RİTSOS’UN GÖRÜLMEMİŞ ÇİÇEK AÇMASI

Ay ışığında, açık bırakılmış bir pencereden de girebilirsiniz Ritsos’un şiirine, toplama kampı olarak kullanılan adalardaki telörgülerin boşluklarından da. İlk bakışta sessiz, ıssız bir boşlukta bulursunuz kendinizi. Çünkü şair “yalın şeylerin arkasına” gizliyordur kendisini, onu bulabilmemiz için:

beni bulamazsan, eşyayı bulacaksın,
elimin dokunduğu şeylere dokunacaksın,
parmak izlerimiz karışacak birbirine.

Ağustos mehtabı ışıyor mutfakta
kalaylanmış bir tencere gibi
(sana bu söylediklerim
yüzünden öyle görünüyor),
boş evi ve evin diz çökmüş
sessizliğini aydınlatıyor
sessizlik hep öyle diz çökmüş gibi kalıyor

Her sözcük bir geçittir
bir buluşmaya, çoğu zaman vazgeçilen,
işte o zaman doğrudur o sözcük:
buluşmakta direttiği zaman.

Biz de diretiriz buluşmakta - Ritsos’la, Ritsos’un yarattığı gerçeklikle buluşmakta. Çünkü onun bir geçit olarak tanımladığı sözcükleri önce görsel çarpıcılıkları, sonra da ezgisel etkileriyle bizim de tanık olduğumuz yaşantı kopuklukları arasında sağlam köprüler kurarlar. Bu buluşma bu yüzden bizden zorla uzaklaştırılan yakınlarımızla bir araya gelmemiz demektir Ama bundan da önemlisi, o zamana kadar belki de varlığından habersiz olduğumuz, yaşantı zenginlikleri, doğa görünümleri ve sayısız ayrıntıyla tanışır, onlarla nerdeyse özdeşlik kurarız.

Görünüşün aldatıcı yalınlığından onun gerisindeki karmaşık gerçekliğe uzanan serüven dolu bir yolculuktur bu.

Ritsos’un şiir dünyasına Tanıklıklar, Alıştırmalar, Ayraçlar ve Duvardaki Ayna gibi kısa şiirlerinin bir araya getirildiği kitaplar aracılığıyla girmek belki de sözünü ettiğim buluşmayı daha da kolaylaştırır. Çünkü bu şiirlerde hemen iletişim kurabileceğimiz yumuşak bir sesle konuşur Ritsos. Bazen birinci, bazen ikinci, bazen de üçüncü tekil şahıs ağzından konuşması onun bu ses özelliğini değiştirmez. Burada önemli olan anlatılan her şeyin insan boyutlarıyla verilmesidir.

Ritsos’u Epitaphios, Yunanlıların Öyküsü ve özellikle bestelenmek üzere yazdığı şarkı sözlerinden tanıyan ve seven binlerce hayranından da söz edilebilir. Lirik ve epik öğeler taşıyan bu şiirlerde ses öğesi bir anlamda öne geçmiş gibidir. Hele Theodorakis’in müziği eşliğinde konserlerde, kahvelerde ve meyhanelerde dinlendiği zaman Ritsos’un öbür Yunan şairlerinden daha büyük kalabalıklara ulaşması da onun şiirsel niteliğinden bir şey eksiltmez. Onun bu özelliği en ince duyarlıkları ve en karmaşık eğretilemeleri bile yazgı birliği ettiği halkıyla paylaşma cömertliğinin bir kanıtıdır.

Ritsos şiire başladığı ilk gençlik yıllarından bu yana Anadolu’dan gelen göçlerin yarattığı sorunlar, Metaksas dönemi diktası, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Nazi işgali, İç Savaş ve 1967’de başlayan Albaylar Cuntası’nın acılı yıllarını bütün yoğunluğuyla yaşamış, kendi ailesinin çileli yaşantılarını da sineye çekip hayata ve yaşatan her şeye dört elle sarılmış bir şair olarak karşımıza çıkar:

Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya var
Bir ırmak akıyor serçe parmağımın ucundan,
ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim.

Yukarda Ritsos’un şiir dünyasına ilk girişimizde kendimizi sessiz, ıssız bir boşlukta bulacağımızı söylemiştim. Neredeyse hiçbir kımıltı olmayan bir boşluktur bu ilk bakışta. Ama bu hareketsiz dünyada devinir Ritsos’un yüreği. Çok geçmeden doğayla insan, insanla tarih, tarihle şimdiki zaman arasında gidip gelmeye başlayan bir duygu ve düşünce kaynağıyla, yeteneğiyle karşılaşırız. Sessizliğin sesini duyuyordur Ritsos:

Gece. Hiç ses yok. Yalnız kükremesi boşluğun
ve saydam belirsiz ayın ışığı
hala bir biçim almadan duran ve o kadını inciten.

