ÜMİT YAŞAR'IN ÇUKUROVA'DA
GEÇEN ÇOCUKLUĞU VE AİLE ÇEVRESİ

Önce, Ümit Yaşar'ın babası Lütfü Oğuzcan'ı tanıyalım. (1900 - 1975) Ölümüne kadar onunla hemşehrilik bağlarımız, dostluğumuz imrenilecek bir metanetle sürdü. Rahmetli Lütfü Oğuzcan,sıradan bir adam değildi. Karşısına çıkan olumsuzluklara sabırla dayanarak hayatın katı ve zikzaklı yollarından cesaretle geçmesini bilen, vatanına hele Atatürk’e bağlılığını bir ibadet halinde sürdüren, kalemi ile, dili ile yorulmadan, son nefesine kadar bu niteliklerini sürdüren bir kişi idi.

Lütfü Oğuzcan, Adana İdadisinde okurken, -17 yaşında veremden ölen - büyük ağabeyim Ali Ragıp'ın arkadaşıydı. Babamla millî mücadele yıllarında dostluğunu sürdürmüştü.

*****

Çocukluk çağını yeni bitirip bıyığı terlemeye başlayınca Lütfü Oğuzcan, Çanakkale Savaşı'na gönüllü olarak gitmek için, okulu terk etmiş. Yaptığı başvuruyu - kendisini ufak tefek gördüklerinden - ilgili makam, güçlükle kabul etmişi önce talimgâhta staja tabi tutulmuş. Mütareke sonu ve kurtuluş savaşı başlayınca birkaç yürekli arkadaşı ile birlikte, Tarsus cephesinde, Fransızlara karşı köylülere ön ayak olup, Milis mukavemet güçleri oluşturmuşlar.

Lütfü Oğuzcan, takım ve bölük komutanlıkları hizmetini Çukurova’da tamamladıktan sonra garp cephesinde de sürdürmüş. Hatta, İzmir’e ilk giren bir bölüğün başında teğmen olmak gibi, kendisini çok onurlandıran bir görevde bulunmuş.

Ben, Lütfü Oğuzcan'ı Tarsus'ta, ilkokulun son sınıfındaki öğrenciliğim sırasında tanıdım. O gün, Çukurova'nın kurtuluşunun yıldönümü idi. Törende konuşacaklar, ilgili makamlarca belirlenmişti. Ben, bir okul öğrencisi olarak, ilk defa bir topluluk önünde konuşacaktım. İyi bir hatip sayılan babam da, ilk konuşmayı yapacaktı. Lütfü Oğuzcan'da askerlikten yeni terhis edilmiş, savaşların içinden gelen bir genç olarak, konuşacaktı. Kısa pantalon giymiş olarak, bir izci kıyafeti ile, kendi yazdığı bir şiiri kürsüde heyecanla okudu. Arkasından, ilkokul son sınıf öğrencisi olan, ben, kürsüye çıktım. Yörenin, kış yaz yaprak dökmeyen, bitkilerinden olan murt dalları ile süslü olan kürsü, epey yüksekçe idi. Merdiveninden iniş çıkışında, Lütfü Oğuzcan elimden tutarak yardım etti.

O günden ölümüne kadar, ellerimizin ve gönüllerimizin tutkusu aksamadan sürüp gitti.

Lütfü Oğuzcan o yıllarda, Tarsus ticaret odasının genel sekreterliğine atanmıştı. Bir yıl sonra, komşularımızdan Hindi Şeyhi Zade İhsan Beyle, Fatma hamımın büyük kızı olan, Güzide abla ile evlendi.

Çocukluk anılarım arasında, bu aile ile - Fransızların yurdumuzu işgali yıllarında, kaçtığımız - Toros dağlarındaki yayla evlerimizde yaptığımız komşuluğu hiç unutamam.

Yayla evleri yazlık olarak yapılmıştı. Ağır kış aylarında yağan karlar, çatıları ahşap olan evlerimizin aralıklarından girer, yorganlarımızın üstünde toplanırdı! O kara kışta, kara günlerimizi, bitişik yayla evlerinde geçirdiğimiz Güzide abla, yıllar sonra,Lütfü Oğuzcan'm eşi olmuştu.

Ümit Yaşar'ın doğduğu zaman, ben ortaokulun ikinci sınıfına gidiyordum. Doğduğunu ve annemin, uğurlu olması dileği ile, evlerine gidip ( Kaynar) denilen lohusa şerbeti içtiğini hatırlarım. Büyük bir edebiyat meraklısı olan Lütfü Oğuzcan, doğan ilk oğluna, içindeki emelini simgeleyen bir ad koymuştu: Ümit, Yaşar...

Sonraki yıllarda Mersin'de bir görev alan Lütfü Oğuzcan, bazı hemşehrilerinin kadirbilmezliğine sinirlenerek- belki bazı ailevi nedenlerin de etkisi ile - küsüp , Çukurova'yı terk etti! Bir müddet İstanbul'da basınla ilgili görevlerde bulundu. Ünüversite öğrenciliğim sırasında Babıâlı yokuşunda rastladığım Lütfü Oğuzcan, birgün, beni evlerine, ÇÎĞKÖFTE yemeğine çağırdı. Hafızası olağanüstü bir güce sahip olan Ümit Yaşar'dan - çok sonraki yıllarda dinlediğime göre - ben, içerisi şeker dolu renkli bir kutu ile evlerine gitmişim. Ümit Yaşar,bunu çocukluk hafızası ile net olarak saptamış. Kutuyu verirken:

- Bu kutunun içindeki ağzınızı tatlandırır. Şeker boşalınca, kutusu da (iğne iplik kutusu) olarak kullanılabilir. demişim.

