.:: HAN İLE AKILLI VEZİRİ ::.


Bir varmış, bir yokmuş. Kazak Hanlarından birinin çok akıllı bir veziri varmış. Han sahip olduğu yerleri teftiş ederken onu da hep beraberinde götürürmüş. Bir keresinde baş vezir Han'a:

"Haşmetli Han'ım, isterseniz dilenciler gibi giyinelim. böylece insanlar bizi tanımaz, biz de onların bizim hakkımızdaki gerçek düşüncelerini öğrenebiliriz" demiş.

Han başvezirinin sözlerini uygun bulmuş ve dilenciler gibi giyinerek yola koyulmuşlar. Akşam olunca ıssız bir yerde, fakir bir çadırın önünde durmuşlar. Çadır sahibine:

"Çok yorulduk, bu gece sizin çadırınızda konaklıyabilir miyiz?" diye sormuşlar. Adam bu hırpani kılıklı adamları içeri almak istememiş önce. Ama karnı burnunda hamile olan karısı "Kapıya kadar gelen konukları geri çevirmek bize yakışır mı hiç. Bırak kalsınlar" deyince onları içeri buyur etmiş.

Han'la başveziri ev sahibinin hazırladığı yemekleri yedikten sonra kendileri için hazırlanan odalarına çekilmişler. Biraz sonra dışarıdan yeni doğan bir bebeğin ağlamalarını duymuşlar.Seslendiklerinde ev sahibinin bir oğlunun olduğunu öğrenmişler. Başvezir birden gülmeye başlamış. Han buna çok şaşırmış çünkü onun bir sebep yokken gülmeyeceğini çok iyi biliyormuş.

"Ne oldu da böyle gülüyorsun?" diye sormuş. Başvezir:

"Bu doğan çocuk ileride sizin damadınız ve tabi böylece benim de Han'ım olabilir diye düşündüm ve buna güldüm. Şu dünya ne kadar tuhaf" demiş.

"Olmaz, olamaz "diye haykırmış Han "Kızımı böyle fakir birine nasıl veririm?"

Akıllı vezir cevap vermiş "Hayatta herşey mümkündür Han'ım. Kimse sabah kalktığında akşam başına ne geleceğini bilemez."

Bu sözlerden çok huzursuz olan Han buna engel olmak için bebeği ailesinden satın alarak öldürmeye karar vermiş.

Sabah olduğunda Han'la başvezir yola çıkmak için hazırlanmışlar. Han ev sahibine dönerek çok teşekkür etmiş ve ardından:"Size bir teklifim var. Dün akşam doğan oğlunuzu bana satarsanız size şu atın başı büyüklüğünde altın veririm" diye eklemiş. Ev sahibi üstü başı perişan adama önce şaşkınlıkla bakmış, sonra "demek ki bunlar göründükleri kadar fakir değillermiş"diye düşünmüş. Sonra karısına bakmış. Karısı da "Bizim ileride nasıl olsa başka çocuklarımız olur. Hem oğlumuz zengin bir ailenin yanında daha iyi şartlarda yetişir"diye onaylayınca bebeği Başvezirin kucağına vermişler.

Bebeği alıp yola çıkan Han'la başveziri hemen onu bir sandığa koymuşlar ve az ilerideki bir dereye fırlatmışlar. Ancak sandık deredeki balık ağlarına takılmış. Akşam ağlarını toplamak için dereye gelen balıkçı sandıktaki bebeği görünce çok şaşırmış. Balıkçının zaten 8 tane çocuğu varmış ve onlara bakmakta güçlük çekiyormuş."Bir de buna nasıl bakarım?" diye düşünürken balıkçının karısı "Kaderin kapımıza getirdiği bu çocuğu geri çevirmek hiç doğru olmaz"demiş. Balıkçı karısına hak vermiş ve o günden sonra dokuz çocuklu bir aile olarak yaşamaya başlamışlar.

Aradan yıllar geçmiş. Bir gün Han ile akıllı veziri gene ülkeyi dolaşırken atlarına su vermek için bir çeşme başında durmuşlar. Bu iyi giyimli, zengin görünüşlü adamları gören balıkçının çocukları etraflarını sarıvermiş. Çocukları gören vezir yine kahkahalarla gülmeye başlamış.

"Ne oldu da böyle gülüyorsun? diye sormuş Han.

"Şuradaki çocuklara bir bakın Han'ım, aralarındaki şu güzel çocuk var ya.."

Han:"Ne olmuş o çocuğa?" diye merakla sormuş.

"İşte o çocuk sizin damadınız olacak."

Han çok sinirlenmiş ve "Sen de hep fakir çocukları bana damat olarak gösteriyorsun. Ölürüm de kızımı böylelerine vermem" diye haykırmış.

"Kader her zaman bizim irademize bağlı değildir" demiş vezir.

Han bu cevaptan çok huzursuz olmuş ve hemen az ilerde durup kendilerine bakan balıkçıyı yanına çağırarak sormuş: "Kim bu çocuk?"

Balıkçı anlatmaya başlamış: "O şimdi benim oğlum ama ben onu seneler önce derede ağlara takılmış bir sandık içerisinde buldum, orada bırakmaya kıyamadım ve eve getirdim.."

Huzursuzluğu daha da artan Han balıkçıya:

"Bu çocuğu bana sat, sana ağırlığınca altın vereyim"demiş.

Balıkçı bu cazip teklifi duyunca hiç tereddüt etmeden kabul etmiş ve çocuğu Han' a vermiş. Han hemen "Bu mektubu getiren çocuğu hemen öldürt" diye emreden bir mektup yazmış. Mektubu bir zarfa koyup çocuğa vermiş ve mektubu hiç vakit kaybetmeden ikinci vezirine götürüp vermesini söylemiş.

Çocuk mektubu ikinci vezire götürüp vermiş. Ancak ikinci vezir çok merhametli biriymiş. Böyle güzel bir çocuğu öldürtmeye kıyamamış ve onu kendi evinde büyütmeye karar vermiş.

Aradan gene yıllar geçmiş. Çocuk artık çok yakışıklı ve zarif bir genç adam olmuş. Bir gün Han dolaşırken onu görmüş ve hemen tanımış. Çok hiddetlenmiş ve ikinci vezirini yanına çağırarak neden buyruğuna uyup çocuğu öldürtmediğini sormuş. İkinci vezir hatasını kabul ederek Han'ın önünde diz çökmüş ve:

"Beni bağışlayın Han'ım. Bu kadar akıllı ve yakışıklı bir gencin canına kıymaya gönlüm razı olmadı, cezam neyse çekmeye hazırım" demiş.

Han bu açık sözlülüğü karşısında onu affetmiş. Ancak başvezirinin sözleri bir türlü aklından çıkmadığından genci astırıp ondan kurtulmaya karar vermiş. Genç adamı huzuruna çağırmış. Tam o sırada bir haberci dörtnala gelerek düşman birliklerinin ülkenin sınırından içeri girdiklerini ve her tarafı yıkıp yakarak ilerlediklerini haber vermiş. Kararını uygulamaya vakti olmayan Han hemen bir mesaj yazarak gence vermiş ve mesajı vezirlerine vermesini söyleyerek askerleriyle birlikte sınıra doğru yola çıkmış.

Genç adam Han'ın verdiği mesajı alarak yola koyulmuş. Bir süre sonra çok yorulmuş ve geçmekte olduğu bahçedeki bir ağacın altına uzanarak derin bir uykuya dalmış. Bu sırada Han'ın kızı bahçede arkadaşlarıyla dolaşıyormuş. Kızlardan biri ağacın altında uyumakta olan yakışıklı adamı görünce hemen Han'ın kızına göstermiş. Han'ın kızı genç adamı görünce adeta büyülenmiş ve ona ilk görüşte aşık olmuş. Eğilip öpmek istediğinde genç adamın elindeki mektup gözüne ilişmiş. Hemen açıp okumuş ve bunun genç adamın ölüm fermanı olduğunu görmüş. Hemen babasının fermanını oracıkta yırtarak yerine "Bu mektubu getiren gencin damadım olmasını istiyorum. Ben yokken onları daha fazla bekletmeyin ve güzel bir şölenle evlendirin" diye yazmış ve mektubu genç adamın cebine koymuş.

Genç adam uyandığında tekrar yola koyulmuş ve sonunda vezirlerin yanına gelerek Han'ın mektubunu onlara vermiş. Tabi mektup değiştiği için kendini çok geçmeden görkemli bir düğün şöleninin içinde bulmuş ve Han'ın kızıyla evlenmiş.

Savaş üç yıl sürmüş. Bu arada Han'ın kızının 2 erkek çocuğu olmuş. Birgün Han'ın ordusunun büyük bir zafer kazanarak geri dönmekte olduğunu bildiren bir haber almışlar. Han'ın kızı çok telaşlanmış ve kocasına bütün gerçeği anlatmış ve:"Babam çok acımasız bir insandır. Belki torunlarını görmek onun kalbini yumuşatır. Onun için onu karşılamaya oğullarımızı da götürelim"demiş.

Oğullarını alarak Han'ı karşılamaya gitmişler. Han olanları öğrenince o kadar kızmış ki torunlarının yüzünü bile görmek istememiş. Kendi izni olmadan bu fakir adamla evlendiği için kızına bağırmış, azarlamış.

Akşam olunca vezirini yanına çağırmış ve emretmiş:

"Fırıncıya git söyle. Sabah fırın açılır açılmaz fırına ilk giren adamı yaksın. Gelen kim olursa olsun, dediğimi yapsın yoksa hem onun hem senin boynunu vurdurtacağım."

Vezir korku içinde fırıncıya koşmuş. Han'ın sözlerini ona anlatmış ve Han'ın dediğini yapmasını yoksa ikisinin de sonunun geleceğini söylemiş.

Bu arada Han damadını yanına çağırmış ve:

"Fırıncıların nasıl çalıştığını. emirlerime uyup uymadıklarını çok merak ediyorum. Sabah erkenden fırına git, açılmasını bekle ve daha kimse girmeden içeri gir. Etrafı iyice izle. Gördüklerini bana anlatmanı istiyorum." demiş.

Sabah olup ta gün ağarmaya başlayınca genç adam fırına doğru yola koyulmuş. Bahçeden geçerken birden bülbül seslerini duymuş. Bülbüller o kadar güzel ötüyorlarmış ki bir ağacın altına oturarak dinlemeye başlamış. Han'ın buyruğunu falan düşünemez olmuş. Adeta büyülenmiş.

Öte yandan güneşin iyice yükseldiğini gören Han "Artık bu iş bitmiştir. Bakalım bizim damat nasıl yanıyor, bir de kendi gözlerimle göreyim "diyerek heyecanla fırına gitmiş. Ama daha eşikten adımını atar atmaz fırıncıyla çırakları onu yakaladıkları gibi fırına atmışlar.

Bu arada kuşların sesi biraz kesildiğinde kendine gelen genç adam birden Han'ın buyruğunu hatırlamış ve telaşla fırına koşmuş. İçeri girer girmez fırıncıya:

"Beni Han gönderdi. Onun emirlerine uyup uymadığınızı denetleyeceğim"dediğinde fırıncı:

"Emirlerine aynen uyuyoruz. Sabah kapıdan ilk giren adamı emrettiği gibi yaka paça fırına attık. Yandı, bitti, kül oldu bile." demiş.

Kısa sürede Han'ın fırında yakıldığı duyulmuş ve herkes Han'ın yerine yeni Han'ı seçmak için meydanda toplanmış.

Akıllı vezir kürsüye çıkarak:

"Han'ımız olmayı en çok hakeden kişi eski Han'ın damadıdır. Onu seçmenizi öneriyorum " demiş. Meydanda toplanan halk ta onun bu sözlerine hak verince genç adam ülkenin yeni Han'ı seçilmiş ve yıllarca ülkesini başarıyla yönetmiş...

İhtiyar Kanbak'ın Öyküsü



Yaşlıların sözlerine kulak vermeli



© 2003 Şiir Parkı

ARKADAŞINIZA GÖNDEREBİLİRSİNİZ :