Bu incinmeye karşı olduğu için de o yumuşak sesli şair “görülmemiş bir çiçek açma”yla;

Haykırmak istiyordu – daha fazla dayanamayacaktı.
Sesini duyabilecek kimse yoktu orada;
kimse duymak istemiyordu.
Kendisi de korkuyordu sesinden,
içinde boğuyordu sesini. Patlamak üzereydi susuşu.
Birden, havaya uçtu gövdesinin parçaları.
Özenle, sessizce toplayacaktı bu parçaları,
hepsini bir bir yerlerine yerleştirecekti
delikleri kapamak için.
Ve rastgele bir gelincik, bir sarı zambak bulursa,
onları da toplayacak,
kendisinin bir parçasıymış gibi
gövdesine yapıştıracaktı -
böyleydi, delik deşik,
görülmemiş bir şekilde çiçek açıyordu işte.

Bu görülmemiş çiçek açma Ritsos’un tükenmez “yeniden doğuş” gücünün de çarpıcı bir simgesi sayılır.

Ritsos’un şiirinin anlatım zenginliği değişik kişilerin ağzından, değişik maskelerin ardına saklanarak konuşmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu yöntem onun zaman zaman ustalarından biri olan Kavafis gibi tarihin değişik dönemlerinde yaşamış, yaşayan söylencelerle geçmişten günümüze ulaşmış kişilerle özdeşleşmesini de kolaylaştırır. İsmene’nin, Orestes’in, Helen’in, Penelope’nin tarih öncesi bir dönemde yaşadıklarıyla, onların günümüzdeki benzerlerinin yaşadıkları arasında anlamlı bağlar kuran Ritsos, gene Kavafis gibi, ünlü kahramanları ele aldığı zamanlarda bile daha çok onların başarısızlıkları, umarsızlıklarıyla ilgilenir.

En büyük kaygısı yaşamayı sürdürmek, insan onurunu ezmeye, insan emeğini sömürmeye kalkanlara karşı direnmektir. Bu direniş Yunanlıların Öyküsü'nde olduğu gibi bir bağımsızlık savaşının destanı olarak da dile gelebilir, Epitaphios’ta olduğu gibi grevci oğlunu yitirmiş bir ananın acısı olarak da.

Bu ağaçlar katlanamaz daha basık bir göğe
Bu taşlar katlanamaz yabancı çizmelere.
Yalnız güneşe boyun eğer bu yüzler,
Yalnız Doğruluğa boyun eğer bu yürekler.

Yavrum, yoldaşlarınla buluşmaya gidiyorum,
öfkemi öfkelerine katmaya;
Silahını ben aldım, sen uyu yavrucuğum,
sen rahat uyu.

Ritsos şiire başladığı yıllardan beri kendini toplumcu savaşıma adamış bir sanatçıdır. Onun bu devrimci yanı en kişisel yaşantılarını dile getirdiği şiirlerinde de, toplumsal ve siyasal sorunları ele aldığı şiirlerinde olduğu kadar belirleyici bir nitelik olarak karşımıza çıkar. Ne var ki, Ritsos uzun süre baskı altında yaşayan bir toplumun insanı olduğu için, sözgelimi, başka bir devrimci şair olan Mayakovski’nin ses tonuyla konuşmaz. Nitekim, John Berger de Mayakovski’nin diliyle ilgili bir yazısında iki şairi karşılaştırırken bu noktaya değiniyor:

"Çağdaş Yunan şairi Yannis Ritsos da Mayakovski gibi temelde siyasal bir şairdir. Ancak, her ikisinin de ortak siyasal bağımlılıklarına karşın, Ritsos, Mayakovski’nin tam karşıtı bir şairdir. Ritsos'un şiiri sözcükleri yazmak ya da belli bir işleme göre düzenlemekten doğmaz. Onun şiiri sanki şiirle hiç ilgisi olmayan önemli bir kararın sonucu gibi görünür. Ritsos’un şiiri oldukça karmaşık bir üretim sürecinin son biçimini almış bir ürünü olmaktan çok, bir yan ürün gibidir. Sanki bu şiirler içerdikleri sözcük birikiminden önce var oldukları izlenimini bırakırlar insanın üzerinde: bir tutumun, önceden verilmiş bir kararın tortusu gibidirler. Ritsos’un siyasal dayanışmasının kanıtı şiiri değildir; tersine, onun siyasal tutumu yüzünden belli birtakım olaylar bize şiirsel yüzünü gösterir.

Çamaşır ipinden çamaşırları topluyor kadınlar
Ev sahibi avlunun kapısında duruyor
Birinin elinde bir bavul,
Siyah bir şapka var öbürünün başında.
Kira vermiyor ölüler
Telefonunu kesmişler Eleni’nin.
Börekçi sanki inadına bağırıyor:

“Börek, taze börek.” Genç
kemancı pencerede-
“sıcak börek, yusyuvarlak,”
diyor.

Kemancı kaldırıma fırlatıyor kemanını
Fırıncının omuzundan bakıyor papağan
Ev sahibi anahtarlarını şıngırdatıyor
Eve girip kapıyı kapıyor üç kadın

Burada Ritsos’la Mayakovski arasında bir yeğleme söz konusu değil, ikisi de değişik koşullarda yazan, birbirinden ayrı iki şair. Ritsos’un seçimi, (şiirsel dehasını düşünecek olursak) şiirini bir yan ürün olarak kutlamayı ve olumlamayı kendisi için bir ödev sayıyordu. Biri açıkça halka seslenen, öbürü ise bir çeşit yeraltı şiiridir. (*)

Bir yeraltı şairi için de, nerede gizlenirse gizlensin, konuşabilmek, bir anlatım yolu bulabilmektir en önemli şey. Ritsos bu durumu Kavafis için yazdığı on iki şiirden birinde şöyle açıklıyor:

"Anlatım" - diyor "bir şey söyleyeceğin değil,
sadece konuşacağın anlamına gelir, senin için konuşmaksa,
bir şey açıklamak demektir - öyleyse nasıl konuşacaksın?"
Sonra pencereden dışarı bakmak için
perdenin arkasına büsbütün gizlendiği zaman,
iyice saydamlaşırdı sessizliği.
Ama ona yönelen bakışlarımızdan tedirgin olunca,
sanki eğlenircesine, sanki zamanımıza yabancı,
uzun, beyaz bir gömlek giymişcesine
yüzünü perdenin aralığından çıkarıp dönerdi aramıza:
belki de böylece kuşkumuzu, düşmanlığımızı,
mutsuzluğumuzu başka bir yere yöneltmek,
ya da gelecekte kendisine duyacağımız hayranlığa
bir bahane bulmak düşüncesiyle
böyle yapardı, (ya da yapmayı yeğlerdi)
ve hiç yanılmamıştı bu düşüncesinde.

"Kuşkuyu, düşmanlığı, mutsuzluğu başka bir yere yöneltmek" Ritsos'un da başlıca işi olmuştur. Yattığı sanatoryumlardaki hasta arkadaşlarıyla, grevdeki işçilerle, dağlarda savaşan partizanlarla, Lemnos, Makronissos, Ayios İstratis ve Sisam adalarında toplama kamplarındaki tutuklu arkadaşlarıyla ve dünyanın dört bir köşesindeki özgürlükçü sanatçılarla, bilim adamlarıyla ve ezilen halklarla her zaman tam bir dayanışma içinde olmuştur Bu yüzden, o insanlara yazılmış birer sevgi mektubudur bütün şiirleri:

Sevgili Joliot, Ayios İstrati'den yazıyorıım sana.
Üç bin kişi kadar varız burada,
basit insanlar, çalışkan işçiler, yazar-çizerler,
eski püskü birer battaniye sırtımızda,
torbalarımızda birer baş soğan, üç beş zeytin
ve kuru bir dilim ışık,
güneşin altındaki ağaçlar kadar basit insanlar,
tek suçumuz da, senin gibi,
aşık olmak özgürlüğe ve barışa.

İşin ilginç yanı, bu mektupları okurken Ritsos'un sesini de duyar gibi olursunuz. Bağırıp çağırmayan, elini kolunu sallamayan bir insanın, sanki yıllardır tanıdığınız, ama zaman zaman uzak kaldığınız bir yakınınızın sesidir bu. Kimsenin gözüne ilişmeden kendi yolunda giden balıkçıyı görür o. Balıkçının saatinin içinde, tozlu camın altında küçük bir balığın bağırdığını duyar. Hangi zindandan, gecenin hangi köşesinden, hangi ölümden olursa olsun, dünyanın gülümseyişini koruyan Nâzım'ın o masmavi gülümseyişini görür. Yüreği barış ve özgürlük özlemiyle doludur Bu yüzden de Nâzımla, Mayakovski'yle, Neruda'yla, Attila Jozsefle ve onları sevenlerle el eledir.

Ve ay onu hüzünle yanağından öptüğü zaman,
deniz yosunu, saksı, hasır iskemle, taş merdiven
iyi akşamlar dilerler ona,
dağlar, şehirler ve gökyüzü ona iyi akşamlar dilerler
ve işte o zaman silkerek cıgarasının külünü
balkonun korkuluğundan,
ağlatabilir duyduğu bu güvenlik içinde.
Ağlayabilir ağaçların, yıldızların ve kardeşlerinin
verdiği bu güvenlik içinde.

(*) "Mayakovsky His Language and His Death“ The While Bird. London, Chatto and bundus. 1955.

CEVAT ÇAPAN
Yannis Ritsos,
Bütün Şiirlerinden Seçmeler, S. 11-18

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI