YAŞLILARIN
SÖZLERİNE KULAK VERMELİ


Çok eski zamanlarda Kazak Hanlarından biri buyruğu altındaki insanları büyük bir meydanda toplayıp onlara:

"Hepinize buyruğumdur, bundan sonra 60 yaşını dolduran akrabalarınızı ıssız stepe götürüp bırakacaksınız. Onlar hiçbir şeye yaramadıkları gibi bir de çocuklarına yük oluyorlar." demiş. "Bu buyruğuma uymayan olursa, gözünün yaşına bakmam, başını kestiririm!"diye eklemiş.

Hanın bu buyruğuna karşı çıkmak ne mümkün. İnsanlar "Eğer Hanımızın buyruğuna uymayacak olursak kendi canımızdan olacağız" diye düşünmüşler ve sonunda çaresiz Han'ın dediğini yapmaya başlamışlar. Kısa bir sürede bu buyruk herkesin uymak zorunda olduğu bir yasa haline dönüşmüş. İnsanlar 60 yaşını dolduran aile büyüklerini stepe götürüp bırakıyor, zavallı yaşlılar da orada vahşi hayvanlara ve yırtıcı kuşlara yem olup ölüyormuş. Bazıları da büyüklerini ülkenin en büyük nehrinin azgın sularına atıyormuş boğularak ölmeleri için.

Birgün babası 60 yaşını dolduran genç bir adam da istemeye istemeye babasını sırtına almış ve Han'ın buyruğunu yerine getirmek üzere nehre doğru yola koyulmuş. Nehre giderken yol üzerindeki büyük bir dağı geçmek zorundaymış. Çok yorulduğu için yaşlı babasını bir taşın üzerine oturtmuş, kendisi de dinlenmek için bir başka taşı seçmiş. Aniden babasının kendi kendine gülmeye başladığını farketmiş. "Ben onu ölüme götürürken bu hala neye gülüyor acaba" diye düşünmüş ve sormuş:

"Baba, neden gülüyorsun böyle?"

Babası cevap vermiş:

"Eski bir deyiş vardır oğul, yaptıkların da aynen yankı gibidir, sesin nasıl sana geri dönerse, yaptıkların da öyledir. 30 yıl önce ben de babamı nehre atmaya götürürken dinlenmek için onu bu taşa oturtmuştum. O ağlıyor ve bana yalvarıyordu "Bari bir yıl daha yaşasaydım "diye. Ama ben ona onun için hayatımı tehlikeye atamayacağımı söyledim ve acımadan götürüp nehrin azgın sularına fırlattım. Şimdi kendime gülüyorum çünkü biliyorum ki ne yapsam sonum kaçınılmaz. "

Genç adam babasının sözlerini duyunca biraz düşünmüş ve "Demek benim sonum da böyle olacak." diyerek babasını nehre atmaktan vazgeçmiş. Onu evine getirmiş ve kocaman bir sandığın içerisine gizlemiş.

Günlerden bir gün Kazak Han'ı uzak diyarlara sefere çıkacağını söylemiş ve bütün gençlerin kendisine eşlik etmek için hazır olmalarını emretmiş. Tabi bizim genç adamın da gitmesi gerekiyormuş. Eve gelip haberi yaşlı babasına verdiğinde yaşlı adam oğluna demiş ki:

"Oğul, yolculuğunuz zorlu bir yolculuk olacak, ıssız steplerden, susuz çöllerden geçeceksiniz. İstersen beni de yanına al, belki sana bir faydam dokunur."

Genç adam babasına hak vermiş. Hem onu burada bıraksam adamcağız açlıktan ölecek diye düşünmüş. Babasının içinde bulunduğu sandığı bir öküzün sırtına yüklemiş ve Han'ın birliğine katılmış. Kısa bir zaman sonra birlik bir çöle varmış. Hava çok sıcakmış, su yokmuş, insanlar susuzluktan ölmeye başlamışlar. Han bakmış ki askerleri ölüyor, çölde su bulana 1000 dilda ( Kazak parası ) vermeyi vaad etmiş.

Akşam yaşlı adam oğluna sormuş:

"Oğul neden durduk ?"diye. Oğlu babasına uçsuz bucaksız bir çölde olduklarını, susuzluktan askerlerin ölmeye başladıklarını ve Han'ın su bulana 1000 dilda vereceğini söylemiş. Yaşlı adam hiç düşünmeden:

"Yarın öküzü serbest bırak, suyun nerede olduğunu o bilir. Önce toprağı koklayacak sonra eşelemeye başlayacaktır. Orayı kazarsanız suyu bulursunuz." demiş.

Sabah olunca oğlan babasının dediklerini aynen yapmış. Öküzün eşelediği yeri kazdıklarında suya ulaşmışlar. Askerler sevinç içinde kana kana su içmişler ve sonra yola koyulmuşlar.

Günler boyu yürüdükten sonra bir deniz kıyısına varmışlar. Han'ın askerleri denize baktıklarında denizin dibinde pırıl pırıl parıldayan, etrafa ışıklar saçan iki tane kocaman taş görmüşler. Hemen Han'a göstermişler taşları. Han taşların saçtığı ışıktan büyülenmiş ve:

"Kim bu taşları sudan çıkartır bana getirirse onu vezirim yapacağım "diye söz vermiş. Bunu duyan askerler taşları çıkartmak için suya dalmışlar. Ama nafile . Ne kadar uğraşsalar da taşları bir türlü bulamıyorlarmış suyun dibinde. Akşam "Gene niye durduk oğul ?"diye sormuş yaşlı adam oğluna. Oğlu bir deniz kıyısında olduklarını söylemiş ve durumu anlatmış yaşlı adama. Babası biraz düşünmüş ve:

"Beni dinle oğul , belki de bu taşlar denizin dibinde değildir. Şöyle çevrene bak bakalım, civarda bir kuş yuvası görüyor musun? " Oğlu etrefa bakmış ve tam denizin kıyısında kocaman bir çınar ağacının üstünde bir kuş yuvası olduğunu farketmiş.

"Evet baba, var!" demiş. Babası:

"Tamam, o taşlar kuşun yuvasında olmalı. Kuşun birisi o taşları oraya taşımıştır ve suda görülen o taşların suya yansımasıdır" demiş ve eklemiş:

"Aman oğul, Han bunu senin akıl edemeyeceğini düşünüp senden gerçeği söylemeni isteyebilir. Ona gerçeği söylemeden önce ondan her istediğini yapacağına dair söz almayı unutma!"

Genç adam sabah Han'ın huzuruna çıkmış ve:

"Haşmetli Han'ım , ben o değerli taşları size getireceğim." demiş . Han bunun üzerine:

"Getir bakalım, ben de o zaman senin her dileğini yerine getirip seni kendime vezir yapacağım" demiş. Genç adam hemen ağaca tırmanmış ve kuş yuvasındaki taşları alarak Han'ın yanına gelmiş .Taşları sevinçle eline alan Han önce taşlara bakmış ve sonra gence dönerek:

"Söyle bakalım bunu nasıl başardın? Bunun senin fikrin olduğuna inanmıyorum." demiş.

Genç adam bir süre direnmiş ancak Han 'ın hiddetlenmesi üzerine gerçeği olduğu gibi Han'a anlatmış. Hikayeden çok etkilenen Han hemen yaşlı adamın sandıktan çıkartılmasını ve huzuruna getirilmesini emretmiş. Yaşlı adam yanına geldiğinde önce onu kucaklamış, sonra da saygıyla eğilerek elini öpmüş. Oğlunu da söz verdiği gibi kendine vezir yapmış.

Seferden zaferle döndüklerinde Han yaşlıların öldürülmesiyle ilgili buyruğunu hemen değiştirmiş ve:

"Yaşlı insanlara saygı gösterilip sözlerine kulak verilecek. Saygı göstermeyen olursa çok ağır bir biçimde cezalandırılacak!" diye buyurmuş.

O günden sonra o diyarda yaşlıların sözüne kulak verilir , saygıda kusur edilmez olmuş...

İhtiyar Kanbak'ın Öyküsü



Han ile akıllı veziri



© 2003 Şiir Parkı

ARKADAŞINIZA GÖNDEREBİLİRSİNİZ :