ANNE

Sabahlar uzak artık akşamlara, akşamlar yetişmiyor sabahlara, çok zaman geçti diyorsun aradan ve ben hala yaşıyorum bu meçhul yollarda..

Kaldırımlarda gölgemi bıraktığımdan bu yana, bir çiçeğin hasretiyle yanıyorum. Tomurcuklar açmış herbir santiminde ve bir sabah diyorum, yeşerecek ektiğim fidanlar. Hüzünlerle ağlayarak geçirdiğim bir gecenin sabahında duyacağım belki de kokunu, duyacağım belki de oğlum diye haykıran sesini, gözlerindeki ışıltı örtecek geceleri üstümü ve içimi ürperten o şarkıyı fısıldayacak dudaklarımdaki heceler, ANNE, ANNE DUY SESİMİ..

Şimdi bakıyorum da geçmişe, kunduramı bağlamayı yeni öğrendiğim günler geliyor aklıma. Sırtımda okul çantası, yakam kolalı, kulaklarımda çalan zilin sesi ve dilimde her cuma okunan İSTİKLAL MARŞI. O zamanlar sabahın akşama, akşamın sabaha bir sözü vardı ve geçen her günde bir anlam, doğan her güneşte neşe ve sevinç uyanırdı. Hayat matematikle türkçenin arasında küçük bir deftere sıkıştırılmıştı benim için ve harflerin arasında büyümeyi bekleyen küçük bir çocuktum sadece. Kavgaların arasında küçücük bir serseriydim, bir köşede masumca izlerdim ilkin büyüklerin kavgasını, sonra 50 cmlik boyumla müdahale ederdim bu hayat denilen ortama, serseriydik işte. Her çamura bulandığında üzerimdeki elbiseler, önce çekerdin kulaklarımı, sonra binbir nasihat dinlerdim senin dilinden. Şimdi düşünüyorum da öyle çok şey öğretmişsin ki bana, haklı olduğun yaşadıklarımdan belli. Bak şimdi asker oldum, ne var şimdi bunda ağlayacak, sen de biliyordun zamanı geldiğinde gideceğimi, bu hasreti çekeceğimizi. Peki neden bu gözyaşları, neden bu haykırışlar? Üzülme anne, hadi sil gözyaşlarını ağlama, bak bir gün döneceğim mutlaka, işte o zaman doyasıya çekeceğim içime o özlemini duyduğum kokunu. Üzülme anne, ağlama, hadi sil gözyaşlarını, biliyorum istemiyorsun gitmemi, o acıyı, o gurbeti çekmemi. Beni sanıklara doğurdun anne savcılara. Beni kendin için doğurdun anne, bırakma acılara. Ne gurbet acıtır içimi, ne çektiğim işkence, sil gözyaşlarını anne, işte o acıtır yüreğimi sadece.

Sabahlar uzak akşamlara, akşamlar doğmuyor yarınlara. çok zaman geçti diyorsun aradan ve ben hala yaşıyorum o meçhul kaldırımlarda. Hüzünlerle ağladığım bir gecenin sabahında duyacağım belki de kokunu. duyacağım belki oğlum diye haykıran sesini, gözlerindeki sevgi örtecek geceleri üstümü ve içimi ürperten o şarkıyı fısıldayacak dudaklarımdaki heceler, ANNE, ANNE DUY SESİMİ..

Suyun sesini duyacağım geceleri mevzide, suların sesini ve bir sabah anne, fırtınalar kopacak dağların etrafında, çatışmalar çıkacak yüreğimdeki mevzilerde ve belkide giyeceğim o bembeyaz kefen elbisesini. Düşlerimde yakacağım belki de onlarca ormanı, bak işte duyuyorsun sesini, bu akan Şemdinli Çayı. Bir sabah pencerende uçuşan güvercinleri göreceksin anne, benden haber getirecekler sana, oğlun öldü diyecekler belki de, seni üzmek istemezdim ama Allah birdir be anne. Bir sabah anne, rüzgarın sesini duyacaksın, benim kokumu getirecekler sana, gözlerin dolacak, iki damla yaş akıtacaksın yüreğinden, geçmişi düşüneceksin bir ara, oğlum, diyeceksin, askerdi Şemdinlli Dağlarında. Bir sabah anne, bir sabah, gördüğün düşlerle uyanacaksın, birşeyler fısıldayacağım kulaklarına. "üzülme anacım üzülme,eğer ölmüyorsa ŞEHİTLER, ölmez Şemdinli'de hiçbir ASKER"... Uğur ÖZDEMİR
NOT: Bu şiir Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde askerlik vazifemi yaptığım Tk. J. Snr. Alay. Kom.'da 1 eylül 2003 pazartesi gecesi 02:03 nöbetimde odunluk mevzisinde yazılmıştır.

 




ŞİİR PARKI