MEZUNİYET KONUŞMASI

Mezuniyet Toplantısı, Mayıs 1966

Şunu itiraf edelim ki bazılarımız sizin sınıfınızla sorunlar yaşadık. Korkutma, tehdit, ikna yollarını denedik. Ben şahsen, bazılarınızı sınıftan attım, ya da kendim sınıfı terkettim. Fakat bir süredir, bu sorunların çözüldüğünü ve birlikte, fikirler, teoriler, bunların edebiyattaki kişilerin deneyimlerine yansıması gibi önemli şeylerle uğraştığımızı düşünüyorum. Çoğunuza büyük saygı duyuyorum: davranışlarınız kötü olduğunda bile, çoğu zaman çok espriliydiniz. Bu akşam, bu saygıya dayanarak, sizinle ciddi bir konuşma yapmak istiyorum: öğretmen öğrencileriyle konuşur gibi değil de iki yetişkin gibi. Ve sizin keskin zekanızın kapasitesini ve gerçeklerden korkmadığınızı bildiğim için size kendi bakış açımdan gördüğüm gerçekleri anlatmak istiyorum, geleceğinizin tozpembe ve sahte bir görüntüsünü değil.

Amacım, gerçekten, size güven vermek ve iyi dileklerimi iletmek - ancak ilk bakışta bu bir lanet okuma gibi görünebilir. İnsanın arkadaşlarına sağlık, mutluluk ve uzun bir yaşam dilemesi adet olmuştur. Ben size birincisini ve sonuncusunu diliyorum, sağlık ve uzun bir hayat, ancak mutluluktan çok daha fazlasına sahip olmanızı istiyorum. Ben sizin biraz hastalık ve üzüntü, ağır iş koşulları, hayal kırıklığı, kayıplar, derin ve kalıcı bir ölüm bilincini tatmanızı istiyorum. Bunların hepsinin gerçek olması hususunda ısrar etmiyorum. Bazılarının hayali deneyim olması kabulümdür. Hiçbirinden çok fazla yaşamanızı istemiyorum ama bazılarının olmasında ısrarcıyım. Kısaca, size - hayat - diliyorum.

Bu hediyelerden yararlanıp yararlanamayacağınızı siz keşfedeceksiniz. Bunlar yalnızca yararlanıldığı zaman değerlidir. Bunlar üzüntü, bencillik ve korku yaratabilir ancak düzgün bir şekilde kullanıldığında sizi cesaret, sevgi ve nitelikli mutluluğa ulaştırır. Bunların hepsini denemeden, gücünüzü bilemezsiniz.

Korkaklık, nihayet, yakışıksız ve onursuz bir biçimde deneyimden kaçıştır, değil mi? - ve ençok da korkulan ancak henüz yaşanmamış bir deneyimden kaçış. Dişçi matkabı beklenti olarak bir işkence aletidir ancak biz onun tedavi edici acısını dayanılmaz bulmayız. Bu düzelten bir acıdır. Sevdiğimiz birinin ölümünün neticede bizim yaşayabileceğimiz en büyük acı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu gerçekleştiğinde, biz çoğunlukla hayatta kalmayı başarırız. Sonrasında yaşam parlaklığının bir bölümünü sonsuza kadar yitirebilir - engellenmesi mümkün olsa kimse bu deneyimi yaşamak istemez ama herşeye rağmen bu çoğumuzun başına gelecektir. Ve bunun bile, ince çelik gibi, bir iç çekirdek oluşturduğunu keşfedebiliriz. Bence bu gücün keşfi çok önemlidir.

Sizin güce ihtiyacınız olacak - bu sadece 1866, 1766, 1666 yılları yerine 1966 yılında mezun olduğunuz için değil. Size hep zamanımızın ne kadar zor ve yorucu bir dönem olduğu, ne kadar tehlikeler ve belirsizliklerle dolu olduğu anlatılır. Kuşkusuz zor bir dönem, tehlikeli ve belirsizlikler var. Ama size bu konuda en ufak bir sempati duymuyorum. Güç ve çaba gerektiren pek çok dönem olmuştur - ve değer verdiğimiz pek çok şey böyle dönemlerin ürünüdür.

Ayrıca siz dünyanın bazı başka bölgelerinde olduğundan daha fazla sorun ve güçlükler yaşanabilecek bir zaman ve ülkede doğdunuz ve mezun oldunuz. Bu iyi talihinizden dolayı sizi tebrik ediyorum. Yapacak o kadar çok işiniz, karşılaşacağınız o kadar çok güçlük var ki, hiçbir zaman üstlenmek için bir dava ya da vermek için bir hizmet aramayacaksınız. Onlar işte burada, karşınızda durup size bakıyorlar.

Bizim dönemimiz, eğer başka dönemlerden daha kötüyse, bunun nedeni, sızlanmaya saygı duymayı, ona onurlu davranmayı seçtiği içindir diyebilirim. Sızlanmanın, kendine acıyarak burun çekmenin hiçbir erdemli yanı yoktur. Hepimiz çevremizde bunu görüyoruz - insan ırkından farklı görünen kirli sakallı ve blue-jeanli, kişisel başarısızlıklara mazeret olarak azınlık kimliğini göstermekte ısrar, anti-sosyal davranışlara bir çeşit hastalıkmış gibi davranma.

Kendine acıma ve sızlanma, bir inanca dayanan ve eylemi reddetmeyen alçakgönüllülük gibi değildir. Sızlanmanın sonu yoktur, kendini haklı çıkarmak dışında bir amacı yoktur, olumlu davranmamak için bir bahanedir. Benliğin saygınlığını ortadan kaldırır. Gerçekten, eğer sızlanmaktan kaçınabilirseniz, bu dönemde ve bu yerde doğduğunuz, mezun olduğunuz, yaşadığınız, sevdiğiniz, ve çalıştığınız için muhtemelen şanslısınız. Çünkü diğerlerinin pekçoğunun olduğundan daha zor olmasa da en azından yeterince zor. Karşıtlıklara ihtyacımız var - hastalık ve sağlık, üzüntü ve mutluluk, kayıp ve kazanç, zorbalık ve özgürlük, ölüm ve yaşam.

Biz Zaman içinde yaşıyoruz ve modern İngiliz şairi W.R. Rodgers'ın dediği gibi:

"Zaman ve gelgit... bir mekik, bir aşinalık, iki nokta arasında devamlı bir kamyon ve trafik (ki orada ışık sonsuza değin sarıdır), bir varış ve ayrılışın kaybolması ve bulunmasıdır.

Durağan olmak, hiçbir varış noktasının bulunmaması, varlığın hiçbir alış-verişinin olmaması, hiçbir güven sistolünün ve kuşku diyastolünün olmaması ölümdür, öğleden sonra ölüm..."

"Bu sonsuz öğleden sonra, bu gelgitsiz uyuşukluk, bu sonsuz öğleden sonra kadar düz zaman uzantısı, bu gelgitsiz uyuşukluk, bu bir kız kardeşin öpücüğü kadar düz zaman uzantısı, ortaçağ keşişlerini öyle çok üzdü ve buna kumaşın günahı... dediler. Değişkenliğin (değişimin) olmadığı bir dünya beklentisi, onları enerji ve umuttan yoksun bıraktı. Keşke zaman bu kayıtsızlığı yok etmek için yoldan hızlıca, sol-sağ, rap-rap, ileri-geri yürüyerek gelseydi."

"Ulaşacak ya da uzak durulacak hiçbir şeyimiz olmadığında zaman nasıl da duruyor."

Sizin için doğru olan bir zaman ve mekandasınız ve ben sizin için gerekli olan hediyeleri diledim - ki bunları siz her durumda alacaksınız, ben dilemesem de: sadece dengesiz ve yararsız "keyifli" bir hayat değil, gerekli ölçülerde hayal kırıklığı, üzüntü ve acı - ulaşılacak ve uzak durulacak bazı şeyler. Burada ne kadar çok eylem gerektiğine lütfen dikkat edin, yararlanma, yapma ve seçim. Bazı olayların olmasını engelleyemeyiz - örneğin insan istemeden hastalanabilir, işini kaybedebilir, inancını kaybedebilir - ama yine de bu olaylardan ne şekilde yararlanacağımızı bir ölçüde belirleyebiliriz. Ve bu seçim olasılığı beraberinde sorumluluk getirir.

Güç ve sorumluluk. Kişi Kayıp Cennet'te, Milton'un "şanslı düşüş" paradoksunda yaşadığı zorluğu hisseder. Adem söz dinlemedi ve elmayı yiyerek günah işledi, hatırlarsınız, ve Cennet'ten kovuldu ve o günden beri bildiğimiz çalışma ve cefaya mahkum edildi. Ve yine de, yeni durumda, seçim olasılığı nedeniyle, daha iyi birşey mümkün kılındı, Cennet Krallığı'na nihai katılım. Shakespeare'in Romeo ve Juliet'inde Frier Lawrence bize büyük cennet ve cehennem meselesinde olduğu kadar küçük şeylerde de insanın ölümcül incinmelerine ya da mucizevi kazançlarına dönüşebilecek karşıtlıklar olduğunu hatırlatır:

"Şu minik çiçeğin taze filizlerinde
Zehir de var, iyileştiren özler de:
Koklanırsa, dinçlik verir her yerine insanın
Tadılırsa, öldürür tüm duyuları, durdurur yüreği.
İnsanın içinde de, otlarda olduğu gibi,
Karargah kurmuştur birbirine düşman iki kral;
Biri erdem, öteki gemsiz istem,
İçlerinden kötüsü egemen oldu mu bir kez
Kurt kemirip çürütür tez elden o bitkiyi."

(Çeviri: Özdemir Nutku)

Demek oluyor ki, uygun bir şekilde kullanılan ot bir ilaçtır, yanlış kullanılırsa bir zehir. (iyot içmeyiz) İnsan deneyimleri de zehirlemek ya da tedavi etmek, kurtarmak, kutsamak için kullanılabilir.

Hem Milton hem de Shakespeare bir lütuf duygusunu - yani Tanrı bilgisini - yanılmaz bir rehber olarak kabul ettiler. Büyük ölçüde laik bir çağda artık o kadar kesin bir rehberimiz olmayabilir. Ancak şu da bir gerçek ki bu lütuf duygusu insanı yorucu ahlak mücadelesinden koruyamamıştır. Geçmişin edebiyatında çoğunlukla karşılaştığımız, savaş halinde, bazen mağlup olmuş bir ruhtur. İnancın yeniden etkin kılınmasının tüm mücadeleleri ve kafa karışıklıklarını sona erdireceği ve bizi sakin ve durağan bir varoluşa sokacağı bana tehlikeli bir modern kurgu gibi geliyor. Geçmişte bu böyle olmadı - ve zaten biz durağan bir varoluş istemiyoruz. Biz tümüyle başıboş bırakılmış değiliz. Hâlâ çoğumuzun doğru davranış biçiminin ne olduğu hususunda ortak bir fikri var. Nasıl seçeceğimizi bilmediğimizden ya da sorumluluk almaktan kaçındığımızdan olabilir mi? Biz bahaneyi, akla uygun hale getirmeyi, kabahate yer değiştirmeyi mükemmelleştirdik. Bahane bulmak ve kadere ağlayıp doğduğumuz çağın yasını tutmak daha kolay geliyor.

Acının çeşitli yararları vardır, kuşkunun da. Hayal kırıklıkları ve kayıplar da öyledir. Bunlar dikkate alınması gereken rahatsızlıkları gösterir, cesaret konusunda eğitir, sağlığın gerçek anlamını öğretir, yargılarımızın yanlışlığını gösterir, ne kadar yük taşıyabileceğimizin sınırsız boyutunu ölçer. Ben sağlık, mutluluk ve sakin bir hayatın insana çok az hareket sağladığına inanıyorum: ruh hantallaşır ve güçsüzleşir. Denendiğinde sızlanır ve bağırır. Gücünü ya da ne büyüklükte bir baskıya dayanabileceğini keşfetme fırsatı hiç olmamıştır.

Ben sizin gücünüzü keşfetmenizi ve seçim yapmanın sorumluluğunu anlamanızı istiyorum. Sizin o gücü ve o sorumluluğu kullandığınızı görmek isterim. Çünkü eğer karşıtlıkların gerekliliğini hatırlayacak olursanız, asla umutsuzluğa kapılamazsınız; ama aynı zamanda gücün ve sorumluluğun sadece eylemle, uygulamayla sürdürülebileceğini bileceksiniz. Sürekli olarak ulaşmaya ve uzak durmaya (karşı durmaya) çalışacaksınız.

Özgürlüğe ulaşırken, yerli ya da yabancı olsun, baskılara karşı duracaksınız. Adalete ulaşırken, dostlarınıza ya da hasımla- rınıza karşı yapılmış olsun, adaletsizliğe karşı duracaksınız.

Göreceksiniz ki asla sonucu alkışlayıp vasıtayı beğenmezlik edemezsiniz, çünkü vasıta, eylemdir. Devamlı bir kamyon ve trafik, bizi esas ilgilendirmesi gereken uygulamadır - ve ahlaki varlık burada yaşar.

Eğitiminiz bu uygulamada ve seçimde size yardımcı olmalıdır ve kararlarınız ile davranışlarınız, okulunuzun size verdiklerinin test edilmesi olacaktır, gerçi tek başına okulunuzun değil. Yine de sizin başarısızlığınız bizim başarısızlığımız olacaktır. Hayatınızı, bir eğitim olmadan olabileceğinden daha iyi bir duruma getirmeyen bir eğitim için hiçbir geçerli mazeret yoktur. Şimdi siz doğanın ve insanoğlunun dünyası hakkında bazı bilgilere sahipsiniz, açıkça ve dikkatlice düşünmek hususunda eğitildiniz, medeniyetimizin dayandığı tüm değerler sistemi ile defalarca yüzyüze geldiniz. Bütün bunlar kararlarınızı vermenizde ve deneyimlerinizden yararlanmanızda size yardımcı olmalıdır.

Ben, çok kısmi tanıklık etmiş birisi olarak, sorumluluk alma ve güçlükleri kullanmanın duygusal ve ahlaki uygulamasında size özellikle hümanist çalışmalarınızın yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Eğer Kral Lear ile gerçekten acı çektiyseniz, sizin katlandığınız acı olmayacak fakat merhamete dönüşecektir. Eğer Ibsen'in aklı başındalığını, Moliere'in güçlü kahkahalarını ve her ikisinin dürüstlüğünü farkediyorsanız, sahtekarlığı ve ikiyüzlülüğü kolayca kabul etmeyecek, kendinize dürüst olmak dışında bir yol bulamayacaksınız.

Milton'dan bir alıntı, söylediklerimi özetleyebilir:

"Tek başına isyankar
Kalabalığa karşı cesurca karşı koydun, onların silahlarına sözlerinle
Karşılık verdin, gerçeğin kanıtlanması için evrensel iftiralara
Karşı durdun ki şiddete maruz kalmaktan daha kötü bu;
Bundan fazlasını da yapamazdın —
Dünyalar seni yoldan çıkmış gibi gördüler ama sen
Tanrının önünde kendini kanıtladın."
(Çeviri: Enver Günsel)

Gerçi Milton'la birlikte söylemek cüretkarlık olsa da (en azından Milton'ın dizelerinden ve fikirlerinden esinlenerek yazıldı) bir şiirimle devam edeyim:

Keskin çizgilerdeki melekler kümelendiğinde
İsyan klasik tanımını buldu, ve
İhanet te. Kalmak ya da düşmek.. bağlılık,
eşit iyilikteki kavramlara
Tam eylemsizlikten yana olmayı seçen melekler olmalıydı,
hakları adaletsiz şekilde paylaşan
ve meteor düşüşünü durdurmak için
sorumluluk alan bazı asiler
Fakat çoğu titizlikle denenmiş
İki karar, soğukkanlı bir umutsuzlukla, önlenemeyen sonuçları
ve beraberindeki bütün acıları kabul ya da mutluluk
Neticede kişinin kendi görüşleri vardır
ve bunları kişisel bilincinin gri hücrelerinde
hapsetmek gibi ahlaki bir hakkı olamaz,
Harekete geçmemek ve söylememek.

Sizden çok şey istiyorum, ahlaki açıdan yorucu ve sorumluluk almanız gereken bir yaşam. Bunu istemeye cüret ediyorum çünkü bunu başarabileceğinizi düşünüyorum. Allah yardımcınız olsun...

Çeviren: Semiramis Kanbak

VIRGINIA GAIL CANFIELD



Orijinal metni okumak isterseniz tıklayınız..


ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN :





ŞİİR PARKI