YOKSULLUK

Her yanda zor almış hakkın yerini. Bütün sorunların tek çözüm yolu: Ezmek. Her yanda açlık. Roubaix, Aubin, Ricamerie, Fransa yoksulluk ve utanç içinde, bitik. Aklı başında bir iki işçi isterse iyi bir hayat, bir namlu çıkar karanlıktan, der diyeceğini. Yoksulluk baş kaldırmaya görsün, ökçeler çiğner geçer. Can çekişir Afrika, solur pençemizde. Homurdanır tekmil halk: "Ekmek! Ekmek!". Cezair'de açlık kol gezer, Oran'da açlık. - İşte görün yüce Fransa'nın ettiğini bize! Ne ekmek var, ne mısır var. İnsanlar beslenir otla! Yoksa neden korkunç olsun Araplar böyle, çıldırmış olsunlar. Bir kadın görürsünüz, çömelmiş bir çukurda, bir kadın, insanlıktan çıkmış, bir şeyler yer. - Ne yaparsın orda? - Karnımı doyururum, açım! - Tenceren ateşte, tencerenin içinde ne var? Bağıran o kemikler ne dişlerinin arasından? O etler ne, hamurdanan acı ağzının kemirdiği? - Bir oğlum vardı, der kadın, bu o işte! Böyle söylev çekip durmak neye yarar. Yan tutmayalım. Gölge olur mu güneş olmadan? Diyeceksiniz: Her yerde acı çeker insanoğlu, her yerde ağlar insanlar, uçurumlarda inler, denizde bir kaya üstünde toplanmış açlar gibidirler. Ve bağıracaksınız: Herkes aç yoksul, her şey kara! Herkes aç yoksul, her şey kara! Bizim suçumuz ne? Ama görürsünüz gerçeğin bir yanını. Öbür yana bakın bir de: İşte eğlenceler, balolar, vur patlasın çal oynasınlar, kışın Louvre sarayı, yazın Compiegne şatosu. Kimse en katı yürekliniz, en zaliminiz kimse, getirin onu, inkar etsin, saraylar, arabalar yok, desin, şölenler falan yok. Ama yoksulluk nerden gelir, bütün bunlardan gelmez mi? Açlık nerden gelir, bitmez tükenmez şölenlerden gelmez mi? Oysa yoksulluktan başka şey göstermezler bize, aldatırlar bizi. Hep yoksulu sürerler öne, zengini göstermezler. Zengin için ne dersiniz? Hadi anlatın. Hiç eksiği yok, değil mi? Her dilediği olur, cancağzı ne isterse onu yapar. Yüzer boğazına kadar bolluk içinde. Ah, görmeyi ne çok isterdim, ah ne çok, çıksın sizinkiler, böyle tantanalı bir yaşantı yok, desinler, varsa bile devede kulak, desinler, inandırsınlar bizi, yok, desinler, şu gümüş sofra takımlarının bir değeri na şu kadar, onları önemseyenleri kınamalı, desinler, kullananları kınamalı, tanıtlasınlar bize şu arabacıların hiç de şişman olmadıklarını, şu süslü püslü jokeylerin kötü atlara bindiğini tanıtlasınlar. Ne çok isterdim inandırsınlar bizi, isterdim inandırsınlar, sarhoş masalarından dereler gibi akan şu milyonlar, desinler şu milyonlar aslında yok. Siz de doğrularsınız ki burda hiç bir şey eksik değil. İşte her şey tamam, gel keyfim gel. İnsan mutlu. Oh ne rahat. Kılını kıpırdatmaz insan. Güzeller Olympos'undaki Zeus tanrıdır sanki burda o. Biarritz kaplıcaları var. Bu tabioyu neden değiştiresin? Deniz, sonra orman. Ardından Fontainebleau şatosu. Avlar, danslar, şölenler var, çardaklar altında oyunlar var, gül renkli kadınlar var kızarmış salkımlar altında. Sonra ormanlarda geziler. Kışa doğru kendini bulur insan. Düşler içinde dal git, duy kalbine nasıl dolar duru güneşi kırların ve çiçeklerin, çayırların ve asmaların duru güneşi. Aydınlık maviliğini duy göllerin, kuğuların beyazlığını falan.

Victor Hugo ( 1802 - 1885 )

( Fransa )

Çeviri: Abdülkadir Meriçboyu - Asım Bezirci

Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri 1, S. 29-30





ŞİİR PARKI