CAHİT ZARİFOĞLU

Şiirlerinde hep kırgınlık ve hırçınlık arasında olan, tevazuu hiçbir zaman kendisinden eksik olmayan, Türk edebiyatının ‘Artist şairi': Cahit Zarifoğlu. Şiirleri hep kafamızda döner durur. Belki bir damla yaş akar gözümüzden, belki bir tebessüm tutar ifademizi.

Pek çok insanın severek şiirlerini, kitaplarını okuduğu Zarifoğlu'nun hayatı nasıldı? Arkadaşları, ailesi onu nasıl biliyordu? Bu sorulara en güzel cevabı belki de kendi dizeleriyle verebiliriz:

"Korku salardı inceliğin, acıman tevazuun,
Dünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışın"

1940'ta Ankara'da doğmuştu. Babasının işleri dolayısıyla çocukluğunun çoğu Güneydoğu'da geçti. İlkokula Siverek'te başlayan Zarifoğlu, Maraş ve Ankara'da bitirdi. Çoğu zaman belirttiği üzere asıl olarak Maraşlıydı. 300 yıl kadar önce bir göç sonucu Kafkasya'dan Maraş'a gelen üç kardeşin içlerinden, Zarif olanın soyundan gelmekteydi.

"Ne korkunç bir iklimdi çocukluğum"

Babasının işlerinden dolayı sürekli yer değiştirmek yeni sıkıntılar doğuruyordu. Bir süre sonra annesi ve babasının bu sıkıntılar yüzünden ayrılmasından dolayı bir travmayı atlatamamışken, babasının yeni biriyle evlenmesi onu çok üzmüş, hayatı boyunca babasına karşı sert ve soğuk kalmasına sebep olmuştu. Babasının yaptığını kabullenemeyince, kendisinden 1,5 yaş büyük olan ağabeyi Sait'i baba olarak bildi. Öyle ki Sait evde artık "Baba Sait" olarak biliniyordu.

"Nerede, hangi ağacın gölgesinde oh diyor ki şimdi yüreğin? Bir erkek için baba olmakla ölçülmüyor mu hayatın yükü?"

Liseli yıllarda yazdığı kompozisyon ve şiir çalışmaları onun edebiyata atılmasına neden oldu. O sıralar içine oldukça kapanmış, başı önünde dolaşan, pek fazla konuşmayan birisi olmuştu. İnsanlardan kaçmak istiyordu. Okulda bu durum "Aşk acısı çekiyor, ondan böyle suskun" diye söylemler oluşmasına bile yol açmıştı. Bu sırada "Aristo” lakabı takılmış, artık kendisi "Aristo Cahit" diye anılmaya başlamıştı.

Bu sıralarda olan olayları anlatan Rasim Özdenören, sessizliğine rağmen çocuklara ve yaşlılara içten içe anlaşılmaz bir bağının olduğunu söylemişti. Çoğu zaman cebinde şeker taşır, yolda gördüğü çocuklara, yaşlılara verip onların gönüllerini almaya gayret ediyordu.

Kendisine ait bir ortamı yoktu. Evde yalnız kaldığı zaman radyodan klasik batı müziği eserleri dinleyip küçücük bir odada ruhunu arardı. E tabii bunun dışında da uğraşları vardı Aristo Cahit’in.

Yine bir gün arkadaşlarıyla toplanmışlardı. Biraz sonra güreşmeye karar verdiler ve Cahit, diğerleri arasında en güçlü, kalıplı olan Halil'le eşleşmişti. Kesindi, bu güreşi kazanmasına imkan yoktu! Güreş başladığı sırada Cahit, hiç beklenmeyen bir hareketle Halil'i alt etmişti.

"Cahit, şiir gibi güreş tutardı." Alaeddin Özdenören

Her zaman gökyüzüne merak duyan şair, göklerde süzülmek, bulutlarla dans etmek istiyordu. Göklerin eşsiz cazibesi onu kendinden çıkarınca Maraş'tan kaçtı. Lise ikinci sınıftaydı, ne olacağından bihaber Eskişehir'e doğru yol aldı. En büyük hayali olan pilotluk için, Türk Uçuş Derneğine başvurdu. Buraya yetenekli olan adaylar seçiliyor ve ücretsiz uçuş kursu hakkı kazanıyorlardı.

Cahit hayali için var gücüyle çalışırken kurs için seçildi. Bir süre aldığı kurs bitince uçak kullanabilir duruma gelmişti. Hayallerine adım adım yaklaşıyordu! Uçak kullanabilmek için son bir kez daha sağlık kontrolüne girmiştir fakat gözünde ve kulağında rahatsızlık olduğu için uçuş ehliyeti alamaz. Bu durum hayallerinin yıkılmasına sebep olur. Cahit'in kanatları kırılmıştır.

"Bulutlar açmadı,
Mavi gök orda mı?"

Üzülmüş olsa bile uçuş serüveni kısa sürmüştür. E tabii beraberinde pek çok sorun getirmiştir. Sınıf tekrarına kalmıştır. Üç yıl boyunca Edebiyat dersinden tekrara düşen Cahit, kayıp giden üç yılın ardından, arkadaşlarindan sonra mezun olmayı başarmıştır.

Liseyi bitirdikten sonra İstanbula gelir. Burada İstanbul Universitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümüne yazılır. Hala bir kaçış içerisinde olan Cahit, burada da üniversitevi ancak on yıl içerisinde bitirebilir. Yaz boyunca evine dönmez, bir kayıkçının yanında ücretsiz çalışmaya başlar. Zaman böyle akıp gider. Yine bir yaz zamanı otostopla Avrupa'yı gezmeye başlar.

"Svebiş - hal'de,
Büyük bir park her alman kentinde,
Bulunduğu gibi
Ve merdiven tiyatrosunda,
Bir adam yaratmak piyesi."

Yine bir gün Cahit, Necip Fazıl'ın evinde, bir sohbet meclisindedir. Herkes merakla üstadı dinler fakat yerinde duramayan Cahit ayağa kalkar ve evin içinde dolaşmaya başlar. Necip Fazıl'ın kitaplığına bakan, plaklarını karıştıran şair, ikinci lakabını Necip Fazılın şu sözleri ile alacaktır: "Yahu, burada muhteşem bir konser varken sen notalarla meşgulsün artist."

"Güneş inip suya dokun,
Nehre yaslanıp baş aşağı koşan bir
yaşlı ağaç ol."

Ve sonunda Cahit Zarifoğlu'nun sanatı meyvesini verir, ilk şiir kitabı olan İşaret Çocukları kitabını baskıya gönderir. Her ne kadar bu onu sevindirse bile tüm parasını bu kitap için harcayınca maddi bir çöküşe düşer. Ancak çok az kısmını dağıtabilir kitabının. Kalan büyük bir kısmını ise aracı olan bir arkadaşının dayısının yazıhanesine bırakmıştır.

Emanet olarak buraya bıraktığı kitapları birkaç ay alamaz. Bir süre sonra kitaplarının işgüzar dayı tarafından ısınmak için yakıldığını öğrenir. Büyük bir üzüntüye uğrayan şairin hayalleri bu sefer kül olmuştur.

"Anam kanları kuruyan,
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını.
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları"

Onca zaman geçmesine rağmen yalnızlığı hep yanında taşır Cahit. Buna bir son vermesi gerektiğini düşünen Necip Fazıl, Cahite münasip bir eş bulmuştur. Bu kişi Cahit'in hocasının kızı, Berat Hanımdır. Bunun üzerine Necip Fazıl'la gittiği Van'dan, dolu bir kalp ile döner. Nişan, düğün bir günde olur. Sabah yüzükler takılır, akşam ise düğün yapılır. Birbirlerinin yüzünü ancak yüzük takılırken görürler. Berat Hanım ile evlenirken nikah şahidi de Necip Fazıl olur. Evlendikleri sırada Cahit TRT'de çalışmaktadır.

"Ey Berat Hanım,
Otur şöyle nefes al, dinlen
Ve anlat ne var ne yok halin nasıl?"

Evlendiklerinde Berat 19, Cahit ise 35 yaşındaydı. Bu yaş farkından dolayı Cahit, Berat Hanım'a: "Ben yaşlanacağım, sen hep genç kalacaksın." diye takılıyordu. Berat Hanım'ında dediği gibi Cahit, ona hem koca olur hem hoca. Berat Hanım bir konuşmasında ondan pek çok şey öğrendiğini söyler. Cahit uzun yıllar bekar yaşadığı için çok güzel yemek yapıyordur ve kuru fasulyenin tarifini ona ilk Cahit öğretir.

Yıllık izinlerini Ramazan aylarında kullanır Cahit. Sabahları biraz geç kalkar, öğle ve ikindi arasını ibadetle geçirirdi. Yirmi günlük yıllık izni bitmeden bir hatim indirir, son on günü ise iş yerinde öğlen aralarında Kur'an okur ve ikinci bir hatim de orada tamamlardı diyor Berat Zarifoğlu.

"Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum.
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum."

Tevazuu kendisinden hiç eksik olmayan şair, şiir yazarken yanında çocukların kalmasına kızmıyor veya dışarı çıkarmıyordu. Kızı bir konuşmasında bu konuyla ilgili şunları söylemişti:

"Tahamülü yüksek, çok ilgili bir babaydı. Yazıları hep bizim yanımızda yazardı. Biz oynuyoruz, koşuşturuyoruz bunun içinde sürekli bir daktilo sesi. "Babanız yazı yazacak sessiz olun, ayrı odaya gidin" gibi şeyler söylenmezdi bize."

Şiirlerine devam eden şair, bunların yanında deneme, söyleşi, günlük, hikâye ve çocuk kitabı gibi türlerde de yazılar yazıyordu. 1986 yılında son şiir kitabı olan "Korku ve Yakarış"ı yayınladı.

"Bana giysi verdin,
Öyle biliyorum giyinmeyi.
Beni doyurdun,
Böyle biliyorum doymayı.
Ve sayıyorum kimse yok,
Öyle böyle bir doğa
Yalnız beni götürüyor kıyamete
Görüyorum ki fark ediyor,
Gülümserken korkuyorum."

Yıllar böyle akıp giderken 1987 yılının başlarında, pankreas kanseri hastalığına yakalanır. Hastalığı gittikçe ilerler. Pek çok arkadaşı onu ziyarete gelir. Yine bir gün refakat eden Erdem Bayazatın elinden tutar ve "Erdem," der "Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak."

Dostum üşüyorum dedin
Üşüme
Korkuyorum - Korkma
Kaçıyorum - Kaçma
Ürperiyorum düşünceden -ürper"

Yine bir gün ona refakat eden Rasim Özdenörendir. Cahit uykusundan aniden uyanır. "Rasim" der "Bir rüya gördüm, Necip Fazıl bana yirmi beş yıl sonra burada buluşacağız dedi."Rüyasındaki zaman 25 gün olur. Rüyadan yaklaşık 25 gün sonra şair vefat eder.

EMİR YAPICI
Mucize Ruh, Ekim 2018, Sezon 2, Sayı 5

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI