık edinmiştir.
Arap Ali'nin yiğitlikleri o günlerde çok konuşulur, çeşitli hikayelere konu olurdu. Gençler onu kendilerine örnek alır, çocuklar babalarının Ali gibi olmasını isterdi.
1943 yılı... Bir yandan İkinci Dünya Savaşı devam ederken, diğer yandan İngilizler sömürgelerinde teyakkuz halindedir. Kıbrıs o dönemde hala İngiliz sömürgesi altındadır ve İngiliz askerleri adanın her yerinde kol gezer.
Bir gün Arap Ali, yine yoğun ve yorucu bir günün ardından Mağusa Limanı'ndan çıkıp meyhaneye doğru yol alırken, halka zulmeden, saygıdan yoksun ve edepsiz davranışlar sergileyen, usulsüz kahkahalar atıp sorun çıkartan İngiliz sömürgesine mensup 7 Hint askerini görür. Askerlerden biri, orta yaşlı ve pespaye giyimli gariban bir adamı yakasından kaldırmış, diğeri ise acımadan vurmaya başlamıştır. Diğerleri ise bir yandan kahkaha atıyor, bir yandan da küfrediyorlardı.
Sert mizacının yanı sıra naifliği ve kibarlığıyla da tanınan Arap Ali, her zaman haklının yanında duran, haksızlığa boyun eğmeyen bir delikanlıdır. Ali, Hint askerlerinin meyhanedeki insanları aşağılamasına, onlarla alay etmesine ve tartaklamasına sessiz kalmaz. Yıldırım hızıyla aralarına girer, gariban adamı tutan askerin kolunu geriye büküp bir yumrukta yere serer. İkinci hamlesini gariban adama vuran askere yapar ve onun da suratına, Osmanlı Tokadı'nı andıran sert bir tokat nakşederek yere yıkar.
Diğer askerler ne olduğunu anlamadan ortalık karışır ve çevredeki insanların da olaya müdahil olmasıyla, yanlarında o gün silah olmayan askerler meyhaneden uzaklaştırılır. O akşam Kıbrıs'ın bütün kahvelerinde, caddelerinde, sokaklarında Arap Ali'nin bu kahramanlığı konuşulur. Gençler, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar dilden dile Ali'nin bu yiğitliğini anlatırlar.
Ertesi gün Arap Ali yeniden limana gider. Evine helalinden ekmek götürebilmek için akşama kadar alın teri döker. Akşam olunca günün yorgunluğunu atmak için yeniden meyhanenin yolunu tutar. Ancak dün ellerinden gariban bir adamı aldığı, ikisini de bir tokat ve bir yumrukla yere serdiği İngiliz sömürgesine mensup 7 Hint askeri, intikam yemini etmişçesine Ali'yi beklemektedir.
Ali meyhaneye girer girmez, kendisine nefretle bakan 7 çift gözü fark eder. Hint askerlerinden biri Arap Ali'ye doğru hamle yapar, fakat Ali seri bir hareketle bu hamleyi savuşturur. Başka bir asker de Ali'ye doğru yönelir, fakat Ali onu da bir yumrukla yere serer. Ne var ki tam o sırada sırtında derin bir sızı hisseder, ardından da bir sıcaklık. Hint askerleri bu kez elleri boş gelmemiş, onu süngüleriyle karşılamışlardır. Ali'nin sırtındaki bu sızı, onu kahpece sırtından vuran bir süngü yarası, hissettiği sıcaklık ise tenine yayılan kendi kanından başka bir şey değildir.
Bir, iki, üç, dört derken, bütün Hint askerleri Ali'ye birer süngü darbesi vururlar. Bir Arap Ali'ye karşı İngiliz sömürgesine mensup 7 asker. Ali, burada 7 Hint askerinden 7 bıçak yarası alır ve hızla kan kaybetmeye başlar. Hint askerleri ağır yaralanan Ali'yi alıp, âleme ibret olsun diye sürükleye sürükleye hamal olarak çalıştığı Mağusa Limanı'na götürürler ve orada bırakırlar.
Kara haber tez duyulur; olay hızla dilden dile, kulaktan kulağa yayılır. Acı hadiseyi işiten Ali'nin eşi evinden bir hışım çıkarak Mağusa Limanı'na varır. Limanda kan revan içinde yatan Ali'nin başına gelir. Çocukluğundan beri hep kendisini sevdiği eşini son anlarında karşısında gören Arap Ali'nin dudaklarından, Mağusa Limanı türküsünde de geçen şu sözler dökülür:
"İskeleden çıktım yan basa basa,
Mağusa'ya vardım kan kusa kusa,
Mağusa Limanı limandır liman,
Beni öldürende yoktur din iman"
Bu sözler, İngiliz sömürgesine mensup 7 Hint askeri tarafından kahpece katledilen Arap Ali'nin son sözleri olur. Çok sevdiği biricik kocası kollarında can veren zavallı kadıncağız ise Ali'nin ardından şu ağıtı yakar:
"Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun,
7 bıçak yarasına dayanmaz oldun"
Bu olayın şahitleri ve şahitlerinden dinleyenler hadiseden çok etkilenirler. Olaydan etkilenen çevre halkı, sonrasında Ali'nin son sözlerinden ve eşinin ona yaktığı ağıttan yola çıkarak Magusa Limanı türküsünü yaparlar. Bu türkü on yıllardır dilden dile dolaşmış ve gerçek bir hikayesi olduğu için de her zaman dinleyenlere dokunan bir tarafı olmuştur.
MAGUSA LİMANI
Magusa Liman'ı limandır, liman aman amman
Magusa Liman'ı limandır, liman aman amman
Beni öldürende yoktur din iman
Beni öldürende yoktur din iman
Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun
Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun
İskeleden çıktım yan basa basa aman amman
İskeleden çıktım yan basa basa aman amman
Mağusa'ya vardım kan kusa kusa
Mağusa'ya vardım kan kusa kusa
Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun
Uyan Ali'm uyan, uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun
