Dinin de ahlakın da esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak...
Akıl, Kur’an ve Peygamber bize şunu söylüyor:
Müslümanlık namazsız olur ama ahlaksız olmaz.
Türkiye’de dayatılan Arap-Emevî yapımı din, bunun aksini iddia ediyor. Ona göre, Müslümanlık namazsız olmaz ama ahlaksız olur.
Meseleye Kur’an penceresinden baktığınızda şunu görüyorsunuz: Zaafların bulunması insanı ahlaksız yapmaz, hatalı yapar, günahkâr yapar. Hatalar tamir edilir, günahlar ise tanrısal rahmet tarafından affedilir. Hatalı olmak bir zaaftır, sürçmedir. Ahlaksızlık ise kötü niyet ürünüdür, bir temel çürümedir.
Türkiye’deki akıl almaz çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir.
Türkiye, görülmedik bir hızla dincileşirken, görülmedik bir hızla da ahlaksızlaşmaktadır. Yalancılık, dolandırıcılık, yolsuzluk, düzenbazlık gibi temel bozukluklar listesinde her gün biraz daha yukarılara çıkışımız, dünyanın izlediği ve bizim de önümüze koyduğu bir gerçektir.
Ne yazık ki Türkiye, yalandan hırsızlığa, kamu kaynaklarını talandan mafya zulümlerine kadar her türlü suç ve rezilliğin, her türlü ahlaksızlık ve düşüklüğün doruğa tırmandığı bir ülke haline gelmiş bulunuyor. Bundan daha korkutucu ve ürkütücü olanı ise şu:
Türkiye’deki özellikle son yarım asrın tarih kayıtlarına geçmiş, afişlere çıkmış diri diri adam yakma, yalan, talan, iftira, hırsızlık, soygun, vurgun, kamu hakkı ihlali, cinayet, kadına şiddet, çocuk katli cürümlerinin tümünün arkasında dincilik saltanatının öncüleri vardır. Mercümek talanından, Sivas Neronik katliamına, Deniz Feneri soygunlarından 17-25 Aralık Maun talanlarına kadar bütün bu insanlık suçları, dincilerin eseridir.
‘DİNCİ DİNSİZLİK’
Dikkat edilsin, bu suçlar, öyle, din dilinde ‘günah’ denen ve Allah ile insan arasında kalması gereken, ibadet eksikliğinden kaynaklanan sürçmeler değildir. Bunlar, Kur’an’ın genel çerçevede ‘zulüm’, hukuksal çerçevede ise ‘cürüm’ dediği, temel insanlık suçlarıdır.
Dinciler bu büyük cürümleri hep kendileri işledikleri için bunlardan hiç söz etmezler, namaz kılanların bu cürümlerden zarar görmeyeceğini söylemek gibi bir imansızlık ve namussuzluğa da tevessül ederler. Son on küsur yılda bunun sayısız örneğiyle karşılaştık.
Öte yandan aynı dinciler, Kur’an’ın insan müdahalesine izin vermediği, Tanrı ile kulu arasında tuttuğu basit günahları büyüterek birer dinsizlik kanıtı gibi öne çıkarır, namazı, orucu eksik olan insanları din dışı ilan ederler.
Dinciliğin bu tavrı, sadece vahim bir imansızlık değil, aynı zamanda vahim bir namussuzluktur. Ve dincilik bu imansızlık ve namussuzluğu, bir tür ‘din’ gibi lanse etmekte ve kitleleri bu aldatmayla, ‘dinci dinsizliğin’ girdabına yuvarlamaktadır.
Sadece Türkiye’nin değil, tüm insanlığın en büyük tehdidi ve sıkıntısı budur. İnsanlık bu tehdidi aşıp etkisiz kılmadıkça, huzur yüzü göremez.
Bir şey daha:
Bu suçların tümü, dinciliğin hiç utanmadan ‘Allah’ın evi’ diye yaftaladığı camiden kotarılmıştır. O camiler ki, Kur’an onlara ‘insanlara zarar veren tefrika camileri’ diyor. Ve yine Kur’an, bu camilerde kılınan namazların lanetten başka bir şey getirmeyeceğini haykırıyor.
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
Aydınlık Gazetesi, 20 Mayıs 2015

ŞİİRLERİ