Lütfü Oğuzcan ile sonraki rastlaşmamız, İkinci Dünya Savaşı'nın sıkıntılı günlerinde Eskişehir'de oldu. Bakanlık Başmüfettişi olarak Ankara'dan Eskişehir'e gittiğimde, teftiş edeceğim büronun başında, Lütfü Oğuzcan ile karşılaştım. Bu olay, beni çok duygulandırmıştı.

Ne varki Lütfü Oğuzcan birgün önce - üçüncü ya da dördüncü kez - yedek subay olarak, silah altına çağrılmıştı. Hem yaşının ilerlemesi, hem bu konudaki tecrübesi bakımından, aynı şehirdeki merkez komutanlığı emrine verilmişti. Anlayışlı olan amirleri, onun, Eskişehir'deki ticari ve sanayi odası umumi katipliği görevine de hergün bir iki saat bakmasına izin vermişlerdi. Lütfü Oğuzcan burayı güzel bir kütüphaneye kavuşturmuş, düzenli dosyaları ile, yayınladığı bültenlerle, örnek bir genel sekreter olduğunu kanıtlamıştı.

Ayrıca, önceleri hobi olarak sürdürdüğü gazeteciliği ile yazarlığını burada da sürdürüyordu. Sanırım TÜRKEDOĞRU adlı bir kültür dergisi yayınlıyordu. O günlerde İkinci Dünya Harbi'nin en sıkıntılı gecelerini yaşıyorduk.Yurdun her tarafında gece karartmaları sürüyor, belirli bir saatten sonra, sokağa çıkılmıyordu. Lütfü Oğuzcan, beni birkaç akşam, çorba içmeye, evine götürdü.

O sıralarda Ümit Yaşar, Eskişehir'de ticaret okulu öğrencisi idi. Ama buradaki çocuk yaşında yazdığı şiirler ile, çevresinde istikbalin büyük bir şairi olarak tanınıyordu. O, bu temennileri yanıltmamak için, şiir köşkünün temelini sağlamlaştırmak çabası içersindeydi.

Şair olan baba, oğlunun şiirle uğraşmasını, canü gönülden, destekliyordu. Ama, ondan şikayeti de vardı! Biraz da latife havası içersinde, oğlundan şikayetini şöyle dile getirmişti:

- Ne yapacağız şu bizim Ümit ile, bilmiyorum! Daha bu yaşta, mahallenin tüm kızları ile, aşk bağları içersinde...

*****

Lütfü Oğuzcan ile, yıllar sonra, her güneye inişimde Adana'da, daha sonra Mersin'de görüşür, zevk ve muhabbet içersinde doyulmaz sohbetler yapardık. Kendisi ile yazışmalarımızın sürdüğü günlerde, ölüm haberini gazetelerde okudum. 25 yıl sürdürdüğü bir millî hamaset kitabı niteliğindeki (Kuvayı Milliye) dergileri, onun yaşamının sona ermesi ile, kapandı! Onun girişimi ile Mersin'de Milli Mücadele abidesi, onun gayreti ile Kuvayı Milliye mücahitleri binası yapıldı. Ne yazık ki, tüm çabaları ile yaptırdığı o büyük binanın kapısına küçük bir büstü konulmadı.

*****

Biz yine Ümit Yaşar Oğuzcan’a dönelim. Boyunu aşkın kitap yayınlayan Ümit Yaşar, Türk edebiyatında gerçek bir (aşk şairi) dir. Ayrıca güçlü bir TAŞLAMACl dır. Yabancı ansiklopedilere girmiş, şiirleri yabancı dillere çevrilmiştir. Bestelenen şarkıları toplumumuzu çok etkilemiştir.

5-6 yıl önce - kendi gibi şair olan - usta bestekârımız Rüştü Şardağ'ın bestelediği Ümit Yaşar'a ait olan şarkı nekadar tutulmuştu: BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM!

Burada, o günlerin bir anısına değinerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bir tarih ve kültür dergisinden bazı yazılar istemişlerdi. Birgün sonra Paris'e gidecektim. Pek acele olarak birkaç yazı hazırlayıp derginin bulunduğu binaya gittim. O günlerde Ümit Yaşar'da orada çalışıyordu. İlgili yazı işleri müdürünün odasında otururken, kapıdan hafifçe başını uzattı ve bana:

- Bir dakika ağabey... dedi. Kapının dışına çıktım. Yanındaki çok güzel hanımı tanıtarak:

- Yeni karım! dedi

Bu hanım, resim sergilerine, kültür konferanslarına büyük bir intizamla devam eden, bir eski zaman deyimi ile - ağzı var dili yok - hiç konuşmayan, gayet terbiyeli, titizlikle moda izleyen, şair Ulufer Hanımdı. Ümit Yaşar'a, ünlü şarkısından esinlenerek sordum:

- Bu iş BİR GECE ANSIZIN'mı OLDU? Hazır cevap şair:

- Yoo... güpe gündüz, dün saat beşe beş kala, Beşiktaş evlenme memurluğunda oldu! dedi ve ekledi: Daha üzerinden 24 saat geçmedi!

Bu suretle son evliliğini ilk kere bana söylemiş oldu.

Şimdi, bu Çukurova'lı ünlü şair, kendi adı ile İstanbul'da açtığı (Ümit Yaşar Sanat Galerisi) nde, bu branştaki yeteneğini de kanıtlamış oluyor. Karı koca, bu galerinin kültürlü mutluluğu içersinde yaşayıp gidiyorlar. Çocuk yaşta başladığı şiirler ile uğraşmasının 40 ncı yılını doldurmuş ve bunu (şiirle 40 yıl) adlı kitabında kamuoyuna duyurmuş bulunuyor.

TAHA TOROS
Taha Toros Arşivi, 552853

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI