ATATÜRK VE ZİYA GÖKALP BAĞLANTILARI

Türk devriminin düşünsel dayanaklarını araştıranlar çoğunlukla bir "ideolog", bir "mimar” olarak Ziya Gökalp'ın yerini tartışmışlardır. Bu tartışmanın bazı uç noktaları ve ileri sürülen görüşler, öncelikle Atatürk ve Ziya Gökalp ilişkileri üzerinde durmamızı zorunlu kılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Kolağası Mustafa Kemal'in "Bingazi delegesi” ve Mehmet Ziya'nın da Diyarbekir temsilcisi olarak katıldıkları Selânik'teki "İttihat ve Terakki Cemiyeti Umumî Kongresi” onları karşılaştıran ilk olaydır. 18 eylül 1909'da başlayan genel kongreye ilişkin Tevfik Rüştü Aras'ın anıları, bir tanışma başlangıcı sayabileceğimiz bu toplantı konusuna aydınlık getirmektedir;

"Selânik'te toplanan kongre, olup bitenleri gözden geçirerek yeni bir çalışma yolu çizecekti... Kongreye ben umumî kâtip seçilmiştim. Başkanlık görevi için her toplantıda yeni bir üye seçilirdi. Kongreye katılanlardan üç kişi bir iki toplantıdan sonra herkesin dikkatini çekmişti. Biri sonradan İstanbul temsilcisi olan Kara Kemal, ikincisi Ziya Gökalp'ti. Fakat bütün kong renin dikkatini devamlı olarak üstünde toplayan Mustafa Kemal'dir." (1)

Ölüm döşeğinde iken Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup yazdırtarak "çocuklarına bakılmasını ve Türk Medeniyeti Tarihi adlı eserinin devlet tarafından basılmasını” isteyen Ziya Gökalp'ın (2) Malta dönüşü Diyarbakır'da yayımlamaya başladığı Küçük Mecmua'nın (1922—1923) Atatürk'ün ilgisini çektiği görülüyor. Atatürk tarafından Ankara'ya çağrılan, sonra da Diyarbakır'dan milletvekili seçilen Ziya Gökalp'ın Atatürk'le ilişkilerini E. B. Şapolyo bir yazısında şöyle anlatmaktadır:

"Gazi Mustafa Kemal Paşa büyük zaferi müteakip, memlekette büyük bir inkılâp vücuda getirmek is tiyordu. Bu kıymetli zekâdan da istifadeyi düşündü... Bir gün Ziya Gökalp'ı da Çankaya'ya çağırttı. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Ziya Gökalp'ın neler görüştüğünü bilmiyoruz. Yalnız Ziya Gökalp Çankaya'dan döndükten sonra Doğru Yol - Hâkimiyet-i Milliye ve Umdelerin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri adlı bir risale neşretti. Bu eseri Mustafa Kemal Paşa'nın kurmak istediği (Halk Partisi) nin (dokuz umde) sinin tasnif, tahlil ve tefsirine aitti. Bu eseri müteakip Hâkimiyet-i Milliye ve Yeni Gün gazetelerinde de 'Fırka Nedir?' adlı, seri halinde makaleleri çıkmaya başladı. Bu makalelerden anlaşıldığına göre Mustafa Kemal Paşa Ziya Gökalp'a fırkalar hakkında bir seri makale yazmasını rica etmişti. Bunun üzerine Ziya Gökalp'da (Fırkalar içtimaiyatı) başlığı altında fırkacılığa ait orijinal ve pek değerli olan bu makaleler serisini neşretmişti. " (3)

Atatürk-Ziya Gökalp ilişkisinin bir tanığı olarak Falih Rıfkı Atay Çankaya adlı yapıtında bu ilişkinin iki yanını ortaya koymaktadır: "Mustafa Kemal'in Türkçülük hareketini takip etmiş olduğunu sanmıyorum. Kuvayi Milliye devrinde ve sonrasında ise, bilhassa Türkçü fikir ve sanat adamları ile temas etti. Ziya Gökalp'a, geç ve güç ısındığını hatırlıyorum. Asla siyasî ırkçı ve Turancı değildi ... Ziya Gökalp, tanıdıktan sonra, Mustafa Kemal'e hayran kalmıştır. Çünkü devrimci olarak, en ileri Türkçülerin bile kurtulacaklarını sanmadıkları ortaçağ müesseselerini bir hamlede yıkmış ve Türk milliyetçiliğine engin ufuklar açmıştı. " (4)

Ziya Gökalp'ın manzumelerinde ve yazılarında "millî kahraman” "büyük bir dâhi” olarak nitelendirilen "Gazi Paşa Hazretleri” ya da "Gazi Mustafa Kemal Paşa” konusu 1922 ve 1923 tarihlerini taşımaktadır. 1922 temmuzunda Küçük Mecmua'da yayımlanan "Kolsuz Hanım” adlı masalın son dizeleri (sayı 6, sayfa 19) Mustafa Kemal'i dile getirir:

Türk'ün kollarıydı: İzmir, Edirne!
Bunları kopardı şom Üvey Anne

Yeğeni Yunan'a etti armağan,
Kurtardı onu bir Millî Kahraman..

Tanrımız yüceltsin o Kahramanı,
Daim mes'ut etsin Hilâl Sultan'ı!

Ziya Gökalp'ın Küçük Mecmua'nın 20 ve 21. sayılarında (ekim 19—22) yayımladığı ve "Gazi Paşa Hazretleri'ne” sunduğu "İstida”larda "Kahraman kültü” yoğunluk kazanır. Aşağıdaki dörtlük ilk dilekçedendir:

Sen dâhisin, buna çoktan inandık..
Mefkûresiz rehberlerden pek yandık
Garpta, şarklı yaşamaktan usandık
Kurtar bizi bu karanlık zindandan!

Ziya Gökalp, ikinci dilekçede Atatürk'ün barıştan sonra "herkes gibi bir fert olmak, hür olmak” düşüncesine karşı çıkarak,

Bu milletin hâli olur pek yaman,
Kılavuzu olmazsa bir kahraman

dedikten sonra yeni dilekçesinde şunları da söyleyecektir:

Sen yalnız bir büyük insan değilsin;
Sende saklı nice meçhûl kuvvetler
Yalnız dâhi ve kahraman değilsin;
Hep sendedir bize mevhup nusretler.

1917 yılında Yeni Mecmua basımında yer almadığı halde, 1923 yılında yayımladığı Altın Işık kitabına koyarken "Arslan Basat” adlı destana eklediği dizelerde de Kurtuluş Savaşı yıllarının izlenimleri vardır:

Dede Korkut tebrik etti Oğuzu,
Destanlar okudu, çaldı kobuzu,
Dedi: Kahramandır, Türkü yaşatan,
Türk İlinde eksik olmaz kahraman.
Bir zaman gelecek, yine Türk yurdu,
Görecek Rum adlı mel'un bir ordu.
O zaman çıkacak Ortaç Dağı'ndan
Bir Mustafa Kemal adlı kahraman;
Kurtarıp Türklüğü bu Tepegöz'den,
Kılacak vatanı bahtiyar, şad, şen.
Türkün, Basat gibi, çoktur arslanı,
Mustafa Kemal'dir baş kahramanı! (5)

Son olarak Türkçülüğün Esasları'nda da "bir dehâ hazinesi bir dâhi” ve "münci” sıfatlarıyle nitelediği, "Türkçülüğün en büyük adamı” saydığı Atatürk'ü, asker ve devlet adamı yönleriyle değerlendirir:

"... Halk Fırkasının annesi olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Büyük Müncimiz olan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin irşad ve rehberliğiyle bir taraftan Türkiye'yi düşman istilâlarından kurtarırken, diğer taraftan da devletimize, milletimize, lisanımıza hakikî adlarını verdi ve siyasetimizi mutlakıyetin ve unsurlar siyasetinin son izlerinden bile kurtardı.”(6)

Ziya Gökalp'a "geç ve güç” ısınan Atatürk'ün, onun erken ölümü kar şısında duyduğu üzüntüyü, eşine çektiği telgrafta görmek olasıdır. (7) Ne var ki, kurucuları arasında Ziya Gökalp'la birlikte Hamdullah Suphi'nin de bulunduğu Türk ocaklarını (1913), "Türkiye'de İkinci Meşrutiyetten sonra gelişen Türkçülük hareketleri sırasında kurulan milliyetçi anlayışa bağlı kültür derneği”ni "siyasî bir kimlik alabileceği endişesiyle” 1931 yılında kapatan da Atatürk yönetimi olmuştur. (8) Kemalizmin dünya görüşünü halka yayma görevi halkevlerine ve odalarına verilmiştir.

Atatürk-Ziya Gökalp ilişkilerini böylece ortaya koyduktan sonra, Türk devriminin "İdeolog”u sorununa geçebiliriz. Ayrıntıları bir yana bırakacak olursak, bu konudaki değişik görüşlerden bazıları şu noktalarda top- lanabilir:

- Kemalizm hareketinin tarihinin 19 mayıs 1919'dan önceye alınamayacağl görüşünde olan Tekin Alp'a göre, " .. haddi zatında çok takdire lâyık olan bu hareketin (Gökalp'ın yarattığı Türkçülük hareketi) , Kema lizm'le hiç bir münasebeti, bir benzerliği yoktur" (9) (1936).

- Ziya Gökalp'ın bazı görüşlerini Atatürk devrimi açısından "eski ve aykırı” bulan Saffet Ürfi Betin, devrimin siyasal yanı ve ulusal kurtuluş bilincini hazırlamakta Gökalp'ın belirişini ve eserlerini devrimin "müjdecisi” saysa da bütünüyle onu yetersiz bulur: " .. Atatürk İnkılâbı onun sis temini de, görüşünü de birdenbire çok arkada bırakan bir şey oldu. Ziya Gökalp bu İnkılâp için, eski prensipleriyle, yetmeyecekti” (10) (1951).

- Dr. Ercümend Kuran, "Gökalp'ın fikirlerinin Atatürk inkılâbı üzerinde oldukça kuvvetli bir tesir icra ettiği” kanısındadır. Atatürk'ün kişiliğinden ve başka etkilerden ileri gelen "ayrılıklar”, biraz da zorlama ile ulaştığı görüşünü değiştirmemiştir: "Atatürk inkılâbı adıyle tarihe geçen sosyal değişmede Ziya Gökalp'ın tesiri pek belirlidir."(11) (Kasım 1963)

- Bir süre Türkiye'de bulunan Amerikalı bir sosyolog da "1919'da başlayan Türk İnkılâbı” üzerinde durmuştur: "Bu inkılâbın fikrî şerefi ise geniş bir manada Ziya Gökalp'a ve onun rehberliği ile sosyoloji doktrinleri konusundaki öğretim faaliyetine aittir." Profesör Carle C. Zimmerman, her inkılâp gibi bir felsefeye sahip olmak zorunda saydığı Türk inkılâbının, Ziya Gökalp'ın Durkheim sosyolojisinden aldığı "sosyal organizasyon teorileri” nedeniyle "bu inkılâbın fikrî mimarı” olduğunu ileri sürmektedir. (12) (1964)

- "Birinci Ziya Gökalp Haftası”nda Diyarbakır'da bir konuşma ya pan Prof. Dr. Abdülkadir Karahan'ın Atatürk'e mal ederek, "Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tır” dediğine işaret edilmektedir. (13) Bu söze kaynak olarak 1934'te Ödemiş'in Gölcük yaylasındaki bir konuşmayı gösteren Kara han, Diyarbakır'da yayımlanan bir yazısında, "Ziya Gökalp, Atatürk'ün kudretli ellerinde gerçekleşen birçok devrimlerimizin fikir çekirdeklerini ilk olmasa bile en kuvvetle ve bilim yolları ile açıklayan düşünürümüzdür” demektedir." (14) (Kasım 1964)

- Prof. Dr. Bedia Akarsu ise, "Ziya Gökalp'ı Atatürk devriminin filozofu” olarak gösterenlere karşı çıkmaktadır:

” ... Ziya Gökalp'ı Atatürk devriminin bir filozofu gibi göstermek büsbütün yanlıştır kanımıza göre. Ziya Gökalp medeniyet, hars ikiliği İle hatta karşısındadır Atatürk'ün." (15) (1969)

- Kuran'ın söz konusu ettiğimiz yazısını eleştiren Hasan Eren, dil anlayışları bakımından farklı durumu belirttikten sonra, "Sayın Kuran'ın, Gökalp ile Atatürk'ün ulusal kültür anlayışlarının 'esasta farksız' olduğunu belirtmek üzere kurmak istediği benzerlik, sağlam bir dayanaktan yoksundur” yargısına varır. Haklı olarak belirttiği gibi, "Prof. Kuran, Gökalp ile Atatürk arasındaki ortak yanlar üzerinde duruyor. Yazı reformu gibi Gökalp'ın kolay kolay aklından geçiremeyeceği bir konuyu ele alması, onun savını büsbütün çürütebilirdi”. Hasan Eren'e göre, Atatürk, "yapacağı reformların program ve kapsamını çizerken 'mefkûreci' yazar ve düşünür lerin baskısı altında kalmayacak kadar büyük ve gerçekçi bir reformcu” idi. (16) (1972)

- Ali Yaşar Sarıbay'ın "bir devrim ile bir ideolog arasında 'düşünsel' düzeyde bağ kurmayı amaçlayan” incelemesinde konu enine boyuna ele alınmıştır. Pozitivizm ve millicilik açısından konuyu irdeleyen genç araştırıcıya göre, "Ziya Gökâlp, savunduğu düşüncelerle Türk devriminin ilkeleri arasında büyük benzerlik gösteren en önemli düşünürdür” (17) Bu benzerlikleri Sarıbay'ın şu öbekler altında topladığı görülür :

"Felsefi benzerlik: Pozitivizm.

Doktriner benzerlik: Milliyetçilik.

Toplumsal nitelik içeren benzerlikler: Halkçılık, layiklik, sınıfsız bir toplum düzeni, kadın hakları, devrimcilik.

Kültürel benzerlikler: Dilde sadeleşme, Batı uygarlığını benimseme.

Ekonomik benzerlik: Devlet kapitalizmi.

Ali Yaşar Sarıbay'ın incelemesi şöyle sonuçlanmaktadır: "Kısası Gökalp'ın düşünceleri, Türk devrimine etki edecek denli yakındır. Ama, bu, Gökalp'ın Türk devriminin 'ideoloğu' anlamına alınmamalıdır. Bize kalırsa, Türk devriminin ideoloğu, Gökalp'ın da düşüncelerinden esinlenen Mustafa Kemal Atatürk'tür.” (19) (1976)

Görüldüğü gibi, Türk devriminin bir "ideolog”u, bir "mimar”ı olarak Ziya Gökalp'ın durumu tartışmalıdır. Bize kalırsa, Gökalp'la Kemalizm arasında hiç bir ilişki bulunmadığını söyleyenlerle onu Türk devriminin "fi kir mimarı” sayanlar ortak bir yanılgıda birleşmektedirler. Cumhuriyet öncesi fikir akımları içinde, S.Ü. Betin'in de işaret ettiği gibi, "eskimiş bile olsa sistemi olan” bir fikir adamı olarak Ziya Gökalp'ın özel bir yeri vardır. Tarih süreci içinde konu ele alındığında XIX. yüzyılda Türkiye'de başladığı görülen reformcu akımlar yadsınamaz.

Ne var ki, bu akımlarla ne denli beslense de Türk devrimi bir "devam”ı değil, bir "aşama”yı ortaya koymakta, "Türk Aydınlanması'nı simgelemektedir. Gökalp'ın görüşleriy le ortak olan bazı öğelere karşılık köktenci tutumu ve akılcı davranışı Atatürk'ün önderliğindeki Türk devrimini, temelde, kendisinden önceki bütün akımlardan ve dağınık önerilerden ayırmaktadır. Unutmamak gerekir ki Türk devrimi, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen bir Ulusal Kurtuluş Savaşının ürünüdür.

Öte yandan, Kemalizmin bir öğreti olarak dizgeleştirilmesini Mustafa Kemal'den beklemek, Atatürk'ü Türk devriminin ideoloğu saymak soruna çözüm getirmekten uzaktır. Daha önce de bir ya zımızda ileri sürdüğümüz gibi, Türk devriminin düşünürünü yeni kuşak- lardan araması, belki de onun hem talihi, hem de talihsizliğidir. (20) Ne kadar aykırı görünse de Türk devrimi, onu dizgeleştirecek bir düşünür için yeterli malzemeyi sergilemektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türk devriminin "ideolog"unu "geçmiş”te değil "gelecek”te aramak gerekir.

(1) Alıntıyı yapan FR. Atay, Çankaya — Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne Kadar — İstanbul 1969, s. 58 /59.

(2) bkz. Hayat dergisi, "Büyük Düşünürümüz Ziya Gökalp'ın kızı Hürriyet Gökalp Anlatıyor”, s. 43, s. 12, 23 ekim 1975.

(3) E.B. Şapolyo (toplayan), Fırka Nedir? Zonguldak 1947, s. 6

(4) F.R. Atay, a.g.e., s. 369/370.

(5) bkz. Altılı Işık, Ankara 1976, s. 186/187.

(6) Z. Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Ankara 1339 [1923 1, s. 170/171.

(7) bkz. C.O. Tütengil, Ziya Gökalp Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi, İstanbul 1949, s. 54

(8) bkz. Meydan-Larousse, c. XII, s. 389, İstanbul 1973.

(9) Tekin Alp, Kemalizm, İstanbul 1936, s. 28.

(10) S.Ü. Betin, Atatürk İnkilâbı ve Ziya Gökalp - Yahya Kemal - Halide Adıvar, İstanbul 1951, s. 17.

(11) bkz. Türk Kültürü, "Atatürk ve Ziya Gökalp," s. 13, s. 9, kasım 1963.

(12) CC. Zimmerman, Yeni Sosyoloji Dersleri, İstanbul 1964, s. 1 ve 2. (çev. Â. Kurtkan).

(13) bkz Dr. S. Yazıcıoğlu, Cumhuriyet gazetesi, "Gökalp ve Duyulmamış Bir Eseri: Halk Klasikleri”, 23 mart 1972, s. 2.

(14) bkz. Ziya Gökalp gazetesi, "Zİya Gökalp", 2 kasım 1964.

(15) bkz. B. Akarsu, Atatürk Devrimi ve Yorumları, Ankara 1969, s. 38.

(16) bkz. Türk Dili, "Atatürk ve Ziya Gökalp”, s. 254, s. 176 ve 717.

(17) A.Y. Sarıbay, 1976 Yılı Sosyoloji Konferansları. 14 kitap, "Ziya Gökalp ve Türk Devrimi", İstanbul 1976, s. 89.

(18) A.Y. Sarıbay, a.g.y., s. 112.

(19) Aynı yazı, s. 117.

(20) bkz. C.O. Tütengil, Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak, İstanbul 1975, s. 154.

CAVİT ORHAN TÜTENGiL
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Kasım 1976, C: XXXIV, S: 302, s. 579-584

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI